MHP’nin sorunu...

“Siyasî yazılar yazmayacağım” dedim, kendimi siyasi yazıların göbeğinde buldum. Herhalde “İnşallah” demeyi unutmuşum. Bugün ve bir müddet daha “siyasî” takılacağız, hoşgörün lütfen.
Türk siyasî tarihinde AKP kadar ballı bir siyasî parti bugüne kadar gelmedi, bundan sonra da geleceğine pek ihtimal vermiyorum.
Niye böyle söylüyorum?
Bir kere kendisi var gücü ile ve bütün enstrümanları kullanarak “kendine” çalışıyor. Ne var bunda demeyiniz, AKP dışındaki partilerin ekseriyeti “kendine çalışıyor” gibi görünseler de ya hiç çalışmayarak ya da çalıştıklarında AKP’ye çalışıyorlar da farkında değiller.
Yetmiyor, kimi zaman Asker “e-muhtıra” ile kimi zaman Yargı verdiği demeçlerle AKP’nin değirmenine öyle bir su taşıyor ki, sormayın gitsin. Eh, siz bütün bunlara bir de “dış odakların” desteğini ekleyin; bu AKP’yi kim tutabilir? Nitekim tutamıyor işte.
Gördünüz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya başörtüsü konusunda öyle bir laf etti ki Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın AKP’ye destek çıkıyorum diye AKP’nin hukuku nasıl siyasallaştırdığını deşifre eden sözleri güme gitti. Üstüne üstlük kafası (kasten) karıştırıldığı için olup bitenleri okumakta zorlanan muhafazakâr insana bir kez daha, “Bu AKP’nin işi gerçekten zor, baksanıza kaç cephede birden çarpışıyor; desteğe devam!” dedirttirdi. Velhasıl AKP’li olmayanların bile AKP’li olduğu bir Türkiye’de ben bu AKP’ye “şanslı” dememeyim de kime diyeyim?
Söyleyin Allahaşkınıza Başsavcı Yalçınkaya bu sözleri söyleyerek (AKP’ye prestijden başka) kime ne kazandırdı? Hukuk mu kazandı? Cumhuriyet mi kazandı? Laiklik mi kazandı? Hayır. O gün bugündür gazetelerde Yargıtay ve laikliği küçük düşürecek manşet ve köşe yazılarından geçilmiyor. Televizyonlar kullanılarak Yargı için ağza gelen söyleniyor. Kendisine “Haklısın” diyen tek CHP var, o da, yüzme bilmeyeni kurtarmak için denize atlamış bir kahraman gibi kollarını kaptırmış Yalçınkaya ile beraber batıyor. Tepki üstüne tepki, laf çakma üstüne laf çakma.. Başbakan, yüreğin yetiyorsa siyasete soyun diye meydan okuyor. Hele Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in o, “Bildiriyi geri çek, milletten özür dile!” demesi yok mu işin tuzu biberi oldu; hem yargıyı hırpaladı, hem Meclis’i örseledi, hem Türkiye’yi el âlemin gözü önünde muz cumhuriyeti konumuna düşürdü.
Öyle oldu çünkü Sayın Şahin de çok iyi biliyor ki Başsavcı ne özür dileyecek ne o sizin “bildiri” dediğiniz metni geri çekecek. O konuma gelmiş bir insan netice alamayacağını iki kere iki dört gibi bildiği bir şey için Türk ve dünya kamuoyu önünde böylesine niye efelenir inanın anlayabilmiş değilim! Yalçınkaya özür dilenmeyip bildiri geri çekilmeyince Sayın Şahin’in temsil ettiği Meclis ne konuma düşecek?
Dünya Türkiye’yi seyrediyor, Türkiye’yi yönetenleri seyrediyor ve gördükleri ile bir kanaat sahibi oluyor. Sahip olunan bu kanaat da ikili ilişkilerde muhataplara motivasyon sağlıyor. Bu tür hadiseler bir değil, iki değil. Bu görüntülerden İsrail; ben bunlardan özür dilemeden bu meseleyi atlatırım, Ermenistan; ben bunlara Batılı dostlarımın ağırlığını kullanarak sınırları açtırırım sonuçları çıkarsa buna şaşılır mı? Velhasıl sadece Yargıtay Başsavcısı’nın türban açıklaması ve o açıklamaya verilen tepkiler bile Türkiye’nin yönetim ruhunu okumak için bir sürü ipucu dolu. Kabul etmek lâzım ki...
Başsavcıya, “Meclis’e yargı vesayeti istemeyiz” deyip “AKP’ye çalışıyorsun” iması vurgulayarak... Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’e de, “Abartılı tepki gösterdin, Meclisi örseledin” itirazında bulunarak en doğru duruşu MHP sergiledi. Sergiledi de kim bunun farkında? MHP’nin bir “kendini anlatamama” bir “halkla ortak dilde buluşamama” sorunu var; bu kesin...

Yazarın Diğer Yazıları