Mehter mi, 10. Yıl Marşı mı?
Sayın Bakan garip bir saplantı içinde nerede 10.Yıl Marşı’nı duysa niye Mehter Marşı çalmıyorsunuz veya dinlemiyorsunuz şeklinde çıkış yapıyor, bazen öfke sergiliyor, bazen serzenişte bulunuyor. Hâlbuki her iki marş da milli tarihimizden süzülüp geliyor ve kendi devirlerinin ümidini kahramanlığını söylüyor. Milli tarihimize aşina olanlar, bilenler, tarihimizi sevenler bu iki marşa aynı sıcaklığı duyuyor. Bazıları 10.Yıl Marşı’nın dile getirdiği Cumhuriyet’in kuruluş döneminin Mehteri kaldırdığını zannediyor. Hâlbuki işin aslı hiç öyle değil.
Mehter; Osmanlı Yeniçeri Askeri Bandosu, dünyanın en eski askeri bandolarından birisidir. İslamiyet’ten sonraki Türk Devletlerinde mehterin varlığını görüyoruz. Osmanlı Devleti, Yeniçerilerin olduğu gibi mehteranın da piri olarak Hacı Bektâş-ı Veli’yi kabul etmiştir. Her icradan önce mutlaka Peygamber, Ali ve Hacı Bektâş-ı Veli adına dua okunması ve marşlarda adlarının zikredilmesi gelenektendir. Üç önemli sembol mehterde yer alır; ocak, sancak ve zafer.
Osmanlı Devleti devşirme denilen Hıristiyan çocuklarından teşkil ettiği orduyu Hacı Bektâş-ı Veli’nin manevi himmetine bağlamış ve O’nun düşüncelerinden kaynaklanan eğitim sistemi ile yoğurup, şekillendirmiştir. Mehteranın başında bulunan ağa da Bektaşi idi. Bu ordu, sipahi kuvvetleri ile birlikte 1826’ya kadar Osmanlı Devletinin birinci gücü olmuştur. Söz konusu tarihe kadar Osmanlı Ordusu savaşa gitmeden önce, Yeniçeri Ocağı’ndan bir müfreze Hacı Bektâş’a gelir, dergâh avlusunda saf tutarak Hacı Bektâş-ı Veli Evladından postnişin olan zatın da katılması ile gülbang çekilir(dua ediyorlar) ve Pir’den himmet isterlerdi. O tarihlerde yaşayan kişilerden aktarılan bilgilere göre Yeniçerilerin gür sesi Hacı Bektâş’ın her tarafından duyuluyordu. Osmanlı Devleti her meslek zümresini bir manevi otoriteye bağlamış, ancak zahiri hukuk sisteminde gevşekliğe asla yer vermemiştir.
1683, II. Viyana muhasarasından mağlubiyetle çekilen ordumuz fevkalade değerli eşyalar yanında, Mehter bölüklerinin musiki aletlerini de bırakmıştı. Bugün bunları Avrupa müzelerinde ve bilhassa Polonya’nın eski başkenti Karakovi Müzesi’nde görmek mümkündür. Bırakılan musiki aletlerinin sayesinde Avrupa’da askeri bandolar kurulmuştur. Batı müziğinin şaheserlerini yazmış olan Mozart, Bizet gibi besteciler mehter müziğinin etkisinde kalarak Türk Tarzında (Ala Turka) denilen besteler yapmışlardır. Bunlara Mozart’ın Türk Marşını, Bizet’in Arieziyen süitini örnek verebiliriz. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı bağlantılı mehterhane kapatılmış ve yeniçerilerin kışlaları topa tutulmuştur. Bu tarihte Osmanlı topraklarında Bektaşilik tarikatı yasaklanmış, onlara ait bütün vakıflara el konulmuştur.
10. Yıl Marşı, Cumhuriyetin 10. Yıl kutlamaları için 1933’te düzenlenen yarışmanın galibidir. Sözleri Behçet K. Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel’e aittir. Marşın bestesini Cemal Reşit Rey yapmıştır. Ankara’da eseri bakanlara piyanoda çalarak kendi seslendirir. Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan genç Cumhuriyet 10 yılda asla küçümsenmeyecek büyük işler yapmıştır. Bunun heyecanıyla bir bakıma devletin millete, milletin tarihe hesap vermesinin ifadesi olan bu marş doğmuştur. Hiçbir marş onun kadar bir ağızdan ve içten söylenmemiştir.
Cumhuriyetin ilanının yüzüncü yılına 13 sene kalmışken yenisini yazma yolunda ufkumuz, aşkımız, heyecanımız var mı? O günlerde Mustafa Kemal; “...Milletimiz gayet kıskanç bir surette milli egemenliğini elinde tutarak mukadderatını bizzat idareye devam ettikçe sermayeyi de kurumları da ihtisası da bulur, her şeyi bulur!” diyordu. İşte unutulmaz 10. Yıl Marşını yazdıran, besteleten inanç budur. Ne yazık ki bu inanç kemiriliyor. Onlar T.C.’yi kanlarıyla yazdı. Bunlar ne yapıyor?
Birileri, Cumhuriyetin büyük kavga vererek elde ettiği “kabotaj” hakkını bir kalemde siliyor, “Avrupa’dan ve Körfez ülkelerinden talipler var” deyip, Türk karasularındaki deniz taşımacılığını bir Fransız’a, bir Kuveytli’ye yaptırmayı içine sindirebiliyorsa, “Para lazım oldukça satıyoruz” diyorlarsa (DHA-20 Ekim 2010), bu duygular içindeki yöneticilerin yüzüncü yıla yetişecek; onuncu yıl marşı heyecanındaki yüzüncü yıl marşını düşünmeleri mümkün olabilir mi? Mehter, tarihimizin sıcak güzelliğinin seslenişidir. Onuncu Yıl Marşı ise milli dirilişin kükreyişidir.
Bütün bu gerçekler ortada iken marş kavgası yapmak Türkiye’nin dağ gibi sorunlarına çare üretmek yerine, kavga çıkarmak ne kadar beyhude gayrettir? Cumhuriyetin kültür kimliği bazılarının zannettiği gibi yenilir yutulur pirinç tanesi değildir...