Merdiven Altı Sözde Tarikatlar!

Türkiye'nin belirli dönemlerde, korunan, kollanan, görmezden gelinen alanları oldu. Olmaya da devam ediyor.

Yasalar o alanlara işlemez, yanlışları görülse bile ses edilmez, çünkü çark dönüyor, çıkar grupları ortak paydada buluşmuştur.

Yanlışa "yanlış" denilmediği için, göz yumulan hatalar bir kartopu gibi büyüyerek çığ haline dönüşüyor.

2002 sonrası siyasi erklerin yaptıkları en büyük hata "bizdendir, üzerine gitmeyelim" diyerek göz yumdukları "din görünümlü" teşkilatlanmalardır.

Gülen cemaati belki de bu dönemin en çok kollanan, önü açılan teşkilatlanmasıydı. Daha da önemlisi bu AK Parti döneminde değil, uzun yıllardır süregelen bir yapıydı.

İktidara gelen siyasiler, Gülen grubunu karşısına almaktan çekiniyordu. Cemaat aslında gerçek bir örgütlenmeydi; tehdit, şantaj, insan öldürme gibi eylemleri olmasına rağmen bunlar konuşulmuyordu.

Ne zaman ki 17 Aralık süreci başladı o zaman bu teşkilatlanmaya "paralel yapı" adı takıldı.

15 Temmuz darbe girişimi ile artık isimleri "Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)" olmuştu.

Gülen grubu, FETÖ olarak anılana kadar çok canlar yaktı, devlete çok büyük zararlar verdi, kalıntıları zarar vermeye devam ediyor.

Eğer vakti zamanında "Bunlar dini oluşumun ötesinde bir yapı ve devlet gereğini yapmalı" iradesi ortaya konulsaydı, yasalar işletilse her şey bambaşka olabilir, demokrasimiz bu kadar büyük yaralar almazdı.

FETÖ örneğinden yola çıkarak, siyasallaşan, devlete alternatif güç oluşturan ve birçok devlet kurumunda "tarikat referansı"yla kadrolaşan yapıların varlıklarını sürdürdüklerini görüyoruz.

Bunlar hâlâ dokunulmazlıklarını koruyan oluşumlar.

Siyaset kurumunun en tepesinden referans alan bu yapılar, her geçen gün farklı uzantılarıyla vatandaşlarımızı zehirliyor.

Son dönemde "tarikat ve cemaatler" yeniden tartışma konusu oldu.

Girilmesi tehlikeli bir alan.

Çünkü, tarikatların kontrolündeki bazı siyasiler tarafından "din dışı" olmakla suçlanabilir, eleştirdiğiniz tarikatlar tarafından canınıza, hayatınıza kast edilebilir, itibar suikastine uğrayabilirsiniz.

Geçmiş, bunun örnekleriyle dolu.

Gazeteci İsmail Saymaz, tüm riskleri göze alarak bu alana girmeye başladı. Hem de bunu son derece donanımlı bir şekilde yapıyor.

Bir laf ve belagat cambazı olan Cübbeli Ahmet ile karşı karşıya geldiği programdaki performansı tarihiydi. Cübbeli'nin referansları ve kendi yazdıkları tek tek çürütüldü. Cübbeli, programda perişan olmuştu.

Saymaz, Yusuf Kaplan, Nevzat Çiçek, Altan Tan ve Ersan Şen ile birlikte katıldığı programda da çok önemli çıkışlar yaptı. İslamcı camianın "yeni Cemil Meriç" olarak tanımladığı ismin tezlerinin bir anda çürümesi ve konuşacak kelime bulamaması çarpıcıydı.

Saymaz, geçtiğimiz günlerde "Şehvetiye Tarikatı" isimli kitabını çıkardı, şahsıma da gönderme inceliğinde bulunduğu kitabını bir çırpıda okudum.

Siyaseti, siyasetin göbeğine yerleşmiş birçok tarikatı rahatsız edecek iddialı bir kitap.

Kitapta, Türkiye'nin girilmez alanlarına giren, hatta onlara büyüteçle bakan Saymaz, adı sanı duyulmayan sözde tarikatların vatandaşları nasıl istismar ettiğini, sapkınlıklarını, dava dosyaları ve şahitler eşliğinde ispatlıyor.

Kitapta, milletvekilinden hâkime, iş insanından ev hanımına kadar kimlerin nasıl istismar edilebildiğini görüyorsunuz. Hem de ilkokul mezunu, namaz kılmayan, oruç tutmayan, dini bilgisi olmayan sözde "hoca"lar tarafından.

Yaşanan sapıklıklar aklın sınırlarını zorluyor. Saymaz, kitabında "Bu nasıl olabilir" diyeceğiniz konular işliyor; "Şifa diye artık yiyenler, eşini, çocuklarını şeyhin istismarına sunanlar, erkek-kadın ayırt etmeden herkese tecavüz eden sözde şeyhler…"

Kitabı okudukça şunu görüyorsunuz "dini bilgisi sınırlı olan, sürekli bir mucize ve olağan dışı olaylar" sarmalında kalan insanlar çok rahat kandırılabiliyorlar.

Kimisi evinin altından altın çıkacağına, kimisi doğrudan cennete gideceğini düşünerek, Saymaz'ın tabiriyle "merdiven altı tarikat"ların kucağına düşüyor.

Hepsinde de gizli bir aç gözlülük var aslında. Kimisi fani dünyada, kimisi ahirette refaha ereceğini düşünerek, kestirme yollar arıyor. Bunun için de İslamla zerre alakası olmayan sapıkların eline düşüyorlar.

Sonrası zaten insanlık dramı!

Saymaz'ın çalışması mutlaka üzerinde durulması, tartışılması gereken sosyolojik gerçekleri barındırıyor.

Devletin, 15 Temmuz'a rağmen girmekten çekindiği bu alan, canlar yakmaya devam ediyor.

İsmail Saymaz'ı, birçok riski; tehdidi, saldırıyı, baskıyı göze alarak yazdığı bu çalışmasından dolayı kutluyorum.

Devamını beklediğimi de vurgulamak istiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları