Mekânın Cennet olsun Behiç Ağabey!
Muhtelif sûrelerin değişik ayetleri ile “Her canlı, her nefis ölümü tadacaktır” buyuran Rabbimizin bu emrinin Türk basınının usta kalemlerinden Yeniçağ Yazarı Behiç Kılıç Ağabey’de tecelli ettiğini gazeteden gelen bir telefonla öğrenince, “Ey imtihan dünyası” dedik “Ölecek olan sensin, insanlar ölmez!”
Yeni bir kalp krizi ile henüz birkaç gün önce acil servislerde yaşadıklarını huysuz ve mutlu bir dede üslubuyla okurlarla paylaşmıştı. Ne kıvrak bir kalemdi o ve ne büyük bir hayata tutunma arzusuydu, doğrusu imrenmiştim. Bizler de neredeyse bir aydır acil servislerdeyiz, benzer acıları çekiyoruz, kalbimizin durduğu doktorların “eks” dediği anlar oluyor. Öyle olduğu için Behiç Ağabey’in o satırlarda dile getirdiklerini ve içinden geçip de söyleyemediklerini daha iyi anlar durumdayız. O satırları okudum, içimden telefon açmak geldi, kendimde mecal bulamadım, hatta mesaj yazayım dedim, ne zihnimi toparlayabildim, ne parmaklarıma öyle bir enerji.
Evet, “insan ölmez” . Sadece “ölümü tadar”. Behiç Ağabey de “ölümü tattı” . O şimdi bizden bir adım önde. Biz henüz O’nun yaşadıklarını yaşamadık. Doktorumuz bize, “Yarın mecbur ameliyat olmak zorundasın” dese o gün ve o gece hep ameliyatı düşünürüz. Dostlarımızı ararız, geçmişimiz gözümüzün önüne gelir, ameliyat esnasında ve ameliyattan sonra başımıza nelerin gelebileceğini düşünür, endişeleniriz. Ama, ölüm karşısında bir duyarsızlık insanoğlunda çok yaygın. Behiç Ağabey gibi her an her şeyin başa gelebileceği ihtimali içersinde olanlar insanlığın genelinden biraz farklıdırlar. Hissettirmeseler de adımlarını ona göre atar, kelimelerini ona göre seçer, işlerini ona göre yaparlar. Çünkü “ölümden” daha ağır ve daha büyük bir ameliyat yoktur ve bazı hastalar her an onunla burun burunadır. Gerçi “Hasta olan” değil, “eceli gelen” ölür ama hasta, trafikteki sürücü gibi ise sağlıklı insan evinde baba, televizyon karşısındaki anne gibidir. Trafikte olanın trafik işaretlerine dikkat etmek gibi bir mecburiyeti vardır.
Behiç Kılıç Ağabey uzunca bir zamandır hem şeker hem kalp ve bunların sebep olduğu diğer organlardaki tahribat sebebiyle böyle bir hayat sürüyordu. Buna rağmen işine o kadar bağlı idi bu haline rağmen ürettiği yazılar çok sarsıcı idi. Büyük bir birikim sahibi idi. Bu birikimini hem yazılarında hem Türkiye’nin ilk ve en önemli televizyon yorumcularından biri olarak ekranlarda göstermiş, Türk basın tarihindeki önemli yerini alalı çok
olmuştu.
Bu dünyanın en zor işlerinden biri “helâl kazanç” tır. Behiç Ağabey’i Allah hep “helâl kazanacağı” işlerde istihdam etti. Kul hakkı olmayanın ve inancına şirk karışmayanın diğer problemleri Allah’la kulu arasındadır. Ve Allah Gafur ve Rahimdir. Onun rahmetini şirkin dışında hiçbir şey engelleyemez. Rahmetli Behiç Ağabey’le aynı gazetede köşe yazmanın dışında bir mesaimiz olmadı. Ama onunla çalışan herkesten hakkında hep güzel şeyler, iyi şeyler dinledim. Bir ara gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni idi. O günlerde Ankara Temsilcimiz olan Mehmet Balıkçıoğlu Ağabey, “Hasan Demir’in yazılarını nasıl buluyorsun?” diye ara sıra sorar rahmetli de uyarısını “Bazen çok güzel yazıyor” şeklinde yapardı. Yani, “Niye bazen, sürekli güzel yazsa olmuyor mu?” demek isterdi de, bunu, karşısındakini incitmeden yapardı. Bu meslek zaten böyledir, insan her zaman güzel yazamaz, ama Behiç Ağabey, insan her zaman güzel yaşayabilir. Senin gibi.
Allah (c.c.) gani gani rahmet eylesin.
Rabbim bütün yakınlarına ve sevenlerine sabırlar ihsan buyursun.