Mazoşist mi yani bu millet!
Atatürk’e “diktatördü” diyenler, ölümünden 73 yıl sonra bile hâlâ böyle sevilmesini ve saygı duyulmasını nasıl izah ediyorlar acaba kendilerine?
Anmayanlar, anıyormuş gibi yapanlar, “izindeyiz” derken çaktırmadan tek ayağını kaldıranlar, kabri önünde takiye yapanlar da vardı ama medyanın “Refii Cevat”laşmayan kalemleri Türk Milleti’nin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun izlerini silmeye çalışanlara hak
ettikleri cevabı verdi...
Atatürk’ün öldüğü gün doğan çocuklar, bugün 73’üncü yaşlarına giriyorlar.
Cumhuriyetimiz o gün 15 yaşında bir delikanlıydı, bugün
88 yaşında...
O gün Mustafa Kemal’in arkasından ağlayan “18 milyon genç” in, 16 milyonu bugün hayatta değil.
Bugün bu ülkedeki 74 milyon kişinin en az 72 milyonu, “Atatürk’süz bir dünya” ya doğdu...
Ve hâlâ o, bu ülkenin en sevilen “şey”i...
Onun için utanmadan, “Diktatördü” diyenler, ölümünden 73 yıl sonra bile hâlâ böyle sevilmesini ve saygı duyulmasını nasıl izah ediyorlar acaba kendilerine?
Yoksa bu halkın “mazoşist” olduğunu falan mı düşünüyorlar?
Rahat uyu “mavi gözlü sarışın dev” , aşacağız bu günleri de...
Tamam; işimiz kolay değil ama...
Senin yaptıklarının yanında lafı bile olmaz!
Mustafa Mutlu / Vatan
Hocası ne ki...
Ata’yı bu yıl da abuk sabuk tartışmalarla anıyoruz...
Gazeteci Nagehan Alçı’nın CNN’deki dörtlü sohbet programında sarf ettiği “Atatürk diktatördü” sözleri mesela... Hayli gürültü kopardı. Alçı’nın yazdığı Akşam gazetesinde bir süre önce Prof. Mete Tuncay, üstelik Atatürk’ü Tayyip Erdoğan’la kıyaslayarak, aynı yorumu yapmıştı... Hocası böyleyse öğrencisine ne diyeceksiniz?
Bir yabancı gazeteci Atatürk’e sormuş:
- Sizin için diktatör diyorlar ne dersiniz?
- Ben diktatör olsaydım siz bu soruyu soramazdınız, demiş
Atatürk...
Melih Aşık / Milliyet
Milli tarihe saygısızlık
Atatürk’ün uygarlık ve onur mücadelesi emperyalizm ve ülkedeki gericiler tarafından hiçbir zaman onaylanmadı. Çünkü bu kesimlerin geleneksel menfaatleri, iş görme biçimleri ve halkı akıldışılıkla uyutan söylemleri altüst edilmiş oldu.
Atatürk birey olmayı, fikri ve vicdanı hür olmayı öğretti. Milli dayanışma gerektiğinde ise bireysel menfaatlerin hiçe sayılmasını öğretti. Vatan ve uygarlık için hem içerideki gericilere hem de dış düşmanlara karşı aynı anda nasıl savaşılacağını öğretti. Atatürk’e neden karşılar anlıyorsunuz
değil mi!
İnsanların akılla ve özgürce düşünmesine karşı olanlar Atatürk’ü hiç sevemediler. Onu diktatörlükle suçladılar. Oysa Atatürk, dönemindeki modaya uyup Hitler gibi, Mussolini gibi totaliter bir rejim kurmamıştır. Dış politikada barışı, ülke menfaatleri doğrultusunda stratejiyi ön plana almıştır. Bu nedenle Atatürk dönemi, dış politika tarihimizin en başarılı ve dengeli dönemi olarak anılmıştır.
