Medikal sektöründeki büyük kriz

Bugün size ülke gündeminden sıyrılıp uzun süredir seslerini duyurmaya çalışan medikal ürünleri satışını yapan işletmelerin sesini duyurmaya çalışacağım.

Aylardır hatta yıllardır bu işletmeler Sağlık Bakanlığı''na sattıkları malzemelerin parasını alamıyor. Üstelik sorun Sağlık Bakanlığı''ndan değil Maliye Bakanlığı''ndan kaynaklanıyor.

Hani son günlerin kaba tabiriyle koca Bakanlık medikalcilerin malzemelerine çökmüş durumda.

Olayı kısaca özetlemem gerekirse…

Bildiğiniz gibi sağlık sektörünün yüzde 85''i ithal ürünlerden oluşuyor. Kur farkı nedeniyle bu ithal ürünler için ihalede firmalar ortalama bir kur almak zorunda. İlaveten Sağlık Uygulama tebliğine göre tavan fiyat ihalelerde teklif verilme zorunluluğu ve rekabet şartları gibi konular sebebiyle firmalar hali hazırda tüm maliyetlerini kısarak ihalelere giriyorlar.

Bu işten çok para kazananları var. Onlar ayrı.

Ama kur farkı, enflasyon, TEFE/TÜFE gibi oranlar ve üretici firmaların ürünlere uyguladıkları zamlar kurumlara değil, yüklenici firmalara yansıtılıyor. Esas ezilen kesimi de onlar oluşturuyor.

Başta üniversite hastaneleri olmak üzere şu an hali hazırda ortalama 700 gündür ödeme yapılamıyor. Ülkemizdeki bazı üniversite ve devlet hastanelerinde ödeme yapılamaması dört, hatta dört buçuk yılı bulan yerler var.

Çoğunlukla mal ve hizmet işlerinde hak edişler şöyle…

Aydan aya mal ve hizmetler kuruma teslim edilir. Ay sonunda ilgili komisyonlar kurularak iş onaylanır ve yüklenici firma faturasını keser. Yani her ay bu işlem devam eder. Yukarıda bahsettiğimiz sürede yapılan tahsilat sıkıntısının büyüklüğü buradan kaynaklanıyor.

Örnek vereyim…

Bir firma 24 aylık bir ihalede ayda 10 bin TL fatura kesmiş, bu süreçte kestiği faturaların toplam bedeli olan 240 bin TL''den hiç tahsilat yapamamış. 24. aya girdikten sonra Maliye Bakanlığı ilgili kuruma o ay para göndermiş ve ödeme talimatı vermiş ise bu bakiyeden ilk aya ait faturayı öder. Yani 10 bin TL… Kalan 23 fatura da yine bakanlık talimatına göre işleme alınır ya da alınmaz.

Şu anda yaşanılan problem bu ödemelerin bu şekilde dahi yapılmaması.

Dediğim gibi ödemelerin yapılmaması Sağlık Bakanlığı değil, Maliye Bakanlığı kaynaklı.

Durun dahası var.

Hastane ve sağlık müdürlüklerindeki "Adıyaman grubu" olarak bilinen "Menzil Tarikatı" yapılanması, taşra teşkilatı ve Bakanlık düzeyinde kalmamış, sektör firmalarına sıçramış durumda.

İşte bu noktada diğer tüm hizmet firmalarında olduğu gibi, medikal&tıbbi cihaz firmaları da ilgili tarikat bağlantısı olanlardan seçiliyor. Tarikat üyeleri sektörde şirketler açıyor, kamu ihalelerine iştirak etmesi sağlanıyor. Bağlantısı olmayan şirketler, ihalelere giremezken, ihale şartlarının dışında bırakılıyor ya da düzenli ödemesi olan işlerin dışında bırakılıyor.

Sektör temsilcileri, firmaların ve hatta sağlık sisteminin çökmek üzere olduğunu söylüyor.

Hastalara tıbbi işlemler için aylar sonrasına randevu verilmesinin; hastaya ilaç ve malzemeler verilemediğinden hasta yakınlarına "dışarıdan" bu ürünleri tedarik etmesinin, dönem dönem basına da yansıyan "ameliyatların durdurulması"nın temel sebeplerinin bunlar olduğu belirtiliyor.

Durumun vahameti gördüğünüz gibi acı ve içinden çıkılamaz bir halde.

Türkiye''de 44.667 firma, 1087 üretici firma, 1841 distribütör firma, 387 üretici&distribütör, ilaçta ise üretici konumunda 500 civarı firma ve 250 bin çalışan var.

Savunma sanayisi gibi stratejik bir öneme sahip olan sağlıkta da devlete hizmet veren firmaların finansal olarak iflasta oldukları açıkça görülüyor. İvedilikle tüm alacaklarının ödenmesi ve pandemi sürecinde yaşadığımız mağduriyetler sebebiyle ödenmeyen gün karşılığı fiyat farkı uygulanmasını talep ediyorlar.

Bir medikal firma sahibi okuyucumdan gelen mesajı aynen aktarıyorum:

"Tıbbi cihaz sektöründe faaliyet gösteren binlerce medikal firma 19 aydır Sağlık Bakanlığı''ndan ödeme alamıyor ve bizler sesimizi duyuramıyoruz. Binlerce firma kredi ve borç batağında. Sağlık Bakanlığı pandemiyi bahane ederek binlerce firma ve çalışanını mağdur etmekte ülkede vergi borcu olmadığı halde bu kadar uzun vade alacağını tahsil edemeyen bir sektör daha yok. Devlet hastanelerinde 19 ay vade, üniversite hastanelerinde 24 ay vadeye geldi. Bazı üniversiteler 60 aya kadar dayanmış durumda. Sizden ricam lütfen binlerce emekçinin sesi olmanız…"

Doğru ya da yanlış, eksik ya da fazla ortada büyük bir sorun var.

Ki tam da bu talepleri yazarken aklıma takıldı.

Bir süredir Ankara''da devlet hazinesinin, özellikle pandemi ile birlikte tamtakır kuru bakır olduğu konuşuluyordu.

Özellikle her fırsatta iktidarın IBAN vermesi, ardı ardına gelen SWAP anlaşmaları, karşılıksız para basıldığı iddiaları, sürekli değerli hazine arazilerinin satışa çıkarılması, 250 bin dolar karşılığında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı gibi onurlu bir müessesenin gelir kapısı yapılması ve daha sayabileceğimiz onlarca hamle kafa karıştırıyor.

Önceki yazımda yazdım.

Son 18 yılda; AKP, vatandaştan 2 trilyon 317 milyon dolar vergi dışı normal gelir, 678 milyar dolar faiz, kâr, rant geliri, 1 trilyon 30 milyar dolar da sosyal fon geliri ile 64 milyar dolar özelleştirme geliri eklendiğinde toplamda 4 trilyon 340 milyar dolar hazine geliri elde etti. İktidar bu parayı, -yol, köprü yaptı diyerek geçiştiremezsiniz çoğunu devlet yapmadı- umarsızca harcadı ve bugüne geldiğimizde 237 milyar dolar açık verdi.

Tüm bunlar normal değil.

Burnuma kötü kokular geliyor.

Yazarın Diğer Yazıları