Mehmet Altan ve Hüseyin Çelik'e!
Star’ın başyazarı Mehmet Altan dünkü yazısına, “Cumhuriyet tarihinin iç yüzü ‘korku filmi’ gibi...” cümlesi ile giriyor ve bir de örnek veriyordu.
Elbette 90 yıla yaklaşan Cumhuriyet sürecinde onlarca olumsuz olay olmuştur ve siz bunları alt alta yazdığınızda o doksan yılın tamamını bir “korku filmi” gibi göstermeyi başarırsınız.
Ama elinizi vicdanınıza koyunuz, bir sosyal süreci anlatmada bu metot doğru bir metot mudur ve Cumhuriyet için “korku filmi” tanımlaması bir hakikati mi ifade eder?
Bir eve gizli bir kamera koysanız ve o kamera o evde on yıl kalsa ve sonra reji masasında babanın, çocuğun her istediğine “hayır, olmaz” dediği sahneleri yan yana getirip bir “Baba sanki üvey baba, evlat sanki üvey evlat” montajı yapsanız bu ahlakî ve ilmî bir rejisörlük mü olur?
İyi de, o “üvey evlat” dediğiniz çocuk başarılı bir çocuksa ve o başarılarını “üvey baba” diye kötülediğiniz şahıstan aldığı akıl, moral, bilgi ve kapital desteği ile dünyanın en başarılı birkaç çocuğundan biri haline geldi ise, o zaman o babaya attığınız iftiraları pantolonunuzun hangi cebinde gizleyeceksiniz?
Yani siz değil misiniz Türk ekonomisinin dünyanın ilk on beş ekonomisinden biri olduğunu söyleyen ve yine siz değil misiniz Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgesel güç haline geldiğini ve yine siz değil misiniz Türkiye’nin arkasında Amerika olan İsrail’e diz çöktürdüğünü söyleyen?
Yoksa bu söyledikleriniz doğru değil mi? Doğru ise o zaman bütün bu artılar alnına “korku filmi” yaftasını yapıştırdığınız Cumhuriyet döneminin kazanımları ile olmuyor da, Erdoğan’da var olan muska ile mi oluyor?
Sadece olumsuz olayları art arda yazıp “İşte Cumhuriyet dönemi budur” demek, üniversite hocalığı ve gazete yazarlığının Spielberg versiyonu olsa gerek..
Şimdi biz son yedi yıldır gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alan cinayet, fuhuş ve benzeri haberleri alt alta yazsak ve televizyonlarda gösterilen paralel görüntüleri üst üste koyup, “AKP dönemi işte böyle ahlâksız bir dönemdir” desek gerçek bir resim mi çizmiş oluruz?
Ardından, KCK’nın kentlerde ortaya koyduğu yüz dehşet sahnesini peş peşe verip, “Devri AKP’de sokağa çıkılmaz hale geldi” desek..
Ve Başbakan Erdoğan’ın işçiye, “Ananı” diye başlayan iltifatını, Tarım Bakanının köylüye “Gözünü toprak doyursun” duasını yan yana getirip peşine de Başbakanın şehide “kelle”, Öcalan’a “sayın” demesini ekleyip, “Öyle bir dönem yaşadık ki, o dönemde halka ve askere böyle ama PKK’ya ise işte böyle davranıldı” hükmü versek.. İyi mi olur?
Gelelim Hüseyin Çelik Bey’e!
Türkiye Cumhuriyeti’nde Milli Eğitim Bakanlığı yapmış AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de, “Cumhuriyetle birlikte Kürtlerin, azınlıkların, Alevilerin ve dindar insanların ötekileştirildiğini” söyleyip duruyor..
Allah, Allah...
“Kürt” ötekileştirildi “dindar” ötekileştirildi, “Alevi” ötekileştirildi, “azınlık” ötekileştirildi ise, o sata sata bitiremediğiniz devlet kurumları, bu barajlar, bu yollar kimler için yapıldı?
Bu müteahhitler, bu işadamları, bu ihracatçılar, bu üniversite ve bu üniversite hocaları, bu milletvekilleri, bu bakanlar, bu generaller, bu hâkim ve savcılar, bu polisler Alevi değil, bu gazete ve televizyon sahipleri dindar değil, Kürt değil, azınlık değil ise, ne?
Mesela siz Sayın Hüseyin Çelik!
Siz bunlardan hiç biri değil misiniz ki hem üniversite hocası, hem milletvekili hem bakan olabildiniz?
Bir “Yazıklar olsun bu Cumhuriyeti kuranlara” demediğiniz kaldı Sayın Altan ve Sayın Çelik..
Yoksa dediniz de biz mi duymadık!