Yetim kalmış zayıf ufacık bir çocuktan, büyük bir dünya lideri yaratan olgu bizzat Anadolu ve Rumeli coğrafyasıdır. Atatürk verdiği mücadele ile vatana, İslam’a, uygarlığa ve ezilen milletlere sahip çıkmıştır. Anadolu’nun kurtuluşunun, uygar Cumhuriyet’in kuruluşunun öncüsü Atatürk’e yapılan saldırılar bu nedenle hepimizin milli tarihine saygısızlık olarak görülmelidir.
Bugün Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeler arasında tek demokratik ve uygar devlet Türkiye ise bu başarının mimarı tartışmasız Atatürk’tür. Vefatının yıldönümünde atamızı rahmetle, saygıyla ve hasretle anıyoruz.
Yalçın Bayer / Hürriyet
“Ben” değil “Biz” varız
Atatürk şu sözleriyle de halkıyla bütünleşmenin en güzel örneğini ortaya koymuştur:
’İki Mustafa Kemal vardır; biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal onu ’Ben’kelimesiyle ifade edemem; ’O, ben değil; biz’dir!’O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve Büyük Ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal O’dur!’
Burhan Ayeri / Akşam
O’nu sevmek erdem ister
Atatürk’ü anlamak ve sevmek zordur.
Bir kere insan olacaksınız.
Yüreğiniz temiz olacak.
Ülkenizi seveceksiniz.
Demokrasiye inanacaksınız.
Hukukun üstünlüğünü kabul edeceksiniz.
Namuslu, dürüst, ahlâklı olacaksınız.
İnsan haklarına saygılı
olacaksınız.
Bilimin yol gösterici ışığının peşinden gideceksiniz.
Çağı yakalayacak, hep daha ileri gitmeyi düşüneceksiniz.
Bu nitelikleri taşıyacaksınız ki Atatürk’ü önce anlamayı becerecek sonra da seveceksiniz.
Can Ataklı / Vatan
Karabekir’in arkasından saldıranlara...
Mustafa Kemal”den nefret edenler “Kazım Karabekir’in kitabının yakılmasını” kanıt olarak gösterip “Atatürk’ü küçültme çürütmeciliğine” hep sarıldılar. Gazeteci Feridun Kandemir’in “Yakılan Hatıralar Meselesinin İçyüzü” adlı kitabı ölümünden önce Kazım Karabekir ile Erenköy’deki köşkünde yüz yüze yapılmış söyleşilerden oluşuyor.
Kitabın 84’üncü sayfasında Kazım Karabekir, Mustafa Kemal için şunu söylüyor:
“...(!) işin başlangıcında (Kurtuluş Savaşı’nın) Anadolu’nun yegane derli toplu kuvvetini teşkil eden yirmi kusur bin kişilik bir Kolordunun kumandanı bulunduğum zaman, “Çekilin, her şeyi ben yapacağım diye ortaya çıkmaz mıydım?
Halbuki ne yaptım?
Her şeyi hepimizden iyi yapacağına bütün mevcudiyetimle inandığım Mustafa Kemal Paşa’ya; “Gel, başımıza geç, memleketi kurtarmak davasında ancak sen önderimiz olabilirsin, bütün kuvvetimle emrindeyim” dedim” Atatürk’e saldırlar sürüyor.
Karabekir’in sözü de orada duruyor.
Necati Doğru / Sözcü
21. yüzyıldan 10 sene yemiş olmamıza rağmen, etrafımızda halklar sandığa ulaşmaya çalışırken, neredeyse 100 yıl önceki koşullarda Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Meclis’te yürütmüş bir Atatürk’ün kimseden alacağı demokrasi dersi yoktur.
Fikret Bila / Milliyet
Milli Mücadele’ye, Kurtuluş Savaşı’na kellelerini koyarak katılanlar, onun hayallerine dahi yetişemezken, bugün, dişili, erkekli şaklabanların onun devrimlerine güçleri yeter mi? Yel kayadan ne alır?
Hasan Pulur / Milliyet
Üçü bir arada
İşgal yıllarında sarık ve cüppelerine “vatan”dan çok sahip çıkan “hilafet” savunucuları ile “Haçlı” misyoneri İngiliz (sonradan Amerikan) muhibbi liberaller ve “saltanat”çılar arasında oluşan “ittifak”a akıl sır erdiremeyenler etraflarına iyi baksınlar...
