Mezarsız köyün ölüleri!..
"Yağma, aşiretler diyetince bir haktır!.. Buna, 'Kan Tuzu' adı verilir!.."
Bu satırlar Urfa Valiliği'nin 1927'de yayımladığı "Salname"den alındı... Urfa'nın "konuksever"liğiyle ünlü bir köyünde, öfkenin terli parmakları töre kitabının sayfalarını tam 82 yıl sonra yeniden açmıştı... Peki, sonunda ne olmuştu:
Urfa'nın Bozova ilçesine bağlı "Konuksever" köyünde akraba olan iki ailenin bireyleri, aynı arsa üzerinde ev yapılması nedeniyle 31 Mayıs 2009 günü tartışır. Paylaşılamayan yer, ancak üç mezarın sığabileceği, 3- 4 metre genişliğindeki bir toprak parçasıdır!..
Gerginlik önce kavgaya dönüşür... Öfke bir süre sonra silahlarını çeker ve çevre insafsız kurşunların pervasızlığına terk edilir!.. Doğanın kuralları, zıvanadan çıkmış bir saldırganlığa dar alanda kısa paslar attırır!..
Kurşunlar ancak kabirlere mekân olacak o kahrolası toprak parçasının üzerinde ölümün en hızlı manevralarını yapar!.. Az sonra üç kardeşin cansız bedenleri toprağa düşer!.. 41 yaşındaki Kadir, 39 yaşındaki Bekir ve 30 yaşındaki Müslüm Taş... Çatışmada 8 kişi de yaralanır.
Kardeşlerin cenazeleri bir gün sonra Konuksever'de mezarlık olmadığı için komşu Kılıçören köyüne götürülerek toprağa verilir... Mermilerin akşam karanlığında ölümün rotasını çizercesine yaydığı ateş, üç kardeşin bedeninde mezara gider...
Gitmesine gider ama, asıl ateş bir kibrit çöpünün boyutu kadar ölüme yakındır!.. İntikam ateşi çok hızlı yakılır ve karanlık yollarda meşalelere dönüştürülür!..
2.YAZI
Öfkenin yaktığı canlar!..
Taziye evinde kadınlar ağıt yakarken 300 kişilik bir grup silahlarını kuşanır... Kalaşnikoflar, pompalılar, tabancalar... Kazma ve kürek sapları, taşlar ve sopalar...
Gönülden gönüle yol olan kardeşlik, yerini çılgınlığın en keskin virajında düşmanlığa terk eder!.. Burunlarından soluyan kitle "kana kan" naralarıyla Kılıçören'den Konuksever'e giden patikaya intikam tohumları eker... Gelenler hiç de misafir değildir!..
Kalabalık kısa süre sonra Konuksever'e ulaşır... Akşam saatleridir... Taş kardeşleri öldürenlerin yakınlarının bir bölümü köyü terk etmiş, diğerleri ise kapılarını kapatmış, ışıklarını söndürmüş ve olacakları beklemektedir.
Saldırgan grup, cinayetlerle ilgili gözaltına alınan 2 şüpheli ile diğer akrabalarının oturduğu evleri basar!.. Evler kurşun yağmuruna tutulur... Öfke dinmez, 7 ev, 3 otomobil, 2 traktör, 1 biçerdöver ile 1 motosikletin üzerine benzin dökülerek ateşe verilir...
Köy cehennem yerine döner... Alevlerin yükselmesiyle kendilerini dışarı atanlar bu kez kalabalığın saldırısına uğrar. Bölgeye sevk edilen jandarma birlikleri bir katliamı güçlükle önler... Bu saldırıda şans eseri can kaybı olmaz...
Yağmayı hak sayan töresel zihniyetin ilk eylemi değildi bu!..
3.YAZI
Katliama giderken!..
Feodal yasaların salt yaşam hakkını ortadan kaldırmayı değil, yuvaları da haritadan silme görevi verdiği bağnaz kültür, daha önce de Urfa'da vahşete varan eylemlere imza atmıştı!..
