Medyanın Goebbels'leri
Tekel işçilerine saldırıyı görmeyenler, Irak’ta bir milyon insanı öldüren Amerika’nın lehine, avaz avaz bağıran “muhafazakar” kalemler değil mi? Kasıtlı körlüklerinin nedeni çok açık: Vicdansızlık ve ahlaksızlık...
Binlerce Tekel işçisi Ankara’nın göbeğinde feci şekilde dövüldü.
Fabrikaları kapatılan, gelecekleri tehdit edilen bu işçiler aileleri, çocukları ve kendileri için onurlu bir hak arayışı sergiliyorlardı.
Hiçbir yere saldırmadılar. Kimseye zarar vermediler.
Türkiye’nin dört bir yanından gelip, geleceklerini ellerinden alan hükümeti, demokratik haklarını kullanarak protesto ettiler.
Görüntüden rahatsız olan hükümet ise bu işçileri döverek dağıttırdı... Bu rezillik neresinden bakarsanız bakın önemli bir haberdir. Fakat dün dehşetle gördük ki hükümete yakın gazetelerin hiçbirinde bu olaylara yer verilmedi.
İktidara yakın bazı yazarlar ise hiç utanmadan hak ararken meydan dayağı yiyen işçilere ’Ergenekoncu’ göndermesi yapabildi.
Mide bulandırıyor
Hak arayan işçiler ’şer odağı’... Elbette dayak yiyecekler... Bunu haber yapan da zaten Ergenekon medyası...
Medyanın bu Goebbels’leri artık mide bulandırıyor.
İktidarın işçilere yönelik açık baskı, hak ihlali ve saldırılarını tartışamazken bu kalemlerin hemen her gün ’demokrasi’, ’özgürlükler’ ve ’açılım’ kelimelerini ucuz bir sos gibi yazılarına boca etmelerini nasıl izah etmeliyiz?
İktidar ve medya ilişkisi gerçekten son derece sorunlu bir ülkede yaşıyoruz.
Bu sütünda, defalarca, bu ilişkinin yapısal bozukluğunun sistemin tamamını zehirlediğinden bahsetmişimdir.
Önceki gün Tekel işçilerinin maruz kaldığı çirkin ve kabul edilemez saldırıyı ’görmeyerek’ sicillerine unutulmaz bir çentik attı bu cenah.
Aslına bakarsanız şunu da açık açık konuşmak gerekmiyor mu? Konuşulması gereken konulara karar veren bir kolektif oluştu.
Medyanın her iki ayağı için geçerli bir tez bu...Kürt meselesi konuşulacak... Konuşalım... Birileri memleket gündemine karar veriyor ve biz aylardır mesela ’Kürt açılımı’ konuşuyoruz.
Ciltler dolusu yazı yazıldı, binlerce saat yayında, yüzlerce farklı adam sadece bu meseleden konuştu.
Aylar geçti... Ortada somut tek bir şey var mı? Yok...
Bursa’da yerin yüzlerce metre altında 19 işçi göz göre göre ölüyor. İşçileri bu kadar vahşi bir şekilde ölüme mahkum edenler hakkında insanlığımızdan utandıracak kadar az konuşuyoruz.
İstanbul’da itfaiye işçileri dayak yiyor... Gören bilen yok... Sendikacılar gözaltına alınıyor... İşiten yok.
Her ay binlerce insan işsiz kalıyor. Yuvalar dağılıyor, cinayetler artıyor, suç patlıyor... Biz ne konuşuyoruz? Demokrasi...
Eskiden de böyleydiler
Kavramların içini boşaltıp, anlamını esnetmekte mahir bu adamların sicilini nereden okumak gerek?
Amerika’nın Irak işgalinden...
Tezkerenin tartışıldığı günlerde köşelerinden Amerika lehine avaz avaz bağıran bu ’muhafazakar’ kalemler Irak’ta bir milyon insanın öldürülmesi karşısında aynı şeyi yapmadılar mı?
Hemen kör oldular.
Dün Tekel işçilerinin maruz kaldığı saldırıyı göstermemeleri de aynı sebepten ötürü...
Körlük... Kasıtlı bir körlük bu... Artan bu körlüğün nedeni çok açık. Vicdansızlık ve ahlaksızlık... l Serdar Akinan / Akşam
* * *
Allah korkusu olan vurmaz
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun TEKEL’le ilgili “Hizmete Özel” raporlarını ve bu raporların ışığında “MECLİS’te milletvekillerinin yaptığı tartışma kayıtlarını” okuyan kim olursa olsun şu sonuca varır: Tekel işçisini havuzun içinde ya da dışında dövmek, polise emir verip gözüne, yüzüne biber gazı sıktırmak, su püskürtüp aşağılamak kalpsizliktir. Tek kelimeyle vicdansızlık. İnsanın eli kırılır. TEKEL işçisi çalışmak istiyor. Ona biber gazı sıkıyorsun. Polis dayağı çekiyorsun. Ücretinden kesinti yapıyorsun.
Devletin kendi müfettişlerinin bütün olayları, gelişmeleri, kayıtları, bilançoları inceleyerek yazdıkları ve okusunlar, hakikati öğrensinler diye milletvekillerine verdikleri raporlardan şu gerçeği çıkartıyorum: Yüreğinde Allah korkusu olan, Tekel işçisine vurmaz, vuramaz. Vicdanı olanın vicdanı sızlar. Tekel işçisini döveni de, dövdüreni de, seyredeni de Allah çarpar!
Ayda 1.690 lira ücret alıyorken onlara “Artık size TEKEL fabrikalarında iş yok, gelin ayda 570 liraya düzensiz, örgütsüz, güvencesiz, düşük ücretle (4-C statüsü) çalışın” diyorlar. İşçiler de biz eski maaşlarımız olan 1.600 liraya çalışmak istiyoruz dedikleri için onlara; “Siz yan gelip yatmak istiyorsunuz” diye çamur atıyorlar.
l Necati Doğru / Vatan
* * *
Yandaş olunca mantık rafa...
Başbakan’ın “olayları yayınlanamayın” sözleri yandaş medya tarafından “emir”kabul edildi. Bir iki gündür yaşanan olaylar bu medyada ya hiç yok ya da iç sayfalarda basit trafik kazası niteliğinde yayınlanıyor.
Örneğin Ankara’da Tekel işçilerine ve milletvekillerine karşı yapılan görülmemiş gaddarlık “yandaş medyada” hiç yer bulamadı kendine. Çok tirajlı biri hepten yok saydı. Diğerleri de küçücük gösterdiler bu saldırıyı.
Ancak Başbakan’ın talimatıyla bu haberleri görmezden gelen yandaş medyanın manşetlerini “kaos yaratma çabaları, olağanüstü hal ilan etmek için yapılan provokasyonlar” türü haberler kaplıyor.
Şimdi okurun durumunu bir düşünün. Ortalık sanki güllük gülistanlık, Türkiye’de hiçbir şey olmuyor. Ama her nedense okuduğu gazete “kaos çıkarmak isteyenlerden” söz ediyor her gün.
Peki ne oluyor da kaos yaratılmak isteniyor. O yok işte.
Çünkü emir büyük yerden, olayı yayınlamayacaksın. Ama yandaşlık mantığı alıp götürünce yorum serbest sanılıyor.
Başbakan’ın bir konuşma daha yaparak “Bu terör olaylarını vermeyin, ama vermediğiniz haberlerle ilgili yorum da yapmayın bu da teröre hizmettir” demesi lazım. l Can ataklı / Vatan
* * *
Barto Madonna’nın kanatları altında
Aslı Aydıntaşbaş’ın Bartholomeos’a naatını okurken Michelangelo’nun Brüj’lü Madonna heykeli geldi gözlerimin önünde.
Türkiye’de kendisini çarmıha gerilmiş gibi hissettiğini söyleyen Bartholomeos’u “İyi tanırım. Aydın bir din adamıdır. Dünyanın birçok köşesinde, Türkiye’de bir türlü bulamadığı ilgi ve itibara sahiptir. Yine de ağzını her açtığında, bu topraklara bağlılığını anlatır, Türkiye’nin Avrupa’ya alınmasını ister. Ufak bir azınlığı temsil ettiğinin bilinciyle, her tür polemikten kaçar.” diye sahiplenen Aslı, çaktırmadan ekümenikliğini kabul ettiği mesajını da sıkıştırmış araya... “Tüm dünya Ortodoks âleminin birincil ruhani liderinin, kendi ülkesindeki yegâne hedefini gerçekleştirememenin sıkıntısını” paylaşırken, tam da, “çocuk İsa”nın kaderinden haberdarmışçasına kederli duran (bütün diğer Meryem tasvirlerinin aksine) Brüj’lü Madonna’nın yarattığı etkiyi yaratıyor üzerimizde.
Aslıcık “Patrikhane’nin azılı düşmanı sayılan bazı derin isimlerin Ergenekon davasından içeride olması gibi Fener’i olumlu etkileyen gelişmeler” in devamını dileyedursun, sizler Star TV’den Mesut Yar’a kulak verin:
“Hazır havalar da müsaitken, seni memleketinin yağmurlarında yıkasınlar da aklın başına gelsin Bartholomeos!...”
* * *
Bayrak asmak cesaret istiyor!
Beşiktaş’ta bürosu bulunan bir dostumuz not göndermiş:
“Muş’taki olayın bir şeklini psikolojik olarak İstanbul un göbeği Beşiktaş’ta yaşıyoruz.
Balkonumuza özel günlerde astığımız bayrağımızı birkaç gün fazla asılı bıraksak alt katımızdaki beyaz eşya mağazası sahibi ‘Biz de memleketimizi, bayrağımızı seviyoruz ama’ diye söze başlayarak gelebilecek olan saldırılardan korktuğunu beyan ediyor. Biz de bayrağı kaldırıyoruz.”
Nereden nereye geldik dostlar...
Bayrak asmak da cesaret istiyor artık...
Düşman bayrağı değil bu Türk bayrağı...
l Melih Aşık / Milliyet
* * *
Zelyut’tan TRT’nin tehdidine hodri meydan
Perşembe günkü yazımda; TRT’nin Türk ordusuna tuzak kurduğunu yazmıştım. Aynı gün TRT Genel Müdürlüğü imzalı bir tekzip geldi. Bu tekzipte yazım; çirkin bir iftira olarak niteleniyor; tekzimi yayımlamazsam, mahkemeye verileceğim bildiriliyordu.
Anlatım özgürlüğünü savunan birisiyim ama TRT’nin bu tehdidi yüzünden o tekzibi yayımlamayacağım. Çünkü yazdıklarımın arkasındayım.
O yazımda; devlet kurumu olan TRT’de, uydurma ve yönlendirilmiş haber yapılarak devletin ordusuna tuzak kurulduğu iddiası yer alıyordu.
TRT habercileri; TRT’yi yöneten kadronun istediğini yapar.
Bunlar; PKK’nın Reşadiye saldırısı ile Ergenekoncular arasında bağ kurmaya çalışan ipe sapa gelmez iddiayı almışlar, üstüne daha da ipe sapa gelmez şeyler ekleyerek haber yapmışlardı.
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin işi kapatmaya çalıştı. Lakin; haberin maksatlı olarak hazırlandığını artık biliyoruz.
Yazımın çıktığı gün Oda TV’de TRT’yi yalanlayan bir bilgi yer aldı. Bu Reşadiye haberinin; olayları ve ifadeleri bile çarpıtarak; çok bliinçli biçimde askeri kötülemek için hazırlandığını ispat etti.
TRT’nin başındakiler; milleti kör, alemi sersem mi sanıyorlar? l Rıza Zelyut / Güneş
* * *
GÜNÜN SORUSU
Hakkında yazılanları “mahkemeye veriririm” tehdidi ile tekzip ettiren İbrahim Şahin, Reşadiye saldırısıyla ilgili TSK’yı hedef gösteren haberin maksadını aştığını itiraf ettiğine ve saldırıyı PKK üstlendiğine göre, TRT Kurmay Albay Dursun Çiçek ve adı geçen diğer kişilerin saldırı ile hiçbir alakalarının olmadığı yönünde bir düzeltme yahut özür yayımlamış mıdır?
* * *
MİNİ YORUM
Dönme dolap
Melih Gökçek’in, kendisine hiçbir dönemde oy çıkmayan Çayyolu’nun göbeğine lunapark yapacağını duyan Engin Balım, “London Eye’ı bir görsün de ondan aşağı kalmasın” diyor. Neden mi?
El cevap: “Dünyanın en büyük dönme dolabının Ankara yerine Londra’da olması utancımızdır.
Sonuç olarak Türkiye’de dönen dolaplar dillere destan...”