Çünkü...
Atatürk’ü “deccal” sayanlar, manda ve himayeyi çare diye dayatanlar, “gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde”ki iktidarlılar yine yan yanalar... Yine “vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı”na karşı cephede buluştular...
İspatı mı?
10 Kasım 2011 gazetelerini yan yana koyun ve “bir şey”in eksik olduğu gazeteleri ayırın... Veya yorulmayın, ben yaptım, sonucunu sizinle de paylaşayım. Dün “bir eksik”le çıkan üç gazete çıktı karşıma;
Biri;
“Milli Görüş” iddiasında olan ama Atatürk’ü yok saymakta “gayrı milli görüş” tekilerle buluşan Milli Gazete...
İkincisi;
AKP iktidarının yayın organı olarak algılanan Yeni Şafak...
Üçüncüsü;
Çalışanlarının tarifi ile misyonu “Amerikan politikalarına meşruiyet kazandırmak” olan Taraf...
Nasıl;
Mütareke İstanbul’unun kopyası gibi değil mi?
Yine üçü bir arada...
Yarasaların husumetinin nedeni sözlerinde gizli
Atatürk bir ruh, bir ışıktır. Şanlı bir geçmişin simgesi, rotası doğru çizilmiş bir geleceğin pusulasıdır.
Onu ölümünün 73’üncü yılında rahmet ve minnetle anarken, bir yandan da inkârcıların yarattığı azapla uğraşıyoruz. Düşmanlarının bile yücelttiği bu büyük adamı, varlıklarını ve güvencelerini onun kurduğu cumhuriyete borçlu olan insanlar neden hazmedemiyorlar?
(...)
Atatürk’ü kötüleyenlere dikkat etmek onları takip etmek gerekir. Çünkü bunlar Türkiye’yi rol modeli yapan değerlerle barışık olmayan, ya din devleti ya da ırkçı rejim kurma hayaline kapılmış karanlık zihniyetli insanlar ve örgütlerdir. Onlara karşı Atatürk’ü savunmak inkârcılığın başarısını kabul etmek olur. Zaten hiçbir çabanın Atatürk’ün kendi sözlerinden daha ikna edici olması mümkün değildir.
Birkaç sözünü hatırlamak bile yarasaların husumetini açıklamaya yeter:
“Cumhuriyet fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller istemektedir.”
“Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür. Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” “Dünyada her şey için maddi manevi tüm şeyler için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fen dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir.”“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.”
“Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, Trakyalı, Makedonyalı hep bir ırkın evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır.”
“Sizler, Türkiye’nin genç evlâtları; yorulsanız bile beni takip edeceksiniz!”
Onun sözlerinin her gün daha etkileyici ve anlamlı hale gelmesi şüphe yok ki sevinilecek bir durum değil.
Ama ne yapalım ki kusuru onda değil kendimizde aramak zorundayız!
Güngör Mengi / Vatan
“Devlet” maskesiyle karşı devrim
Türkiye’de Cumhuriyet kuruldu, nice devrimler yapıldı. O devrimler sayesinde uygar bir ülke olma yolunda ilk adımlar atıldı. Şimdi ise açıkça, karşı devrim süreci yaşanıyor.
Adamlar Atatürk’ten öylesine korkuyor ki ellerine geçirdikleri devlet gücüyle onun ismini belleklerden silmeye kalkışıyorlar...
Ve bunun toplumda yarattığı tepkileri bile görmezden gelmeye çalışıyorlar.
Artık milliliği kalmayan Eğitim Bakanlığı’nın ilkelerini kanun hükmünde kararname ile değiştirdiler.
Atatürk dönemi, devrimler, laiklik gibi ilkeler kaldırıldı.
En son, üç gün önce çıkardıkları yeni bir kanun hükmünde kararname ile yine aynı doğrultuda bir uygulama getirdiler:
“Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun kuruluş amaçları arasında yer alan Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve devrimlerini yaymak ilkesi göz göre göre çıkarıldı.”
Bu işlerin sonu iyi gelmez.
Emin Çölaşan / Sözcü