MHP'nin vazifesi...
Normal olan gündemin, alışık olduğumuz üzere, Cumhurbaşkanı tarafından değiştirilmesiydi.
Benim açımdan ilginç olan Devlet Bey'in "Başkanlık sistemini getirin oylayalım" sözü değildi. Daha önce de benzer bir açıklaması olmuştu. İlginç olan gündemin bizzat muhalefet lideri tarafından değiştirilmesiydi. Bence AKP'li zevat bu zaviyeden bakarak Bahçeli'nin önerisini ayakta alkışladı.
Hatırlayalım, Başkanlık tartışmalarından önce Türkiye neleri konuşuyordu?
FETÖ'nün siyasi ayağının ortaya çıkartılması mevzuunda hükümet cenahına yapılan baskılara karşı AKP'den kendi tabanını dahi ikna edemeyen "AKP'de FETÖ'nün izi bile yok..." meyanında açıklamalar ardı arkasına geliyordu.
"FETÖ'ye karşı önlem almaya 2010'da başladık, 2011'de aday oldular ancak Cumhurbaşkanımız onay vermedi" sözlerinin sahibi Bakan'ın önüne 2012 ve 2013'te attığı twitler konuluyordu.
Başbakan'ın partide FETÖ'cülerin olduğuna dair iddiaları dile getiren milletvekillerine "susun" talimatı verdiği iddiaları basına düşüyordu.
Bahçeli'nin açıklamaları ile bütün bunlar unutuldu, Başkanlık sistemini tartışmaya başladık.
Halbuki bu iddialar ortaya saçılınca yapılması gereken bunların peşine düşmekti. Bütün bu iddialar ortadayken MHP'de FETÖ'cü arayanlarla ilgili iddiaların peşine düşmektense bu iddiaların gündemden düşmesine vesile olundu.
İşte bu sebeple Bahçeli'nin teklifi birilerini cesaretlendirirken Ülkücüleri sükutu hayale uğrattı.
***
Konuyla ilgili olarak Devlet Bey'in dün ve bugün söyledikleri tırnak içine alınarak köşelere taşınıyor. Amaç aradaki çelişkileri göstermek. Bu mevzuda mebzul miktarda yazılar yazıldı.
Ben bu konuya girmeyeceğim, "velev ki" diyerek meseleye başka bir cepheden bakmaya çalışacağım.
Velev ki Devlet Bey, olanca samimiyetiyle ülkenin bu "lüzumsuz" tartışmadan kurtulması gerektiğine inandı.
Velev ki, FETÖ mikrobunun devletin kılcal damarlarına kadar yayılmasında mesûliyetini "ne istedilerse verdik" sözüyle itiraf eden siyasi iradenin "MHP içindeki FETÖ'yü temizlesin" sözlerine okkalı bir cevap vermesi beklenirken memleketin bir an önce parlamenter sistem ve başkanlık sistemi arasında bir tercihte bulunmasına dair bir çağrı yapmanın daha önemli olduğuna inandı.
Velev ki "bu taslak Meclis'ten geçmez" şeklinde düşündü.
Velev ki geçmedi...
Bu tasarı 330 barajına takılırsa kendisinin de ifade ettiği şekliyle "taban tabana zıtlık içeren" fiili durumla hukuki gerçek arasındaki zıtlık ortadan kalkacak mı?
Yani Cumhurreisi "Meclis bunu reddetti, ben artık anayasal sınırlarıma çekileyim" diyecek mi?
Peki ya geçerse?..
"Allah göstermesin!" diyeceğiniz bir sonucu doğurabilecek böyle bir girişimin fitilini ateşlemek akıl kârı mı?..
***
Türkiye bugün, AKP'nin ondört yıldır "eski", "köhne" deyip yıktığı her şeye muhtaç hale geldi. "Başkanlık sistemi"nin Türkiye'nin başına sarılması da, benzerleri gibi sonu hüsran olacak bir girişim.
Bu kafanın ülke için kurgulayacağı sistemin nasıl bir şey olacağını merak edenler Ergenekon'a, Balyoz'a, 2010 referandumuna ve onların sonuçlarına baksınlar.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin gündemi Başkanlık Sistemi değil, MHP'nin siyasi vizyonu Erdoğan'ın arzusuna göre düzenlenecek bir sisteme giden yolun kapısını aralamak, siyasi muarızlarını "cesaretlendirmek" hiç değil.
MHP'nin vazifesi birilerinin yarattığı fiilî durumun hukukileşmesi için adım atmak değil, anayasal suç işlenmesini engellemeye yönelik siyasi ve hukuki girişimlerde bulunmaktır.
MHP bugün, AKP'nin cesaret edemediğini gündeme taşıyarak kendisi açısından büyük bir siyasi riske imza atıyor.
Eğer Başkanlık Sistemi Meclis'ten ve akabinde referandumdan geçerse böyle bir sonuç MHP'yi, Başkanlık Sistemi'nin geçmesine vesile olan parti olarak siyasi tarihe kaydeder.
Böyle bir tablonun ortaya çıkmasına sebep olanlar bunu ne Türkiye'ye ne de Milliyetçi-Ülkücü Harekete izah edebilir.