Yıllar önce Urfa'nın Viranşehir ilçesi, Eyüpneyi köyü, Canlı mezrasında kan davası nedeniyle bir köyü basarak hasımlarından 16 kişiyi katledenler, hırslarını alamayınca, cesetleri yakmayı tercih etmişti!.. İyisi mi o kara günü jandarma raporundan yansıtmak:
"13 Temmuz 1992 günü Canlı mezrasında Gürüz aileleri ile hasımları Kara, Tuncer, Perne ve Şengün aileleri arasında çıkan silahlı çatışmada, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 16 vatandaşımız hayatlarını kaybetmiş, 5 vatandaşımız da yaralanmıştır. Ayrıca bazı evler, samanlık ve ekinler ateşe verilmiş, bir kısım cesetler de yakılmıştır. Faillerin yakalanması için tedbir alınmıştır. Nitekim 21 Temmuz 1992 günü arazide takip görevini yürüten jandarma timi, 9 kişilik silahlı bir grupla karşılaşmış, arazide 2 saat devam eden çatışma sonucunda sanıklar ele geçirilmiştir. Bu grubun Kıran mezrasındaki Kara ailelerine baskın düzenleme hazırlığı içinde oldukları tespit edilmiş ve bir öncekine benzer olay jandarma tarafından engellenmiştir. Olayla ilgili 21 kişi, 9 adet Kalaşnikof, 3 adet G-1 piyade tüfeği ve 3 adet mavzer ile birlikte yakalanarak adli makamlara sevk edilmiştir."
4.YAZI
Tuz basan yağma!..
Vahşeti anlatan basın bülteninin altında imzası olan jandarma yetkilisine yıllar sonra bu acı olayın detaylarını sormuştum. Komutan vahşetle ilgili yalnızca şunları söyleyebilmişti:
"Köye gittik, korkunç bir manzarayla karşılaştık... Kapının önünde yaşlı birinin cesedi vardı, kadın mı erkek mi belli değildi... Ama bir tek gerçek vardı, o ceset yakılmış ve bir el çantası kadar küçülmüştü... Köydeki cesetlerin tamamı yanmıştı... Meslek hayatımın en acı olaylarından biridir. Ancak Güneydoğu'nun kalkınamamasının üç nedeni vardır; ağa, siyasetçi ve şıh!.."
Peki; kültürlerin harman olduğu, insanlık tarihinin Göbeklitepe gibi ilk mabedinin bulunduğu ve "Peygamberler Diyarı" diye nitelendirilen bir kentte vahşeti andıran bu olaylar hangi gerekçelere dayanıyordu?..
Sorunun yanıtı, törenin katı kurallarının bir araya getirildiği "Salname" adlı kitapta yazıyordu:
"Aşirete mensup iki şahıstan biri diğerini katlettiği takdirde katil taraf, maktulün akrabasına aşiret örf ve âdeti gereğince diyetini vermedikçe, katil ya da en yakın akrabasından herhangi biri derhal katledilir!.. Cinayet anı ve sonrasında maktulün akraba ve oymağı katilin ve akrabasının eşyasını yağma eder!.. Buna 'kan tuzu' ismi verilir!.. Yağma, aşiretler diyetince bir haktır!.."
Dicle ile Fırat'ın, öfkenin deli ateşini yüzyıllardır söndüremediği Mezopotamya!..
Yani; aynı dağlarda ceylanların merhamet, çakalların fitne taşıdığı topraklar!..
OKURLARA NOT: Yukarıdaki öyküyü on yıl önce kaleme almıştım... Yani, bilişim teknolojisinin henüz gelişmediği, her kentte üniversite olmadığı yıllar... Bu öyküden on yıl sonra da Türkiye'de bir acı gerçek hiç değişmedi; Şiddetin boyutları... Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarına göre, son 10 yılda ruhsatlı silahlarla 25 bin, ruhsatsız silahlarla 159 bin suç işlenmiş. Türkiye'de her yıl ortalama 4500 kişi bireysel silahlarla hayatını kaybediyor. Son 2,5 yılda 250 bin silah ruhsatı verilmiş... Söyler misiniz, böylesi bir başıboşlukta, 100 yıl geçse de şiddet biter mi bu ülkede?..