Memecan saraylara layık

Bugün ‘Majestelerinin Karikatüristi’ olan, üç asır önce yaşasaydı baş nakkaş olurdu. Saray minyatürleriyle tarihe geçen Levni’nin en büyük şansı, Memecan’ın Lale Devri’nde yaşamamış olması
Taraf manşet atmış: Ordu çıldırdı!
Haldun Ertem, “Kimi gazetecilerin Türk Ordusuna düşmanlığına bakıp çıldırmak üzere olan çok sayıda vatandaşın varlığı kesin” diyor.
Bu durumda bir de “çıldırtana” bakmak lazım.
Yok yahu ne dürbünü! Uzaklarda arama. Al dünkü Sabah’ı eline. Vatandaşa deli gömleğini nasıl giydirdiklerinin resmidir, Majestelerinin Karikatüristi’nin 2 No’lu Minnetnamesi.

Herşey karısı için
Geçtiğimiz günlerde Taraf’a verdiği röportajda hayat felsefesini “Herşey karım için, karıma göre, karım tarafından” minvalinde özetleyen Salih Memecan, bu uğurda bütün maharetini göstermiş.
Geçen yıl olduğu gibi muhalefet partileri, muvazzaf subaylar, emekli generaller, barolar, yerel seçimde oylarının düşmesine neden olan güçlü adaylar, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”...
Kısaca iktidarda alerjiye yol açan ne kadar kişi, kurum ve kavram varsa “çizmiş” Memecan.

Muhalefeti ‘çizmiş’
İlk bakışta çıfıt çarşısını andırdığı için, o kaosun içine girmeye çekinenler, konuşma balonlarını tek tek okumayı göze alamayanlar olmuştur diye birkaç örnek vereyim:
Temsili Oruç Reis Fırkateyni’nden bozma sahnede arkasında Kuvvet Komutanları, pardon bir “koro” ile sahne alan bir Genelkurmay Başkanı pardon ’stand-up’çı mizanseni yaratılmış...
Sahnede “asimetrik savaş” esprisi yapıyor!
Sahnenin yanındaki Ne Mutlu Türk’üm Diyene yazısının üzerine Yurtta Sulh, Cihanda Sulh asılmış.
Emekli paşalar “Sarıkız” adında bir inek, hukuk ise yargıçların masasında göbek atan bir “dansöz” ile tasvir edilmiş...
Onur Öymen Dersimliler’den korkup masanın altına saklanmış, her delikten bir “bomba” çıkıyor, asker ana yemek olarak “adresli kağıt” sipariş ediyor, eski Osmanlı yenilerini ziyarete geliyor, barolar askere selam çakıyor, Arınç canını kurtarmak için çelik zırha bürünmüş, “Mutlu Yıllar” temennisine “Kürtçe altyazı” geçilmiş...
Ve bütün karmaşayı locadan izleyen fedakar, cefakar Gül çifti; Hayrünisa Hanım Cumhurbaşkanlığı forsunu boyamakla, Abdullah Bey ise iktidarın kaydırdığı ekseni yörüngesine oturtmakla meşgul!
“Sayın aile dostum, Cumhurbaşkanım, Sayın Genel Başkanım, Başbakanım, Sayın bir gün karıma da girmek nasip olsun diye yağımı kalemime kattığım Bakanlar Kurulu, sayın AKP Grubum kulağımı çekebilir...” endişesi ile Memecan’ın çizmeye cesaret edemediği, “Aralık ortasında don-paça buz gibi suya atlayan TEKEL işçisi” ni de eklersek; bedavadan film sahibi olmaz mıyız:
“Türkler Çıldırmış Olmalı!”
Seçim de yaklaşıyor, işte AKP’ye kendisine atılmayan oyları geçresiz saymak için fırsat: “Akli dengesi yerinde değildir!..”

Ödülü hak etti
Hayır ben bu AKP’yi de anlamakta güçlük çekiyorum; karı-koca tamam belki Başbakan’ın çocuklarının bursiyeri olamamışlar ama, vakti zamanında, Amerikan banliyölerinde, geleceğin Cumhurbaşkanı’nın çocuklarının pansiyoneri olmuşlar, “gel buyruğu”nu alınca, yerlerini yurtlarını bırakıp Türkiyeli olmuşlar; Eser Karakaş’ın üç satır yazısı kadar da değeri yok mu bu tam sayfa minnetnamenin?..
Kemiklerini sızlatmak gibi olmasın ama adam Levni mübarek...
Bugünün şartlarında dahi “Majestelerinin karikatüristi” olan, Lale
Devri’nde, Levni mevni dinlemez; baş nakkaş olur, saray sefasının daniskasını çizerdi.
Eee minyatür sanatı da derdine yansın, napalım!
Görün artık şu Nursuna Hanım’ı! Umut fakirin ekmeği, majestelerinin karikatüristinin değil...

