Memleketimde neler oluyor!
Rumlar Türkiye’de köklerini arıyor. Yüzlerce dernek kurmuş Karadeniz’in özbeöz Türk evlatlarını üniversite ve iş vaadiyle Atina’ya götürüyor. Arkasına AB ve ABD’yi almış Patrikhane köklerini arıyor.
Ermeniler öyle, Yahudiler öyle.
Bu işler öyle birdenbire olmaz. Demek ki adamlar on yıllardır, yüz yıllardır bugünler için hazırlanmışlar. Bugün artık iş o noktaya geldi ki yalnızca Türklere “Bu topraklar bizim” dedirtmiyorlar. Dedirtmeyenlerin kahir ekseriyeti ise adı senin benim adımdan olanlar. camide yanımızda gördüklerimiz, devlet dairesinde yanımızda gördüklerimiz, dükkânda tezgâhta yanımızda gördüklerimiz. Tam bu noktada insan ister istemez 1880 yılında Fransa’da, 15.yy.Yahudilerine atfedilen iki mektup yayınlanması üzerine kovuşturmaya uğrayan Arles Yahudilerine İstanbul Yahudilerinin gönderdiği tarihi mektubu hatırlıyor:
“Musa’ya inanan sevgili kardeşlerimiz, Fransa kralı sizi Hıristiyan olmaya zorluyorsa, Hıristiyan olun, başka türlü yapamazsınız çünkü. Ama Musa’nın yasalarını yüreklerinizde saklayın. Malınızı mülkünüzü elinizden alıyorlarsa, oğullarınızı tüccar olarak yetiştirin ki, yavaş yavaş onlar da Hıristiyanların mallarını mülklerini ellerinden alsınlar. Canınıza kastediyorlarsa, oğullarınızı hekim, eczacı olarak yetiştirin ki, onlar da Hıristiyanların canlarını alsınlar. Havralarınızı yakıp yıkıyorlarsa, oğullarınızı din adamı olarak yetiştirin ki, onlar da Hıristiyanların kiliselerini yakıp yıksınlar. Başınıza başka dertler açılıyorsa, oğullarınızı avukat, noter olarak yetiştirin ki, her devletin işine karışsınlar. Böylece, Hıristiyanları boyunduruğunuz altına alacak, dünyaya egemen olacak, öcünüzü alabileceksiniz onlardan.” (Foucault Sarkaa, Umberto Eco, Can Yayınlan, s: 466, Bülent Bengisu Tapınak Şövalyeleri)
Yusuf Halaçoğlu, PKK’nın ve BDP’nin üzeri kazındığında altından kimlerin çıktığını bir canlı yayında bunların yüzlerine karşı söyledi, gıklarını çıkartamadılar. Bugün bunların bir kesimi “İslâmcı” bir kesimi “Kürtçü” geçiniyor. Oysa ikisi de değiller. Bir de, bunları matah bir şey sanıp peşlerine düşen hakikaten kendini Kürt ve Müslüman hisseden okumuş okumamış gafiller var.
Matah bir şey yapıyormuş gibi meselâ şirket kurduklarında Diyarbakırlı ise Amed diyor. Bu kafaya göre Amed Kürt imiş. Türkiye Cumhuriyeti Diyarbakır diyerek Kürt Amed’i Türkleştirmiş. Gerçi 1938’e kadar Diyarbakır Âmid adıyla anılmış, 1938’de Diyarbakır olmuştur. İyi de Müslüman bir Kürt niye Âmid’i Amed’leştirir ve Amed’i Diyarbakır’a niçin tercih eder?
Bunu bilerek mi yapar yoksa “aslını gizleyerek kendinden görünenlerin” tuzağına mı düşmüştür?
Meseleyi uzatmayalım.
Diyarbakır topraklarına İslâm geldiğinde Bekr kabilesine mensup insanlar özellikle de Şeybanlar Dicle ve bölgesine yerleştiler. Aradan zaman geçince Bekr kabilesinin yerleştiği bu bölgeler Bilâdbekir ve Diyarbekir adını aldı. Üçüncü Halife Hz. Osman döneminde eyalet haline getirilen el Cezire bölgesi Diyarmuzar, Diyarrabia ve Diyarbakır adıyla üçe bölündü. Her kim ki Diyarbakır’a Âmid demeye devam ederse o bilsin ki aynı zamanda ben bu coğrafyanın Müslümanlaşmasından ve Raşit Halifelerden Hz. Osman (r.a.)’nın verdiği isimden rahatsızlık duyuyorum demiş olmaktadır.
Bunu şuurla yapanlar zaten camiyi değil kiliseyi tercih ettiklerini ve Müslümanlığın PKK’nın bölücü hedefine varmada Kürtlerin önündeki en büyük engel olduğunu açıkça söylüyor, Öcalan’ın kendini peygamber ilân etmesine onay veriyorlar. Onlara bir diyeceğimiz yok. İyi de Türkiye Cumhuriyeti’ni kâfir ilân edip Şeriatçı geçinenlerin “Amed” aşkına ne diyeceğiz?
“Detay” gibi görünen bu işler inceden inceye işleniyor, uyuyan, uyutulan ve uyuşturulan Türkü ile Kürdü ile Müslümanlar oluyor. Onlar particilik yaparken partilerin kimileri ve kimi partilerin içinde aslını gizlemiş birileri, bu topraklarda Müslüman Türk’ü daha ilk günden beri istemeyen birileri her gün yeni bir mevzi kazanıyor.