MHP’nin hukukçusu FETÖ’cü çıktı!
Türkiye'nin son yıllardaki en önemli olayı ne başkanlık referandumu ne 24 Haziran seçimleri ne de 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimleridir.
Türk siyasetinin en önemli olayı ve Türkiye'nin yakın tarihini değiştiren olay MHP'nin yaptırılmayan kongresidir.
Bu kongre sürecini takip edenler çok iyi bilirler. Devlet Bahçeli'yi genel başkan seçen delegelerin 700'e yakını noter onaylı imza vererek olağanüstü kurultay talep ettiler.
İmza veren delegeler için hem iktidar medyası hem de Bahçeli ve kurmayları FETÖ iddiasını ortaya attılar. İktidar-MHP yakınlaşması da ilk kez o günlerde medya üzerinden oluşmaya başladı. "Düşmanımın düşmanı dostumdur" felsefesi benimsenmişti.
Genel başkan seçimli olağanüstü kurultay, isteyen MHP'lilere yönelik oluşturulan FETÖ söylemi epey popüler oldu. Bahçeli ve yakın çalışma ekibi bu söylemi o kadar benimsedi ki; kendilerine uymayan, eleştirmek istedikleri herkese bu sıfatı çok rahat bir şekilde takabildiler.
Ankara'da 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin verdiği olağanüstü kongre kararı sonrasında her şey bir anda tersine döndü.
MHP Genel Merkezi itiraz etti. İktidar medyası, kongre talep edenler hakkında çok yoğun bir şekilde eleştirilere başladı. MHP'li yöneticiler uzun yıllar sonra ana akım medyanın ilk sayfalarında haber oluyordu.
Bu sırada kamuoyunu da yakından ilgilendiren çok önemli bir rapor hazırlandı. 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'ne MHP Genel Merkezi'nin savunması olarak sunulan rapor, Hukuk Profesörü Hüseyin Hatemi ve Dr. Burcu Kalkan Oğuztürk imzası taşıyordu.
O dönemde Bahçeli muhalifleri, Hatemi üzerinden eleştiri yaptılar, eşi Kezban Hatemi'nin akil insanlar heyetinde olduğunu hatırlattılar.
Ancak raporun en kritik ismi hiç konuşulmadı; Burcu Kalkan Oğuztürk. Hatemi'nin manevi kızı olarak biliniyor, raporun neredeyse büyük kısmını kendisi hazırladı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında KHK ile görevinden uzaklaştırıldı, sonrasında ise yine KHK ile görevine iade edildi.
Oğuztürk için devletin haber ajansı AA'dan öyle bir haber çıktı ki akıllara durgunluk verecek cinsten. Hazırlanan iddianameye göre; Burcu Kalkan Oğuztürk hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis isteniyor. İddianamede inanılmaz ifadeler ve kanıtlar var.
Oğuztürk'ün mahkemeye verdiği ifadenin bir bölümü aynen şöyle:
"ByLock programını kullandığımı kabul ediyorum. Eşimle aramda problem olduğu dönemde eski Zaman gazetesi İmtiyaz Sahibi Alaeddin Kaya'nın damadı Bora Erdem ile tanıştım ve aramızda duygusal bir yakınlık başladı. Bu iletişimi gizli olarak sürdürebilmek için telefonuma ByLock'u Bora Erdem yükledi."
Haberden devam edelim:
"Oğuztürk, eşinin de FETÖ'nün Türk Hava Yolları'ndaki (THY) yapılanmasında yer aldığını, örgütün üst düzey isimleriyle temas halinde olduğunu anlattı. Eşinin irtibatlı olduğu bazı isimleri de tek tek veren sanık Oğuztürk, kendisinin kullandığı telefondaki WhatsApp yazışmalarında yer alan 'vazifeye durma, vazife yapma' şeklindeki ifadelerin 'Cemaat sohbetinden önce yapılan namaz kılma eylemi' olduğunu savundu."
"Oğuztürk'ün bilgisayarından örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in fotoğrafları, örgütün yayın organları Zaman, Yarına Bakış, Meydan gazeteleri, Aktif Haber ve Rota Haber görüntüleri, cep telefonunda da ByLock ve Kakao Talk uygulamasının kalıntıları, hard diskte ise örgüt elebaşı Gülen'e ait ve Gülen'i anlatan elektronik kitaplar bulundu."
Bu iddianameden sonra Oğuztürk iade edildiği üniversitede tekrar açığa alındı. Eşinin FETÖ'nün THY'deki imamlarından biri ve halen tutuklu olduğunu da hatırlatalım.
MHP kongresi sürecini detaylı takip edenler hatırlayacaktır. Bu rapor bu sürecin en kritik merhalelerinden biri olmuştur. Yargıtay'a yapılan itirazlarda da "yetkisiz mahkeme vurgusu" hep bu rapora dayandırılmıştır.
Raporu hazırlayanların da nerelerle ortaklık yaptığı, iddianamelerle ve kanıtlarla ortaya çıkarılmıştır.
Şimdi dönelim gerçekleşmeyen MHP kongresinin, Türk siyasetinde neden kırılma noktası olduğu konusuna...
Eğer bu kongre yapılmış olsaydı, MHP'de yaşanacak genel başkanlık değişimi Türkiye'deki siyaseti çok yakından etkileyecekti. Milliyetçi oylar parçalanmayacak ve bir blok halinde yüzde 25'lik bir yüzdeye yaklaşacaktı. Başkanlık sisteminin lafı bile edilmeyecekti.