Meral Akşener'le kadın kadına…

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, gazete ve televizyonların kadın temsilcileri, yöneticileriyle "zoom" üzerinden "kadın kadına" bir dertleşme organize etti dün. Bizim gazeteyi temsilen ben iştirak ettim. Yorumu önümüzdeki yazılara bırakmak kaydıyla, şimdilik konuşlanları yorumsuz özetlemeye çalışayım.

İstanbul Sözleşmesi tartışması:

"Uygulansaydı, kadınlara her alanda eşit imkan sağlayacaktı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın kendi kızı da, İstanbul Sözleşmesi'nin en büyük destekçilerinden biri olan KADEM'in Başkan Yardımcısı. Ne değişti? Erdoğan'ın kutuplaşma üzerinden oy alma stratejisinin parçası görüyorum. Çelik çekirdek tabir edilen seçmen kitlesi eskisi gibi çalışmıyor; onları konsolide etmek üzere … "Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin" diyen hakimlerin bulunduğu, trollerin "muhalif" kadınları hedef alan hakaret ve tacizlerinin hiç ceza görmediği bir ülkede bu bir zihniyet meselesi."

Semiha Yıldırım tiviti:

"Semiha Yıldırım Hanım, 2016 yılında atılmış bir tivit üzerinden, bizzat AK Parti İletişim Başkanlığı üzerinden özne yapıldı. Binali Yıldırım'ı aradım. Semiha Hanım'ın konudan haberdar olmadığını öğrenince, ismini vermeden özür dileyeceğimi bildirdim. O tarihte ortada İYİ Parti yoktu. Buna rağmen, bizi suçlamak için o tiviti acımasızca bütün Türkiye'ye ve Semiha Hanım'a duyurdular. Defalarca özür dilemiş olmasına rağmen o tiviti atan şu anda tutuklu. Bunu, benim özne olduğum bir konu üzerinden yapsalar daha ahlaki olurdu. Ben "ama"sız, "ancak"sız özür diledim. Buna karşılık , AK Partili Küçükçekmece Belediye Meclis üyesi, benim de olduğum fotoşoplu bir fotoğraf yayınladı. Savcılığa müracaat ettim; tenezzül edip ifadesini dahi almadılar. Kimse özür dilemedi. Bu zihniyet değişmedikçe olmayacak."

Akşener, Pınar Gültekin cinayetiyle ilgili olarak protestoda bulunmak isteyen kadınları hedef alan şiddeti de "Kabul edilemez" bulduğunu ifade etti ve tavır koyması gerekenlerin İçişleri ve Adalet Bakanları olduğunu söyledi.

Ayasofya'nın ibadete açılması:

Ayasofya, Türkiye'de sağın her renginin "kızılelma" gibi gördüğü bir alandır. Dolayısıyla sağ siyaset için hep önemli bir seçim kozu olmuştur. Ancak, camiye çevrilmesiyle bilikte oraya çıkan resmin, Sayın Erdoğan açısından hayalkırıklığı yarattığını düşünüyorum. Danıştay kararı açıklandığında kimse hurra Ayasofya'ya koşmadı. Cuma günü için teşkilatlar üzerinden insan toplamaya çalışıyorlar. Çünkü, Türkiye'de Ayasofya'nın bahsettiğin anlamını yaşayan en genç kuşak biziz. Çok daha farklı sorunlarla boğuşan gençleri Ayasofya üzerinden kutuplaştırmanın mümkün olmadığı görüldü.Sayın Erdoğan, 80 öncesinin konforlu gençlerinden olduğu için bilmiyor olabilir, ama o dönem sahada olanlar bilir; Türkiye'de solun da hiçbir dönem Ayasofya konusunda şiddetli bir itirazı olmamıştır. Dolayısıyla buradan o kutuplaşma çıkmaz.

İlk namaza katılacak mı?

15 Temmuz törenine katılmamam konusunda utanç verici çarpıtmalara maruz kaldığım için kelime kelime aktarıyorum: Diyanet İşleri Ali Erbaş tarafından arandım. Teşekkür ettim. İçine bulunduğum karantina durumunu söyledim. "Ben de bir şey yok. Bir koruma polisi dışında diğer arkadaşlarımızda da bir şey yok. Ama 14 gün karantinadayız hepimiz. Karantina şartlarına milimetrik uyuyorum. Bilim Kurulu'na soracağız ona göre bilgilendireceğim" dedim. Sorduk; yarın cevap gelir diye düşünüyorum. Doktorlar uygun görmezse, katılmam mümkün değil. Ama benim adıma, partimizi temsilen Grup Başkan Vekilimiz Orhan Çakırlar, Parti Sözcümüz Yavuz Ağıralioğlu'nun da aralarında bulunduğu gibi birkaç arkadaşımız katılacak ve namaz kılacak.

