Mebuslar masaların üzerine neden çıktı?
Biraz “Arkası Yarın” gibi olacak ama n’olur kusura bakmayın, başladığımız işi yarım bırakmamakta fayda var.
“Atatürk’ün ihaneti!” başlıklı yazımızda “Ve diyelim ki Mustafa Kemal ve arkadaşları İstanbul’un idam fetvalarını, yakalama emirlerini, kendilerini asi ilan etmelerini ve diğer pek çok çetin engelleri aşıp bu zaferi kazandılar. Sizce bu safhadan sonra ne yapmaları gerekirdi? Büyük Millet Meclisi üyeleri ve Kurtuluş Savaşı Kurmay kadrosu ile Ankara’daki hükümet mensuplarını trene doldurup İstanbul’a götürerek Vahdettin’e, “Emrinizi yerine getirdik, düşmanı kovduk, Padişahım çok yaşa!” dedirtip etek öptürmeleri mi gerekiyordu? Bunu yapmaya Ankara’da kimin gücü yeterdi? O Meclis bu emre uyar mıydı, o komutanlar Vahdettin yahut oğlu karşısında esas duruşa geçer miydi?” demiştik ya, “Neden olmasın” diyenler de çıktı.
Kardeşler, bu denendi. Rahmetli Atatürk hanedan kadınlarına şefkat gösterilmesi gerektiği görüşündeydi. Bu görüşünü kanunlaştırmak da istedi.
“Dün Meclis’teki en mühim hâdise Gazi Paşa’nın Parti Grubu’ndaki teklifiydi. İsmet Paşa gruba, Osmanlı hanedanına mensup kadınların memleketten çıkarılmamasının Meclis ve Cumhuriyet için bir şefkat eseri olacağı hakkındaki teklifini bildirdi. O anda grup odasının içinde kasırgalar koptu. Mebuslar masaların üzerine çıkarak ’olmaz’diye bağrışıyorlar, bu teklife isyan ediyorlardı. Bu durum karşısında Gazi teklifini geri almıştır!”
Bu satırlar nerede mi yazıyor?
Hürriyet gazetesinin arşivine girin, şimdilerde cezaevinde olan Soner Yalçın’ın 14.6. 2009 tarihli yazısını okuyun. Böyle bir imkânınız yoksa İsmail Şefik Aydın’ın Uyan Türkiye’sinin son baskısını elinize alıp 196’ncı sayfayı açın.
Soner Yalçın, bu satırlar 7.3.1924 Akşam gazetesinde yer alıyor demekte. Herkes elini vicdanına koysun, hanedanın kadınlarına bile tahammül edemeyen Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış Meclis yarın öbür gün kendi altını oyacak ve Türk milletini “babadan oğula saltanata” yeniden mahkûm edecek bir basiretsizliğe imza atar mıydı? “Atatürk Vahdettin’e ihanet etti” diyenlere, “Bugün başınızda bir padişah mı olsun isterdiniz?” sorusunu tekrar sorarak bu bahsi kapatmak istiyorum.
Kardeşler..
Şu günlerde ne telefonlarınıza cevap verebiliyorum, ne elektronik postalarınızla ilgilenebiliyorum, hakkınızı helal edin. Grip midir, başka bir şey midir, yakında anlaşılır, şu kadarını söyleyeyim, dua ederken bile, ellerimin altına yastık koyduğum oluyor. Şükürler olsun, hastalık iyidir, sağlığın zekâtıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığına
“Dua” dedim de, epeydir şikâyetçi olduğum bir konuyu Yeniçağ aracılığıyla Diyanet İşleri Başkanımıza iletmek istiyorum.
Camilerde “Hadis Dersleri” başlattınız, ne güzel.
Lâkin, son birkaç yıldır camilere öyle sıralar, oturma yerleri yapıldı ki, kimi zaman cemaatin neredeyse dörtte biri o sıralarda namaz kılıyor. Hadi bu uygulamayı hasta ve yaşlılar için cevaz verilen bir mecburiyet olarak kabul edelim.
İyi de, cami ve mescitlerdeki ışık hızıyla yayılan “fotoğraf asma” çılgınlığına ne ad verelim? Benim çevremdeki birkaç caminin kiminde Mescid-i Aksâ’nın kiminde Kâbe’nin, kiminde Mescid-i Nebevî’nin fotoğrafları asılı. Ve bu fotoğrafların çevresinde kümelenmiş insanlar... Bu resimler kimi zaman önümüze, kimi zaman yanımıza denk geliyor. Şahsen böyle bir camiye geldiğime pişman oluyorum. Camilerin bir fotoğraf galerisine dönüştürülmesi Allah ve Resulünün razı olduğu bir şey midir? Bir genelge ile bunları kaldırtmanız mümkün değil mi?