Medya, zindan, suskunluk!..
Yalnızca yandaşlaşmak değil, kadrolaşmak, rotadan çıkmak ve işlevini yitirmenin yanısıra haber ve dil kirliliği bakımından da tarihin en berbat döneminin içinde, adeta bir balçıkta yuvarlanıyor medya...
Devlet bankaları ile peydahlanan medya imparatorluklarının "yandaş"lığın bile suyunu çıkardığı bir dönemde, diğer yandan FETÖ'nun kucağına düşürülerek batırılan eski gazeteler ve hükümetin kucağına oturan ikiyüzlü karanlık odaklar da kimliğini yitirmiş gazeteciliğin çıkmazında, asli görevini yapamaz hale gelirken, başka vahametler de oldukça sırıtıyor...
İşte, yandaş basında muhaliflere yönelik süren ambargo, aynı zamanda kendini "Atatürkçü solcu, devrimci" sayan televizyonlarda da utanç verici biçimde uygulanıyor...
Toplumun önemli bir kesiminin uzun süredir dikkatini çekiyor; sözde muhalif televizyonlarda Atatürkçü, yurtsever, cumhuriyeti çizgideki insanlar neden yoklar acaba?.. CHP bu konuyu neden araştırmıyor acaba?..
Elbette araştırılmalı, üzerine gidilmeli, perde gerisi ve bağlantıları sorgulanmalı bu maskeli ambargonun!!!
Evet; yandaş ambargoculuğun kirliliğine yoldaşlık yapanların bu utanç verici sansürcü kafası da elbette tarihin ileriki dönemlerinde topluma hesap verecektir...
Çünkü sadece yandaşlarda değil, muhalif geçinen televizyonlarda da liboşlardan, gerici-bölücü tetikçilerden, suya sabuna dokunmadan her konuda ahkam kesenlerin boş zırvalarlarından geçilmiyor...
İşte meslektaşlara yönelik bu pervasız- duyarsız dönemde, televizyonlar şovmenlerden de geçilmezken, kimi cesur kalemler ne yazık ki zindanlarda bedel ödüyor... Hem de unutulma pahasına!..
Ağırel'in suçu ne?..
Evet; suya sabuna dokunmayanlar sadece yandaş kanallarda değiller...
Belediyelerden, ayrılıkçı örgütlerden beslenen ihale artığı televizyonlarda, sözde Atatürkçülük yaparken başlarını kuma gömenler de ülkede yaşanan rezillikleri, yolsuzlukları, pislikleri ve çıkar ilişkilerini deşifre etmek konusunda yeterli tepkiyi gösteremiyorlar...
İhanetleri anlatmak isteyenler de konuşturulmuyorlar!!! Çünkü kendilerini besleyenlerin ürkeceğinden de çekiniyorlar!!!
Diğer yandan, birilerinin ayağına basan, birilerinin çarkına çomak sokan, kimilerini rahatsız eden, kirli ilişkileri açığa çıkartan ve tarikat-cemaat- siyaset desteğinde belediyeleri soyanlarla ilgili aylar boyunca yazı yazanlar ise ne yazık ki zindanlarda tutuluyorlar...
İşte Yeniçağ'ın genç yazarı Murat Ağırel de, geçen yıl AKP'den alınan belediyelerde hangi tezgahların döndüğünü belgeleriyle deşifre etmenin bedelini ödüyor... Ailesinden, çevresinden yoksun bırakılarak, bir hücrede esaret altında Ağırel de...
Peki; bu ülkede hırsızından kapkaççısına, çek-senet tahsilatçısından mafyasına, kundakçısından dolandırıcısına kadar, toplumun ne kadar kirli unsuru varsa "af" adı altında salıverilirken, yolsuzlukları yazan Murat Ağırel, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan gibi gazetecilerin zindanda tutuluyor olması ağır ve kahredici bir vahamet değil mi?..
İşte bu tutsaklık, sadece ortaya çıkardıkları rezaletlerin, hırsızlıkların sonuçları ya da hükümet baskısının yolaçtığı bir gidişat değil, aynı zamanda gücünü kullanamayan, çıkar ve işbirliği içerisinde baskılara boyun eğen pısırık medyanın duyarsızlığı ve tepkisizliğinin de sonucudur...
Velhasıl; "balık baştan kokar" deyimi yaşamın her alanında olduğu gibi medyanın baştan itibaren yoğunlaşan çıkara dayalı duyarsızlık, bananecilik, yandaşlık ve işbirlikçilik rezaleti nedeniyle, mesleki dayanışmayı tarumar eden bir zavallılığı da anlatıyor...
Suçları yolsuzlukları yazmak olan Murat Ağırel ve OdaTV çalışanları derhal salıverilmeli...
Aksine, hırsızın, kundakçının ve çetenin elini kolunu sallayarak cezaevinden çıktığı bir Türkiye'de, "namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır" diyenlerin zindanlarda tutulması, tarihin sayfalarına en büyük utanç olarak yazılacaktır...
O halde soralım; Ağırel ve Barışların çığlığı kadar, bu tutsaklığa gerektiği gibi neden direnmiyor medya?.. Neden acaba?..