Sosyal medya düzenlemesi:

İktidarın sayısal olarak düzenlemeyi geçirme ihtimali yüksek. Am İYİ Parti milletvekillerimiz, iç tüzüğün imkanları nezdinde, sonuna kadar direnecekler. Sayın Cumhurbaşkanı "Ce-ha-Pe zihniyeti" diye şikayet ediyor ya… Türkiye'yi 1946 yılına asıl döndüren kendi "Partili Cumhurbaşkanlığı" sistemleri. Siyaset her dönem yeni değer setleri üretti; şimdi de üretiyor. Bu ortamda, 1946'nın yönetim anlayışına dönmek hayatın ve tarihin akışıyla zıtlaşmak anlamı taşır.

Yeni kurulan partilerle ittifak söz konusu mu?

Ne Sayın Kılıçdaroğlu'yla ne de söz konusu siyasi partilerle bu konuda yapılmış hiçbir görüşmemiz yok. Ben bu söylemi, o partiler açısından da incitici buluyorum; koşa koşa geleceklermiş gibi bir söylem ahlaki değil.

Erken seçim bekliyor mu?

Barolarla ilgili düzenleme, sosyal medya, Sayın Cumhurbaşkanı'nın yaptığı açılışlar; bütün bu sistemden seçime yönelik altyapının hazırlandığını okuyorum. Ekonomik tsunami geleceği söyleniyor. ABD'deki seçimi düşünmek gerekiyor. Dış politika "Dostum Trump, Dostum Putin" diye şahsi ilişkiler üzerine oturduğu için Biden seçilirse ne olur? Seçim olabilir diye okuyorum.

Cumhur İttifakı'na göz kırpma meselesi:

2001 yılında ben bu partinin (AK Parti'nin) kuruluşunda varım. Bugün, medya ve siyasette bazı çok incitici yorumlar yapanların hiçbiri bana yıllarca neden ayrıldın sorusunu sormadı. Ben Afyon'da tüzükte "Türk" kelimesine yer verilmemesinden rahatsız oldum, ayrıldım. MHP'de siyaset yaptım. İktidardan, Başbakan Yardımcılığı teklif edildi; kabul etmedim. İYİ Parti'de şahsım için hiçbir şey istemeden -milletvekili değilim, hiçbir yakınımın hiçbir belediyeyle şunla bunla işi yok- siyaset yapıyorum. Evim basıldı, tazminat davaları… Bunlarla uğraşıyorum; neden? Bunu kimse sormuyor. Ben bu yola niye çıktım. Türkiye'ye soluk aldırmak istedim… Bunu görmezden gelerek yapılan ithamlardan çok inciniyorum.

Cemal Enginyurt'un ihracı:

Başka siyasi partilerin iç işlerine karışmamaya özen gösteriyorum. Ama şaşırmadım. İki ittifak arasındaki farkı ortaya koydu. Millet İttifakı rasyonalite, demokrasi, hukukun üstünlüğü, adalet değerleri üzerinde inşa edildi. Cumhur İttifakı'nda ise iki tarafında tabanlarına rağmen liderler tarafından mezara kadar, duygusal bir ittifak modeli benimsendi. İki parti tekleşti."Ama", "ancak" asla söyletmezler. Enginyurt, tepkisinde haklıydı.

(Akşener, "Enginyurt'u davet etmeyi düşünür müsünüz?" Sorusuna, "Bu kadar söylemiş olmakla kalayım" yanıtını verdi.

İyi Parti'nin fındık önergesinin reddi:

Fındık ilk darbeyi "Dostum Berlisconi" döneminde yedi; İtalyan gruplar Türk fındığını fiyat olarak değersizleştirdi. Tarım bizce stratejik bir alan keşke onlar da böyle baksaydı ama Sayın Bahçeli zaten söylemişti, bizden gelen her şeyi kategorik olarak reddediyorlar.

İmamoğlu'na Kanal İstanbul desteği:

Sayın İmamoğlu bu konuda, bilime dayanan bir sunum yaptı. İstanbullular yüzde 67 oranında "hayır" diyor. Bağcılar'ın de içinde bulunduğu üç büyük ilçe kadar alan hafriyatla kaplanacak. 1.3 milyon insanı etkileyecek. Su sorunu yaratacak. Ayasofya Fatih'in emaneti de, asıl tarihi miras İstanbul. "Ecdat" deyip ecdadın yerinde ters döneceği işler yapmayı doğru bulmuyoruz. Bu ihanete karşı üzerimize ne düşerse yapmakta kararlıyız.

Türk Tarihi Kurumu Başkanı Yaramış'ın istifası:

Türkiye için iyi bir eylem, faydalı bir eylem olarak değerlendirdim. Ama sarayın oluşturduğu yeni bürokrasi anlayışı çerçevesinde o özleri izin almadan söylemiş olabileceğini de sanmıyorum.Bu kişi üzerinden bir test yapılmıştır. Kamuoyu, bütün olarak karşı çıkınca da olan bu arkadaşa oldu; ama iyi oldu!

Yazarın Diğer Yazıları