“Meçhul ihbarcı” derin çatlağın kurbanı

2007’den bu yana, yüzlerce askerin, akademisyenin, gazetecinin, siyasinin, hukukçunun, doktorun, öğrencinin, sivil toplum kuruluşu üyesinin zindanlara atılması ve o “kanserojen!” ortamda tutulmasına neden olan “meçhul ihbarcı”nın robot resmini dahi çizdirebilecek netlikte bir tasvire ulaştık nihayet!
“Ulaştık” dediysem hiç öyle derin, gizli, kozmik odalarda, James Bond’a taş çıkartacak serüvenlere filan da girmiş değiliz;
“Meçhul ihbarcının ihbarı” gel beni gör diye bekliyordu zaten “açık istihbarat” kaynaklarında.
Garip tecelli ama;
Hem de “istihbarat açıkları”nı ele vermek üzere yazılan bir yazının satır aralarında


***


Bugüne kadar malum, kendisi hep “yüzsüz bir figür” olarak resmedildi gazetelerde.
Bir “karartı”dan ibaretti sadece.
“İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilen e-posta ihbarı” yahut “Soruşturma savcılığına gönderilen ihbar mektubu” yüzünden zulme uğrayanların avukatları ne çekti be bu “meçhul ihbarcı” yüzünden;
IP izi mi sürmediler...
Mektubun varış süresinden hareketle gönderilmiş olabileceği postaneleri, oralardaki kamera kayıtlarını mı incelemediler...
İsimsiz, imzasız, tarihsiz bir zarftan “kimlik teşhisi” yapabilmek için her biri neredeyse birer Adli Tıp uzmanı mı kesilmediler...
Derken...
Taraf’ın “eski komiser” yazarı Emre Uslu dün “MİT’in Reyhanlı bombacılarını nasıl elinden kaçırdığını” anlatırken, “bir bilen” olarak “operasyon ihbarları”nın kaynağını açıklayıverdi:
- İstihbarat polisi!


***


Diyelim biri size “operasyon”a niyetlendi. “Gözünün üstünde kaşın var” diyerek basıp talan edecek değil ya evini, işyerini, aileni, geçmişini, geleceğini... Bir “neden” gerekli.
Hıh işte tam orada, Uslu’nun yazdığına göre aynen şöyle devreye giriyormuş artık alenileşen “ihbarcı”nın işlevi:
“Türk güvenlik birimlerinde genel uygulamadır; istihbarat takibi operasyona dönüştürülecekse bu adli polis birimlerine terör, organize şube, asayiş gibi bir ihbar mektubu veya ihbar telefonu ile bildirilir.
Çoğunlukla ihbarı yapan istihbarat polisidir.
Bu hem istihbarat operasyonunun deşifre olmasını önlemek hem de adli süreçte operasyonu yasal bir kılıfa büründürmek için yapılır. (Okuyucular daha net anlasın diye anlatayım: İstihbarat birimleri “önleme” istihbaratı yapar, önleme istihbaratından gelen bilgiler operasyon yapmaya müsait hâle gelince bu bir ihbar ile adli birimlere bildirilir ve operasyon için düğmeye basılır. Bundan sonraki istihbarat çalışması operasyon istihbaratıdır ve artık savcının gözetiminde yapılır.)”
0 risk!
İhbarı yapanla operasyonu yapan aynı merkez!
Bir nevi “darbe” gibi düşünün;
Takmış kafaya yerle yeksan edecek sizi. Önce “şartları olgunlaştırıyor” . Sonra o şartları ortadan kaldırmak üzere duruma el koyuyor!


***


Nasıl?
İlk bakışta “akıl almaz” gelen “Ümraniye soruşturmaları” süreci şimdi biraz olsun netleşti mi?


Kimse kızmasın yine kendini yazdı:


Terörist kılıklı gazetecinin günlüğü...


Yazık bak, densiz “kaçakçı katırlarının berbat ettiği yollarda”, “pamuklu safari ceketini, ince rüzgar geçirmezini ve bugüne özel İstanbul’dan satın aldığı lastik ayakkabıları”nı feda edip, PKK’lıların hediye ettiği “gerilla parkası ve MEKAP”ları giyinmiş... Bir elinde “Şırnak bastonu”, ötekinde “5 milyon dolarlık Heronlardan koruyan 5 dolarlık şemsiye(!)”, terörist kılığında “ıslak ota, taşa, kayaya” bata çıka çekilmiş Kandil dağına...
Ayı korkusu, baykuş uğultusu derken kalbi küt küt atmış, ter basmış...
Ölümü göze almış...
Haliyle merakla bakıyorsunuz “acaba ne yazmış”?
Teröristlerin yıllarca insan katlettikleri ülkeden “şimdilik” gidişi değil de Hıdrellez pikniği sanki tarif ettiği:
“- Dağların ortasında, gürül gürül su akan yemyeşil bir vadiye gizlenmiş...
- Güzel bir ceviz ağacının dibinde öğle yemeğindeyiz. İncir ağaçları, dut ağaçları, pembe pembe çiçek açmış silahlar (kuşburnu), Kürdistan gülleri...
- Masada ise yuvarlak yufkalar, nohutlu İran çilavı, taze kuzunun haşlanmışı, kavurması ve de ayran... Keyifle yiyoruz.
- Kar suları kayaları delmiş, toprağın içinden yola fışkırıyor. “Çok güzel sudur, içilir” diyor bir gerilla...
- Aynur’un güzel sesi, Toyota kamyonetin içinde çınlıyor yanık yanık...”


***


Köpeğin insanı ısırması gibi; Hasan Cemal’in de teröriste “gerilla” demesi, terör kampını “gerilla noktası” olarak tanımlaması, “Irak Kürdistanı, Kürdistan gülleri” türü ifadelerle bir coğrafya, kültür oluşturma gayreti “haber değeri”ni kaybetti. Daha önce bin kere imza attığı skandallar her biri...
Evlatlarımıza pusu hazırlığında olduğu günlerde Murat Karayılan’la Kandil’de bir ceviz ağacı altında kaburga dolması yiyen birinin şimdi bir başka ceviz ağacının altında “ana kuzularımızın” canını alan bir başka katil Fehman Hüseyin’le “kuzu haşlama” yemekten keyif almasının, Abdullah Öcalan’ın dahi bu ülke insanlarının algısında “normalleştirildiği!” bir ortamda sorgulanabileceğini, kınanabileceğini, en azından ayıplanabileceğini beklemek, naiflik sınırını geçip saflığa kayan bir tavır olacağından hiiiiç meyletmiyorum.
Ama bir “mahşer” var;
Ve PKK’lılarla enseye tokat hallerin faturası bu dünyada değilse orada illa ki tahsil edilecektir herhalde.

***


Şu resim anlatıyor işte her şeyi:
“Büyük gazeteci”yi...
“Büyük gazeteciliği” ...
Evet PKK’lıların Türkiye’den Irak’a geçişini yerinde izlemek büyük iş de el insaf;
Eli silahlı teröristlerin tuttuğu fener toplumu aydınlatabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları