Mevlânâ sevgimiz bilgiye dayanmıyor

Şeb-i Arus törenlerinde semazenlerin giysisi ile döngüsü çekiyor halkımızın ilgisini, simgeler ve anlamlarla işi yok. Sema’nın musiki kısmınınsa ezgisine kapılıyor, büyüleniyor onunla, sözlerini anlamadığı gibi, merak da etmiyor. Konya’ya varıyor Mevlânâ’yı ziyaret için. Evliya’dan medet umma ziyareti bu. Hiçbir eserinin kapağını kaldırmıyor, üzerinde Mevlânâ resmi bulunan Konya işi bir kaşık ya da bir biblo satın alıp dönüyor geldiği yere.
Bu yıl Mevlânâ Yılı, manzara gene aynı. Gene bilinçsiz, bilgisiz sevgi gösterileri. Mesnevi’yi bile merak eden yok. Değerli araştırmacı-yazar dostum Hasan Dinç de benimle aynı fikirde. Halkımızdaki bu Mevlânâ sevgisinin bilgiye dayanmadığını söylüyor. Bu durumu değiştirmek için bu dostum, yalnızca yakınmamış, sıvayıp kolları güzel bir Mesnevi seçkisi hazırlamış (Deryadan Damlalar/Sinemis Yayınları). Mesnevi (bilmeyenlere hatırlatalım), her beyti kendi arasında uyaklı olan öyküsel bir nazım türüdür. İran kaynaklı olmasına karşın, biz bu türe kendi yorumumuzu katmayı bilmiş, Türkleştirmişizdir.
Hasan Dinç, bir hikâyeler demeti olan Mevlânâ Mesnevisi’nde, birbirinin içine geçmiş durumda bulunan (bir öykü anlatılırken diğerine geçmek, öykü içinde öykü anlatmak gibi) hikâyeleri, bütünlüklü bir forma sokmuş. Şiirsel olan bu metinlerin Farsçadan çevirilerinde anlam kaymaları olması, Mesnevi’nın sırlarına ermek için bazı açarlar gerekmesi, bu bağlamda şerhler (açımlamalar) yapılmasını zorunlu kılmıştır. Hasan Bey, bu güçlükleri yenerek, günümüz insanının okuyup yararlanabileceği hoş bir eser çıkarmış ortaya. Kutlarız yürekten. (Ufak bir ifade hatası var XXIX’uncu sayfada, “Malum-u ilan” denmiş, doğrusu “Malum-u ilam” dır, düzeltile...)
Ahi Evren-Mevlânâ
mücadelesi
Ahi Evren’le Nasrettin Hoca aynı kişiymiş aslında biliyor musunuz? Mevlânâ, mesnevisinde, Ahi Evren’i aşağılayıp suçluyormuş, çünkü aralarında büyük bir mücadele varmış. Çünkü hem Mevlânâ, hem de onun feyz kaynağı Şems-i Tebrizî bir Moğol işbirlikçisi imişler. Ve şimdi sıkı durun; Şems’i Ahi Evren, Ahi Evren’i de Mevlana öldürtmüş. Ve işte Mevlânâ’nın baş düşmanları: Hacı Bektaş Veli, Ahi Evren, Evren’in karısı Fatma Bacı, Baybars, Baba İlyas ve Sadrettin Konevi.
Bütün bunları Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mikail Bayram yazıyor “Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlânâ Mücadelesi” adlı kitabında (Kendi Yayını/İsteme Telefonu: 0332 236 48 75) . 281 sayfalık bu kitap son derece değerli bir inceleme. Yazılanlar elbette tartışma doğuracak cinsten. Ancak, gerçeğin ortaya çıkması bağlamında Mikail Hoca’nın büyük bir çığır açtığı kesin.
Kitaptan bazı başlıklar sunayım da iyice kışkırtayım merakınızı:
-Fatih Sultan Mehmet, Ahi Evren hayranıydı.
-Moğollar Mevlânâ’ya “Şeyh-ür Rûm” unvanının vermişler, Mevleviliği himaye etmişlerdi, oysa Türkmenler ve Ahiler Moğollara karşı isyan ederek çarpışmışlardı.
-Mevlânâ, oğlu Alaeddin Çelebi’nin cenaze namazını kılmadı. 15 yaşındaki Kimya Hatun, Şems’e nikâhlandı, oysa o, Alaeddin Çelebi’yi seviyordu. Şems, Kimya Hatun’u, bu ilişki yüzünden döverek öldürdü.
-Mevlânâ Mesnevi’nin Allah tarafından kendisine vahyedildiğini öne sürüyor.
-Hacı Bektaş için Mevlânâ, “O bacısı kahpe” diyor. Kastettiği, kendisine sığınan Ahi Evren’in eşi Fatma Bacı’dır.

Yazarın Diğer Yazıları