'Medyaya balyoz' darbe planı!

Balyoz davasında kararın açıklanmasını takiben, gece geç saatlerde yazdığım yazı gazetenin ancak şehir baskısına yetişebilmişti. Dolayısıyla o akşam Silivri’de, mahkeme salonunun içinde ve dışında yaşananlar Anadolu’nun birçok yerine -gazete yolu ile- erişemedi, o tarihi anlardan, ancak yazıyı internet ortamında okuyanlar haberdar olabildi.
Hadi sorun lütfen:
- Sizin yazınızdan okumadılarsa, başkalarından okumuşlardır! Tek siz mi varsınız yani?
Sorun ki, kaç gündür yazmak istediklerimi yazabileyim...

***

Tek ben değil, ama evet tek biz vardık; sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen (cezaları not almaktan başlarını kaldıramayan muhabir arkadaşlarımızı katmıyorum) bir kaç köşe yazarı. “Oradaydım” hikayeleri yazma heveskârı, Bekaa’dan Kandil’e, Washington’dan Brüksel’e, Erivan’dan Erbil’e meselelere “gittim-gördüm-yazdım” imzasını atmak konusunda pek mahir onca anlı-şanlı yazar arasından,
“Yahu “Türkiye dönüşmeli, dönüşecek, dönüşüyor” diye yazıp duruyoruz da, bu dönüşümün ilk “resmi belgesi” olan davada ne olup bitiyor, bu “dönüşüm” terayağından kıl çeker gibi mi oluyor, milletin ruhu duymadan mı oluyor, “uyananlara” rağmen mi oluyor, yakın tarihimize damga vuran zihniyet yansımalarından biriyle ifade edecek olursak “kanlı mı oluyor-kansız mı oluyor”, karşısında bir “direnç merkezi” var mı?.. Şu işin aslını gidip bir de gözlerimizle bir görsek...” diyen bir kişi çıkmadı!
İnanabiliyor musunuz?
Yazdıklarına bakarsanız; “2. Cumhuriyet” 21 Eylül 2012 günü Silivri’de ilan edildi!
İçlerinden biri “bayram” olarak kutlanmasını dahi önerdi!
Madem o gün böylesine eşsiz, benzersiz, hayati önemli, tarihiydi; “gazeteciyim” diyen, “ben ileri demokrasinin kalem savaşçısıyım” diyen, dünyanın öbür ucuna pekala giden, pekala dağ-bayır tırmanan, burnunun ucundaki Silivri’ye de -en azından- bir bakıp çıkamaz mıydı!
Geçtiğimiz pazar Habertürk’te Emekli Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ve Tetkik Hakimi Ahmet Gündel, Balyoz davasını ilk gününden bu yana izleyen, Ankara ile Silivri arasında mekik dokuyan, “sahte deliller”in kitabını yazan (Dijital Terör) Yavuz Selim Demirağ’ı “dezenformasyon görevlisi” ilan etti.
Hedef gösterdi!
Gözlerinin içine baka baka “Balyozcu” diye ihbar etti!
Demirağ yargılamaya dair verdiği bilgileri “dezenformasyon” olarak nitelendirenlere (Gündel tek değildi) çok basit bir soru yöneltti:
- Siz hiç Silivri’ye geldiniz mi?
Cevap:
- Hayır!
Yanlış hatırlamıyorsam eski Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu ekledi:
- Gelmeye gerek yok ki!
İşte her gece ekranlarımızı işgal edip “kim demiş deliller sahte diye”, “kim demiş savunma hakkı çiğneniyor diye” diye “Silivri’nin adaleti” ne şahitlik edenlerin hali!
Mahkeme salonuna bir kere bile adım atmamış bu insanlar yerine göre “bilirkişi”, yerine göre “savcı”, yerine göre “hakim”; ama kar-kış-yağmur-çamur demeden Ankara’dan İstanbul’a taşınıp, orada ne olup bittiğini anlamaya çalışan gazeteci “dezenformasyon görevlisi”!

***

Son baskıya yetiştirebildiğim o yazıda, karar okunduktan sonra bir sandalyeye fırlayan Kurmay Albay Mustafa Önsel’in “Bizim bir manşetimiz yok” feryadı da vardı. Geçen üç dört günde sözleri katmerlenerek anlam kazandı.
Önsel yumruğunu sıkıp şöyle haykırmıştı:
“Türk askeri sadece Şemdinli’de şehit edilmedi. Sadede Şırnak’ta şehit edilmedi. Sadece Bingöl’de şehit edilmedi. Türk ordusu Silivri’de de şehit edildi...”
Devamını gazetecilerin bulunduğu sıralara bakarak söylemişti:
“Bu sözlerimi manşet yapabilecek olan var mı aranızda. bizim bir manşetimiz yok. Bizim için bu ” tahliye “ bu manşet bu saatten
sonra...”

***

“Şehit” haberlerini görmemek konusunda sağlanan iktidar-medya uzlaşmasından olmalı, Önsel’in sözlerini -benim takip edebildiğim kadarıyla- yazan çıkmadı. Yazmayı düşünenler varsa da kendileri için hazırlanan “Balyozsever” yaftasını gördükten sonra muhtemelen caydı. Balyoz kararının en önemli işlevi de böyle tanımlanmadı mı:
“Caydırıcı!”
Koca koca generallere bu cezaları verenler, gazetecilere neler yapmazlardı!
Sanırsın dosyaya itirazları değerlendirecek “üst mahkeme”, “medya”ydı. Medya mahkemesi kararı peşin peşin onamakla kalmadı, ceza arttırımıza da gitti. Hapis cezasına ek olarak bir de “linç” i ekledi!
Ali Ünal, “Darbeleri kışkırtan ve daha sonra destekleyen medya ve bazı sermaye çevrelerinde değişiklik olmadığı sürece darbeler dönemi kapandı denilemeyeceği” konusunda uyardı!
Ekrem Dumanlı, “darbesever meslektaşlar”ına dikkat çekti!
Mustafa Ünal, “Balyoz duruşları tarihe not düşülmesi gerekenler listesi” yayınladı!
Hüseyin Gülerce, “AK Parti iktidarı güçlenerek devam ettiğine göre, bu iktidara tahammülsüz olanlar niyetlerinden, çabalarından vazgeçmiş midir? Vazgeçer mi?” diye bir korku senaryosu yazdı!
Özetle işaret fişeği atıldı:
Durmak yok temizliğe devam!
“Basın şehidi” değilse “gazisi” olan mesleğinin manşetini atamayanlar, “Silivri’de şehit edilen Türk Ordusu”nun manşetini atabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları