Mehmet Ali Teğmen’e duygularımı arzımdır...
Yine derinden vurdun Mehmet... İkinci mermin yüreğimi delip geçmekle kalmadı. Beni alıp Kuleli Askeri Lisesi yıllarına götürdün be Ali. Teğmen olabilmeyi rütbelerin en büyüğü görürdük, Boğaz’dan geçen gemilere bakarken... Omuzlarımıza takacağımız birer yıldız için her gece gökyüzünden en parlağını seçmek gibi ilginç bir fantezimiz vardı. Teğmen iken yürüdüğümüzde deprem olacak duygusuyla çarpardı yüreğimiz. Asırlık çınar ağaçlarını, kulelerini, merdivenlerdeki basamaklarını bile ezberlediğimiz Kuleli’den mezun olurken çoğumuz sevinmedik ya Çelebi. Çengelköy’den bindiğimiz vapur, Kuleli’den uzaklaştıkça ağladık çoğumuz. Haydarpaşa’dan kalkan trenin bizi Ankara’ya Harbiye’ye götüreceğini, yani Teğmenliğe bir adım daha atacağımızı bilmemize rağmen, tutamamıştık gözyaşlarımızı. Kulelili olmanın ayrıcalıklı olduğunu ta dibine kadar yaşadığımız kardeşim, bizi affet.
Gönlüm teğmen adaylarıyla kaldı
Sözlerine, “Türk Silahlı Kuvvetleri bu salona sığmaz” diyerek başladığında, korkudan mevzi almaya vakit bulamamıştı çoğu. Yiğidim; Harp Okulu günlerine gitmeyeceğim. Vatan savunmasında sadece asker olarak hizmet edilmeyeceğini öğrendim en azından. Memleketin emir ile ne kadar sevilip sevilmeyeceğine karar verenler yüzünden Meç’imle beraber üniformamı Dikmen sırtlarındaki binada bıraksam da gönlüm gökyüzündeki yıldızları toplayıp, sevdiğinin başına taç yapacak olan Teğmen adaylarıyla kaldı. Senin 196 sayfalık tarihi savunmanda belirttiğin gibi, aynı şeyleri düşünmüştük o günlerde: “Haksız yere ceza alabiliriz, sadece çok sevdiğim askerlik mesleğinden ayrılmam, üniformamı çıkarmam sonucunu doğuracaktır. Olsun, vatan sağ oldukça bu şerefli rütbeleri takacak Türk evlatları bulunur. Rütbe ve refahımızı bu aziz millet ve ülkeye borçlu olduğumuz namus görevimizi yerine getirebilmek için bırakabilecek karakterde olanlardanız. Çünkü bu millet, bu memleket parçalanacak olursa, genel şerefsizliğin yıkıntısı altında, herkesin şerefi paramparça olur. Ne olursa olsun değişmeyecek bir şey vardır, o da üniformamı çıkarsam da ben Mustafa Kemal’in askeri olmaya devam edeceğim. Çünkü bu bir üniforma, rozet meselesi değildir, ruh meselesidir...”
Aynı ülküyü paylaşanların ruhu
Evet ruh meselesidir, Mehmet Ali. Her şeye rağmen o ruh, senin ve benim gibi birbirleriyle hiçbir zaman bir araya gelemedikleri halde aynı ülküyü paylaşanlar tarafından yaşatılıyor. Adı güzel, gönlü, yüreği güzel teğmenim, seni silah arkadaşlarınla beraber dağlarda timinin, takımının, kolunun, bölüğünün başında görmek isterdim. Kim bilir sigaramızdan ak özlemler doldururduk içimize. Lakin Hasdal’daki şanlı duruşun teselli ediyor hepimizi. Mahkemede kendini değil, Türkiye’yi savunuyorsun. Emin ol üstlerin gıpta ile izliyor seni. Başını öne eğenlere aldırma. Çaresizlikten ellerini ovuşturanları boş ver. Sinirden kafasını duvarlara vuranlara merhamet et. Hasdal da, Silivri de bu memleketin toprakları. Sen Mustafa Kemal’in askerisin. “Vazifem bu topraklarda öldükten sonra da devam edecektir” demişti O. Bedeni ile beraber ruhu da bu topraklarda çok şükür Gazi’nin. Savunmanın son satırlarında ifade ettiğin gibi, “O bu topraklarda hiç kaybetmedi, yine kazanacak.”