Merkez Bankası tam çuvalladı
2001 yılında serbest kambiyo rejimi ve dalgalı kur sistemine uygun olarak, Merkez Bankası''nın bağımsızlığı yeniden düzenlendi.
Yasaya göre bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler.
Uygulamada ise hükümetler ve Sayın Erdoğan gerek Başbakanlığı ve gerekse Cumhurbaşkanlığı sırasında faizlere müdahale etti. Hükümetler yasanın ruhuna aykırı olarak, MB ile Hazine arasında sözleşme yaptı ve dövizleri Hazineye aktararak adeta el koydu, bunları kamu bankalarında sattırdı. 2017 yılında artı 40 milyar dolar olan Merkez Bankası resmî rezervleri, bugün eksi 40 milyar dolara geriledi. 130 milyar dolar olan resmî rezervler de 90 milyar dolara düştü.
Bugüne kadar da kime, neden, hangi kurdan ve ne miktar döviz satıldığı açıklanmadı. Ayrıca hükümet, Merkez Bankası kârını, yasaya aykırı olarak erken ve fazla kullandı. Dahası, Sayın Cumhurbaşkanı kendi çıkardığı kararnamelerle Merkez Bankası Başkanı''nı değiştirme kararı aldı ve laf dinlemeyeni değiştirdi.
Bu şartlarda Merkez Bankası''na olan güven kalmadı. Bu siyasi vesayet nedeni ile Merkez Bankası''nın 2006 yılından beri taahhüdü olan enflasyon hedeflemesi tutmadı.
Merkez Bankası Başkanı''nın açıkladığı enflasyon raporu da, bankanın panik içinde olduğunu ve ne yapacağını bilmeyen bir kurum haline geldiğini gösteriyor.
Başkanın söylediği tek doğru, Merkez Bankası''nın gösterge faizini enflasyonun üstünde, reel faiz düzeyinde tutacağını söylemesidir. Bu söylediğim elbette ki TÜİK, enflasyon hesabını doğru yaparsa geçerlidir.
Genel olarak baktığımızda bankanın ekonomik sorunlara doğru teşhis koyamadığı anlaşılıyor;
1- Raporda "İstihdam artışı büyümenin gerisinde kaldığını gösteriyor. Bunda konaklama ,yiyecek hizmetleri ve eğlence, kültür gibi hizmetlerin salgından etkileniyor oluşu etkili olmaktadır.'''' deniliyor.
Pandemi öncesinde de işsizlik oranı yüksekti.
* 2001 yılında kriz yılı olmasına rağmen, açıklanan işsizlik oranı yüzde 8,4, fiili işsizlik oranı yüzde 12,33 ve fiili işsiz sayısı ise 2 milyon 636 bindi.
* Pandemi öncesi 2018 yılında, açıklanan işsizlik oranı yüzde 11, fiili işsizlik oranı yüzde 16,09 ve fiili işsiz sayısı 5 milyon 845 bin idi.
AKP bunu hep yapıyor. Ekonomideki istikrar sorununa ya dış güçlerin, ya muhalefet partilerinin sebep olduğunu söylüyor. Ama şapka düştü, kel göründü. Artık ters tepiyor.
Türkiye''de işsizliğin asıl nedeni üretimin ithal girdiye olan yüksek bağımlılık oranıdır. Ara malı ithal ettiğimiz ülkelerde istihdam yaratıyoruz.
2- Yine raporda "yatırım eğiliminin güçlendiği görülmektedir.'''' deniliyor.
Gerçekte ise doğrudan yabancı yatırım sermayesi artık gelmiyor. Söz gelimi Passat yatırımdan vazgeçti. Siyasi belirsizlikler Otokrasinin tırmanması, hukuki güven sorununun artması, yatırım ortamını tahrip etti.
3- Bankanın enflasyonla ilgili tespitleri, bankanın tam çuvalladığını gösteriyor.
"Yüksek emtia fiyatları, güçlü iç talep, birikimli döviz kuru etkileri enflasyon görünümünü olumsuz etkiledi" deniliyor. Bankanın özrü kabahatinden büyük. Enflasyon yaratan nedenleri ortadan kaldırmak, hükümetin ve Merkez Bankası''nın işi değil mi? Enflasyon başarısız politikaların bir sonucudur.
"Enflasyonda etkili olan diğer bir unsur teslimattaki gecikmelerdir'''' deniliyor. İstanbul-İzmir otoyolu gidiş-geliş için bir TIR''ın 2 bin lira ödediği ve navlun maliyetlerinin fiyatlara yansımasından bankanın haberi olmadığı anlaşılıyor.
''''Enflasyon hedefine bağlıyız'''' deniliyor. Ancak son 15 senedir enflasyon hedefi tutmadı. Merkez Bankası hem enflasyon hedefi açıklıyor, hem de her yıl birkaç defa kendini tekzip eder gibi enflasyon tahminleri yapıyor. Bu şartlarda MB, aynı zamanda güven sorunu yaratarak bizzat enflasyonun artmasına neden oluyor.
- enflasyon, başta devletin kurumsal yapısını kaybetmiş olması, bütçe ve devlet kaynaklarının etkinsiz kullanılması, şatafat ve yandaşlara çıkar odaklı kullanılması ile artmıştır. Oligopol piyasa yapısı ve stokçuluğun artması da enflasyonu artırmıştır.
''''İhracat genele yayılarak artışını sürdürmektedir'''' sözünü AKP de sık tekrarlıyor. Oysa ki ihracat malı üretiminde ithal girdi oranı yüzde 70 dolayındadır. İthalat yapamazsak ihracat da yapamayız. Bunun içindir ki AKP iktidarında 2003-2020 arasında 860,7 milyar dolar dış ticaret açığı verdik.
Milletin canı boğazına geldi. Bu ortamda ekonomide siyaha beyaz demek, halkın sabrını zorluyor.