* * *

Saya saya bitiremedi
“...bu süreçte devleti ülke içinde
yegane temsil yetkisine haiz Sayın
Cumhurbaşkanımıza da büyük görevler düşüyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün değerlendirmesi...
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu değerlendirmesi....
Sayın Cumhurbaşkanımızın demecinin de...
Sayın Cumhurbaşkanı’mızın göreve geliş süreci...
Sayın Cumhurbaşkanımızın, devletin en yüce makamı
olarak...”
Bu satırlar Cumhurbaşkanı’nın da katıldığı bir törende protokol çığırtkanının takdim konuşmasından alınmadı...
Üst üste tam altı defa “Sayın Cumhurbaşkanımız...” hitabının geçtiği yer, iki sütunluk bir gazete köşesi.
Üstelik yazan kişi de kendini fark ettirmeye çalışan, yeni yetme, kariyer peşinde koşan “yandaş jr”lardan biri değil. Koskoca profesör yazıyor bu satırları.
Gazeteciler bir insandan uzun uzun bahsettiklerinde önce adıyla, sanıyla, namıyla kimden bahsettiklerini anlaştırırlar. Sonra da “papağan” gibi aynı ismi tekrarlayıp okuyucuyu dumur etmemek için soyadını, ünvanını vs. dönüşümlü kullanarak anarlar bahse konu kişiyi. Okuyucu kimden bahsedildiğini anlasın yeter.
Bir de Eser Karakaş’ın yaptığına bakın; okuyucunun kafasına vura vura “Sayın Cumhurbaşkanımız” dedirtmek ister gibi bir hali yok mu?
Yağ olur da; bu kadar da aleni, bu kadar da gözüne soka soka da olmaz ki!
Karakaş, Abdullah Gül’ü “saya saya” bitiremediğine göre; karısının AİHM yargıcı yapılmasından sonra, gündemde yeni bir “atama” talebi mi var acaba?
Allah muhafaza bu sefer de kendisi için bir “rektörlük” koltuğu peşine düşmesin de...

* * *

Salak bir yıldı
Yargıcın kendi telefonu için dinleme kararı imzalaması... Savcının, hakimi yakalaması... Cumhuriyet yazarlarının kendi gazetelerini bombalayarak darbe yapmaya kalkmaları...
Bilim adamları kaçmasınlar diye cezaevine kapatılırken, PKK militanlarının “Pişman değilim” demelerine rağmen “Pişmansın...” denilerek serbest bırakılmaları 2009’a rastlar...
Ve 2009’un suikastı: Pastaneye girip de pastacıyı vurmamak için adresi iyice kağıda yazan silahsız suikastçıların, Manisa’da bulunan Bülent Arınç’a Ankara’da suikast yapmaya kalkmaları...
Ve Allah bilir, 2009’un son saatlerinde, siz “2010’un bize mutluluk ve başarı getirmesini” dilemişsinizdir...
Böyle salak bir yıldı 2009...
- Bekir Coşkun / HaberTurk

* * *

Türk milletinin çocuğu iseniz....
Rıza Zelyut’un, tarih boyunca “eğilmemiş” bir topluma sorumluluğunu hatırlattığı yazısını okurken, gözümün önüne yukarıdaki fotoğraf geldi. Siz istediğiniz kadar yalnızlaştırın, cezalandırın, etrafını boşaltın; hedefteki o değere, o kuruma, o yapıya sahip çıkanlar, olmadıkları yerlerde bile var olmanın yolunu bulurlar. Yukarıdaki resim basit bir tribün şovu değildir benim için; bunu hayatının bütün diğer alanlarına da uygulayabilirse insan; düştüğü yerden kalkıp tam orada anıtlaşabilmektir, susturulduğu anda sessizce haykırıp herkese duyurabilmektir sesini, cumhuriyetin önündeki şeffaf kalkan, Atatürk’ün hatırasını çevreleyen darbe geçirmez zırh, teslimiyeti yırtan bayrak olabilmektir; hem de herkesin “yok olduğunu” düşündüğü anda “yenebilmektir” gafleti, dalaleti, ihaneti, o resmin felsefesi. Aşağıdaki satırları bu inançla okursanız, inanıyorum her Türk gibi sizin de “ruhunuz yeter”:

Amerikancı paşalar
“Eğer Türk milletinin çocuğu iseniz. Eğer bunu içselleştirmiş iseniz... Ruhunuz yeter. 1919’daki şartlardan da mı kötü durumdayız ki karamsar olalım?
Ordu; ortadan gelir. Merkezde bilinir. Türk milleti de onun çevresine yerleşir. Böylece ‘ordu-millet’ ortaya çıkar. Mustafa Kemal’in ordusu da ortayı/merkezi temsil ediyordu.Geldi Amerikancı paşalar. Başına geçti Kenan Evren... Yaptılar darbeyi. Aldılar orduyu ortadan; attılar kıyıya... Bugünkü sıkıntıların kaynağı odur işte...

Dik duracağız
Bir elinde Kur’an, bir elinde silah meydan meydan dolaşan o Amerikancı... Kırdı geçirdi yurtseverleri... Meydanı, sahte dincilere ve ABD emrindeki 5. Kol ajanlarına bıraktı. Bir kilo pirince muhtaç insanlarla...
Doğalgazdan kömüre geri dönen çöküşle... Futbol takımı tutar gibi parti tutan cahillikle... Müslümanlığı sanki bazı siyasetçiler yeni icat etmişler sanan kitleyle...
Geldik bu güne... Ne yani bunlara bakarak karamsar mı olalım? Asla... Dik duracağız... Ruhumuz yeter...
Bu ülkede de çıkarı uğruna ruhunu satmayan insanların bulunduğunu göstereceğiz. Sizler de mahallenizde, kasabanızda bunu ispat edeceksiniz. Mustafa Kemal’in kurduğu düzeni savunacaksınız. Anlamayanlara da şöyle diyeceksiniz:
Ağzıma bakma Pakistan’a bak... Sünniler Şii camilerini; Şiiler Sünni camilerini bombalıyor. Senin mezhebin daha kötü, benimki iyi yarışı yüzünden. Bıraktılar başka dinlerle uğraşmayı birbirlerini öldürüyor Müslümanlar. Atatürk sevmezlerin istediği manzara da işte odur. Kıracağız bu çemberi Kemal Paşa’nın ışığıyla... Bu milletin ruhu yeter...
-Rıza Zelyut / Güneş

* * *

Liboşların yıldız haritası
Burç tutmaz bunlar... Yanar döner bir yaradılışa sahiptirler. Evren’de dolaşırken, postal burcunu bile yalamışlıkları vardır.
2110 gelmiş fark etmez; işlerine hangi burç geliyorsa, o burçtan olurlar. . Buna rağmen, istersen suratlarına tükür, yarabbi şükür mizaçlıdırlar. İlk seçimde hangi burca bayrak dikecekleri, Brüksel rasathanesinden gelecek rapora bağlı... Kiminki yükselirse yükselsin, bunların kıçının göğe ereceği kesin.
-Yılmaz Özdil / Hürriyet

* * *

Kurtuluş Savaşı da provokasyon çıkacak
“Tahminolog” Fahrettin Fidan 2010’un falına bakıyor...
Tayyip Erdoğan, 2010’u da tavada, pardon havada geçirecek. Yılın ilk yurtdışı seyahatini “Dost ve Kardeş Ülke” İzlanda’ya yapacak. İzlanda Başbakanı, “Açılım’ı bütün kalbimle destekliyorum. Desteklemeyen Fenerli olsun”, diyecek. Kendisine, “Desteklediğini söylediğin açılımın ne olduğunu biliyor musun?” diye soran İzlandalı gazeteci Erdoğan’dan fırça yiyecek. Diyarbakır’da gösteriler yapılacak.
Yılın ilk altı ayında 4, ikinci altı ayında 6 olmak üzere toplam 10 “Darbe girişimi planı”... İlaveten bakanlara yönelik cem’an 12 “suikast krokisi” ortaya çıkacak. Krokiler sabahları aç karnına bir bardak suyla yutulacak. Üzerinde Bülent Arınç’ın adresi bulunan zarfla dolaşan şüpheli şahsın postacı olduğu anlaşılacak, Arınç’ın evhamlarının giderilmesi için PTT’de 4 gün üstüste arama yapılacak... 2010’da kendisine yönelik başka bir “suikast planı”nın ortaya çıkmaması Arınç’ın canını sıkacak, yaka cebine sakladığı soğanı koklayarak her gün üç posta ağlayacak.
“Malum tarihçi”ler uluslararası konferanslarda Türklerin 1919’da Atina Avcılar ve Atıcılar Federasyonu üyelerini Yunan Ordusu sanıp katliama giriştiği, Kurtuluş Savaşı’nın tamamen Mustafa Kemal’in provokasyonu olduğu gün ışığına çıkarılacak. Kemalistler Mustafa Kemal’in suç ortağı olarak yakalanacak, hapsi boylayacak.
-Melih Aşık / Milliyet

* * *

SORU-CEVAP
Hükümetin açtığı son zam paketi neyin habercisi?
Seçimin...
Bu zam paketi seçmene dağıtılacak kömür ve erzak paketinin kaynağı olabilir...
- Halim Selim

* * *

MİNİ YORUM
Müze açılımı

“Kozmik oda”dan demokrasi müzesi yapma fikrine alışamadan, şimdi de Noel Baba’nın kemiklerinin sergileneceği Likya Müzesi açılımı düştü gönlüne. Ertuğrul Günay “müze açılımı”nda bu kadar kararlıysa, yoktan müze var etmeye çalışmadan önce, yenilerine kadro versin de müze müdürleri hem amir, hem memur, hem envanterci, hem küratör, hem işletmeci... Olmaktan kurtulsun artık.

Yazarın Diğer Yazıları