Mehmet Barlas haklı...
Kürtçe eğitim dili olmayacak, Anayasadaki vatandaşlık tanımı değişmeyecek, kültürel farklılıkların siyasallaşmasına geçit verilmeyecekse, yani, Genelkurmay Başkanı Sayın Başbuğ’un “açılımla” ilgili kırmızıçizgilerini AKP’liler böyle “Zaten bizim ‘açılım’dediğimiz tam da bu” diye öpüp başları üzerine koyacaklarsa, o zaman bunca gürültü ve gerilim niye yaşandı?
Mehmet Barlas 26 Ağustos’ta kaleme aldığı yazısının “Limitler belli” bölümünde konuyla ilgili bakınız ne diyor:
“AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ da, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un açıklamalarını değerlendirirken, ‘Sayın Genelkurmay Başkanı’nın söylediği sözlerin hepsine biz de katılıyoruz. Kırmızıçizgileri zaten Anayasa koymuş’diye konuştu...
Aynı sözleri muhalefet söyleyince öfkelenen ama Genelkurmay Başkanı söyleyince ‘Biz de böyle düşünüyoruz’diyen bir iktidar örneği var önümüzde.”
İşte mesele Sayın Barlas’ın altını çizdiği AKP’nin bu tür hükümet etme anlayışında.
Biz bu anlayışı Başbakan’ın İsrail cumhurbaşkanına, “Siz insan öldürmeyi çok iyi bilirsiniz, bir daha buraya gelirsem iki olsun” diye masadan kalkıp (kendisine neler anlatıldı neler söylendiyse) “Ben aslında Cumhurbaşkanına bir şey söylemedim, derdim program yöneticisi ileydi” demesinde de gördük.
Zaten Barlas da yazısının sonunda “Bari köprü ve yol yapsalar” diye noktayı koyuyor.
Yani diyor ki, bırak sen kemikleşmiş sorunları çözmek için büyük laflar etmeyi ve İkinci Atatürkçülüğe falan soyunmayı, bildiğin işle meşgul ol, köprü yap, yol yap...
Söyledikleri çok şeyden, yaptıkları bir sürü hazırlıktan, AB’ye verdikleri pek çok sözlerden ve Anayasa değişikliği taslakları gibi yaptıkları pek çok hazırlıktan pekâlâ biliyoruz ki AKP Genelkurmay’la aynı görüşte değil. Kürtçenin eğitim dili olmasına doğru bir hazırlıkları vardı, (nitekim Bakan Yazıcı hâlâ aynı görüşte, “Kürtçe eğitim ülkeyi bölmez” diyor) Türkiye’yi çeşitli kılıflar altında eyaletlere bölerek PKK ve AB’nin beklentilerine bugün için kısmen cevap verecek adımlar atmak niyetindeydiler.
Bütün bunlar ve bunlara yakın şeyler olmayacaksa o zaman bu açılım neyin açılımı? Bu fırsat neyin tarihi fırsatı? Yılbaşına kadar yapılmazsa geç kalacak olan ne?
Açılımdan kasıt bölgeye işsizliğin belini kıracak yatırımlar yapmak mı? Bunun için “Kürtçe eğitim dili olsun” diye yazmış, “Öcalan’ı muhatap almayınca bu işler bitmez” demekten dilinde tüy bitmiş kalemlerle Polis Evlerinde toplantılar yapmaya ne gerek var? Yaşar Kemal’le görüşmeden Batman’a fabrika, Hakkâri’ye atölye yapmak mümkün değil mi?
Yoksa açılım dediğiniz Güroymak’a “Norşin” demekten ve bazı yerleşim birimlerine eski adlarını vermekten mi ibaret?
Diyelim ki öyle, bu, yılbaşına kadar yetişmezse kıyamet mi kopar?
Hayır, siz, tam da askerin olmaz dediği şeyleri oldurmanın adını “açılım” koymuştunuz, belki şöyle bir zannınız vardı: Kürtçe okullara girer ve bölgeye kimi ayrıcalıklar tanınırsa yöre insanı PKK’nın değil Ankara’nın etrafında kenetleşir. Ve belki bunun böyle olacağına dair raporlar da kondu önünüze.
Biliniz ki bu zannınız en büyük yanılgınızdır ve o tür raporlar Türkiye Cumhuriyetini paramparça etmek için ustaca hazırlanarak elinize tutuşturulmuş bubi tuzaklarıdır.
Belki de bu farkında olamayışınızdan dolayı yaptığınızın bölücülük ve ihanete eşdeğer olduğunu söyleyenleri anlamakta zorlanıyordunuz.
Oysa vereceğiniz her taviz sizin verdiğiniz değil PKK’nın Kalaşnikofla kopardığı bir hak olarak algılanacaktı, alkışları dağdakiler alacak, size, icra organı olduğunuz devlete Mondros’taki Osmanlı gözü ile bakılacaktı..
Bir de...
“Genelkurmay Başkanı niye konuştu, bu siyasetçinin işi” diyenler var.
Bence Genelkurmay tam zamanında ve en doğru kelimelerle konuştu. Nedir o başörtüsü için falan laflar etmeler, asker konuşacaksa böyle durumlarda konuşmalı, bu bir; Başbuğ’a konuştu diye kızan bu beyler, devletin valisi Abant Toplantılarında bir AKP’li konuşurken onu niye alkışlıyorlar; vali siyasetçi mi, devlet memuru mu?
Biraz samimiyet lütfen..