Mevzubahis vatansa…
Böyle makamlar öncelikle sorumluluk sahibi olmayı gerektirirdi…
Kadınlar, yaşlılar, bebekler aç, susuz kalmışken keyif yapılmazdı…
Ortalığı kar kıyamet götürürken restoranda yemek görüntüsü verilmezdi…
Yabancı bir ülkenin büyükelçisiyle yenen yemeği karla mücadele kadar önemli saymak halka hakaretti, halkı yok saymaktı, "Benim halka değil dış güçlere ihtiyacım var" demekti…
*
İstanbul''un kar afetine maruz kaldığı günlerde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, bir balık lokantasında, İngiltere Ankara Büyükelçisi''yle buluşunca böyle tepki vermişti AK Parti yönetimi.
Bu durumda;
Marmaris''in yangın afetine maruz kaldığı günlerde, devlet erkânının, neredeyse tam kadro, Beştepe''de, Arap veliaht prensi onuruna verilen müzikli eğlenceli yemekte buluşması/bulunması neydi?
"Benim halka değil Arap petro-dolarlarına ihtiyacım var" demek mi?
*
Bu, iki gündür en çok yapılan kıyaslardan, en çok yöneltilen sorulardan biriydi.
*
O güne kadar pek yoktu; şehit haberlerini gizlesinler "yokmuş gibi" yapsınlar diye dönemin medya patronlarına özel talimat bile vermişlerdi; ve lakin çözüm diye başlattıkları sürece dolandıktan sonra şehitler konusunda, biliyorsunuz, ani ve kısmi bir uyanış yaşadı iktidar sahipleri.
Şehitlerimiz, iktidarın rahatsızlık duyduğu sanatçıların konserlerinin, tedirgin olduğu üniversitelerin şenliklerinin ve zaten hiç benimsemedikleri millî bayram şölenlerinin iptalinde öne sürülen en geçerli gerekçe haline geldi.
Balıkçı yemeği ile saray ziyafeti yarıştırmasından ziyade bu tarafından rahatsız etti beni; "Suudileri baş tacı" yaptığımız yönünde serenatların seslendirildiği o protokol yemeği.
*
Şehitlerimizin canlarını feda ettiği vatan.
Peki cayır cayır yanan o ormanlar, bakir koylar, yeryüzü cenneti sahil/kumsallar da vatan değil mi!
Şehitlerimiz, biz ay-yıldızlı bayrağın gölgesinde rahat nefes alıp verebilelim diye bir bir toprağa düşüyorlar.
Cayır cayır yanan o ormanlar; soluğumuz, ciğerimiz, nefesimiz değil mi?
*
Vatan yanarken…
Vatan çoraklaşır…
Vatan solar…
Vatan kurur…
Mevzubahis vatan ise…
Vatan kim bilir hangi renkli sermaye işgalinin "temel atma töreni"ne hazır hale getirilirken eğlence düzenlemek de saygısızlık olmuyor mu şehitlerimizin mücadelesine?
Birileri batıda parsel parsel yaksın, satsın, savsın diye mi kelle koltukta, "of" demeden, gözlerini kırpmadan kor ateşlere yürüyorlar onlar doğuda?
KÖSTEK...
Önceki gece yayınlanan tartışma programlarından birinde şöyle bir yazı vardı ekranın altında;
-Yangınla mücadelede muhalefet köstek mi oluyor?
Dakikalarca kaldı orada; keza bunu konuştu programa katılanlar da.
Köstek olmak "engellemek" demek.
Çok düşündüm; nasıl mümkün olabilir mesela?
Sırf yangın uçakları havalanamasın diye iş makinalarını pistlere sokup zemini mi parçalattı acaba muhalefet belediyeleri; alternatif millet bahçesi yapmayı filan mı deneyimledi?
Yahut, Kemal Bey kendini THK hangarına bağladı da "Beni ezmeden olmaz" diye zaman mı kaybettirdi?
Temel Bey''in Mikail''le gizli bir anlaşması mı var; tam yangın çıktığı anda rüzgârın şiddetlenmesini mi istiyor gizli ortağından caba?
Meral Hanım, aylardır örgütlediği gençler aracılığıyla itfaiye erlerine küçük tuzaklar mı kurduruyor ormanlık alanda?
Su taşıyan tankerlerin depolarını mı deliyorlar; sabote mi ediyorlar?
Nasıl engellesin muhalefet yangınla mücadeleyi Allah aşkına?
TESLİMİYETİN BEDELİ
Sezonlarca devam etti. Filmleri çekildi. "Operasyonel" yönü tartışıldı. İstihbarat ilişkileri sorgulandı. Beğenin beğenmeyin Türk televizyon tarihinin en "fenomen" işlerinden biriydi Kurtlar Vadisi.
Ve sorgulanan sadece "istihbarat"la ilişkisi değildi; dizinin yapımcılarının tarikat ilişkileri de gündemi bolca meşgul etti.
Dizinin meşhur karakterlerinden "Kılıç"ı canlandıran Atilla Olgaç, Türkiye''nin, tam da İsmailağa Cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu''nun vefatı vesilesiyle gözünü yeniden cemaat ve tarikatlara çevirdiği bir ortamda dedi ki;
-Tarikat bağlantıları ortaya çıkınca hepimiz ayrılacaktık. Fakat geçim için yaşamak önemli. Aldığımız paranın iki mislini verdiler. İki misli para alınca da yapılacak bir şey olmadı…
Türkiye tam da böyle bu hale geldi…
Her alanda…
"İki misli"ne, "üç misli"ne, "dört misli"ne hayır diyemeyenlerin, inanmadıkları, benimsemedikleri bir düzene biatı düşürdü bütün kaleleri…