MHP ile BDP tokuşturulmak isteniyor!
Utanmasalar, “Sen Türkçülük yaptığın için onlar Kürtçülük yapıyor” diyerek PKK cinayetlerini bile ülkücülere fatura edecekler.
Sanılanın, pompalananın, suçlamaların, hatta iftiraların aksine, Türkiye’de kastedilen anlamda bir Türkçülük yapıldığına ben şahit olmadım. Elbette benim şahit olmamam böyle bir şeyin olmadığına kesin delil teşkil etmez. Ama söyleyin lütfen, bu konuda yazılmış kitaplar varsa, okuyalım. Kurulmuş dernekler varsa, inceleyelim. Aklıma ilk etapta Cevat Rifat Atilhan geliyor, onun da “risale” diyebileceğimiz bir iki küçük eseri. Söyleyin lütfen, Atilhan Türkiye’de kaç kişiyi ve kaç ülkücüyü etkileyebilmiştir? Hatta Atilhan, bugünkü iktidarın neşet ettiği Milli Görüş’ü ülkücülerden çok daha fazla etkisi altına almıştır. İnce elenip sık dokunduğunda İnönü’nün, (döneminde yaşanılan bazı tatsız olaylar değerlendirildiğinde) Menderes’in dahi ülkücülere atfedilen “ırkçılıktan” çok daha ileri seviyede “ırkçı” denilebilecek icraatları vardır.
Düğün değil bayram değil böyle bir yazıya ne gerek vardı demeyin lütfen. Bazı partiler, özellikle de AKP, son günlerde MHP ile PKK’nın uzantısı BDP’yi aynı kefeye koymaya başladı. Hatta o kadar ileri gidenler oldu ki, “BDP ile MHP seçime ortak liste ile girsin” deme ayıbına imza atanlar bile oldu. Doğrusu çok şeytanca bir taktik: “Aynı kefeye koyarak, ayrıştırma tokuşturma” taktiği. “Ey benim Lazım, ey benim Çerkez’im, ey benim Gürcüm, ey benim Pomak’ım, ey benim Kürdüm” demenin çok daha ince versiyonu. Hani burada “Ey benim!” deniyor arkasından da “Çerkez’im, Gürcüm, Kürdüm” vurgusu yapılıyor ya.. Aslında, “Sen bakma benim, ‘Benim’ dediğime, aslında sen Kürt’sün, Gürcüsün, Çerkez’sin tamam mı” deniyor!.
“MHP ile DTP aynı” diyerek yapılmak istenen “Terörü BDP, MHP çatışmasına” indirgemek. Millette, BDP ile MHP olmasa Türkiye’de kardeş kavgası olmaz algısı oluşturup; onlara yüz vermeyin, bize gelin diyerek oyları cebe indirmek. Bu, bir bakıma BDP ve PKK’nın arkasındaki iç ve dış dinamikleri MHP ile örtmeye çalışmak; yani PKK’ya mazeret üretmek. Bu tutmaz, tutmamalı.
Çünkü gerçek bu değil.
Diyelim ki Türkiye’de MHP diye bir parti olmasa, farz edelim ki MHP kendini feshetse, PKK silah bırakır mı? KCK dağılır mı? Otuz küsur yıldır PKK, MHP ile mi kavga ediyor, devletin askeri polisi ile mi? Otuz yıldır bir tek ülkücü, tek bir MHP’li tek bir PKK militanına bırakınız kurşunu, tek tokat attı mı? Bir tek MHP’li Kürt-Türk, kadın çocuk demeden Türkiye’yi kan gölüne çeviren bu cinayetlerden illallah deyip, “Kahrolsun Kürtler” dedi mi? Bu MHP ki, Erciyes Yaylası’na yarım milyon insanı yığabilen bir MHP’dir. Aynı MHP istese Erciyes Yaylası’na yığdığının beş katını Ankara’ya yığar, Tunus’ta olanların mislini Türkiye’dekilere yaşatır; siz kime ne dediğinizin, siz hangi yarayı kaşıdığınızın farkında mısınız?
Sözün başına dönecek olursak, Türkiye’de ırkçı bir altyapı yoktur, olmayacaktır. Ülkücüler de MHP de ırkçı değildir, faşist değildir. Belki şimdiki gençler bilmez, ülkücülere niye faşist denildi, hatırlatmakta fayda var?
1917 yılında Rusya’da komünist bir devrim yapıldı ve komünistler 1991 yılına kadar Asya içlerine doğru 22 milyon 402 bin 200 kilometrekarelik bir alana hâkim hale geldiler. Bu alanda bugün Türkiye’nin ve bütün dünyanın tanıdığı Kırgızistan, Kırım, Tacikistan, Azerbaycan, Kazakistan gibi onlarca Türk unsurlar esirleştirildi. Dinleri, dilleri yasaklandı, akıl almaz katliamlarla yüz binlik kafileler halinde fok balıkları gibi katledildiler.
İşte ülkücüler o yıllarda, “SSCB soydaşlarımızı katlediyor” diye feryat eder, Türkiye’deki solcular da, SSCB’yi koruyacağız diye, soydaşlarımızla ilgilendiğimiz için bize “ırkçı” derlerdi, “faşist” damgası vururlardı. İşin özü budur. Biz o gün gayet insanî bir davranış sergiliyorduk, haklılığımız zamanla anlaşıldı. Bugün de bir tehlikeye parmak bastık. İnşallah bu sefer haklılığımız iş işten geçmeden anlaşılır..