Masum gösterilen "Yeni Osmanlıcılık"
Batılılar siyasette psikolojiyi son derece iyi kullanıyorlar. Hedef seçtikleri ülkeyi çökertmek veya sömürebilmek için öylesine “sevimli” kavram ve terkipler buluyorlar ki, hayran olmamak mümkün değil. Zamanımızda da bunun en başarılı merkezi İngiltere ve ABD diyebiliriz.
Bizim gençlik yıllarımızda “Önce Müslüman mısın, Türk müsün” veya “Müslüman bir Çingen ile mi, yoksa Müslüman olmayan Türk ile mi evlenirsin” gibi anlamsız sorularla gençlerimiz birbirine düşürülmeye çalışılırdı. Hem de milli ve manevi hassasiyeti fazla olan gençler. Ortada tam bir mantık sefaleti vardı. Allah insana akıl vermiş, herkes inancına, kültürüne göre kendi karar vermeli. Buna da herkes hürmet etmeli. Dayatmayla şöyle veya böyle inanacaksın denirse, toplumda zıtlaşma ve husumet olur. Dinde zorlama yoktur demek aklımıza gelmezdi.
Bu sorular da genellikle, dindar çevrelerden etkilenenlerden gelirdi.
Bugün aynı çevrelere bakınca, vicdanımız bir kat daha sızlıyor. Bunlar; “Dinler arası diyalog” da, İslam’ın iman bahsine dair, (ki dinin esası demektir) ayetlerin eksik söylenmesinde ve ders kitaplarından çıkarılmasında, Cumhuriyet tarihi boyunca kanunlarımızda var olan, “idam” ve “zina”nın suç olmaktan çıkarılmasında, Osmanlı Devletini içeriden çökerten 5. kol faaliyeti “misyonerliğin” serbest bırakılmasında, “ılımlı İslam” ve “Yeni Osmanlıcılık” gibi, hayali bile mümkün olmayan pek çok konuda aşırı “hoşgörülü” imişler.
Tuzağa düşen gençler elbette masumdur, ama arkasındakilere ne demeli? Meğer bunların gayretleri, en hafif ifadesiyle “din gayreti değilmiş”. Baksanıza, 180 derecelik bir dönüşüm yapmışlar. Eskiden kişisel tuzaklarla uğraşırken, şimdi tuzaklar toplumu kuşatmış. Yani hepimizin Türk Milleti’nin eşit evladı olduğumuzu ve tek olan egemenliğimizi.
Şu “Yeni Osmanlıcılık” oyununu biraz açalım. Osmanlı’yı seviyoruz ya, eh yenisi de gelsin, şöyle şan ve şerefle başımızı kaldıralım, ne güzel değil mi? İyi de Türk’ün başını şan ve şerefle kaldırması, ABD’nin, İngiliz’in, İsrail’in, AB’nin derdi mi bire saf Türk. Bu masalları çıkaranlar, Afganistan’da Pakistan’da, Irak’ta, Filistin’de, Lübnan’da, Kıbrıs’ta, Azerbaycan’da, Bosna-Hersek’te oluk oluk kan akıtanlar değil mi? Ellerinde haritalar, Türkiye’nin de dahil olduğu Orta Doğu’nun haritasını yeniden çizmeye yeltenenler değil mi?
Osmanlı’dan ne anlıyoruz? Millet-i Hakime (asli unsur-kurucu millet), Milleti Mahkûme, (mahkûm olan-yönetilen millet) ikili düzeni 1839’da yıkılmadı mı? Yerine ikisinin de eşitliğine dayanan yeni bir döneme geçilmedi mi? 1876’da, 2. Meşrutiyetle kurulan Mecliste, her mebus Osmanlı kimliğini temsil ettiği halde, etnik ve dini gruplar oluşturulmadı mı? Padişah Sultan Hamit, yöneten asli unsurun azlığa düştüğünü görünce, “Bu Meclisle bu devlet yönetilemez” diyerek, Meclisi feshetmedi mi? Sonra da, 1839’da yıkılan temel yapı, 1876 ile çözülüp, dağıtılarak Cihan Devleti içten çökertilmedi mi?
Şimdi benim, tarih bilgisi ve şuuru eksik kardeşim söyle bakalım. “Yeni Osmanlıcılık” derken neyi kastediyorsun? 1839 öncesini mi? Mümkün değil çünkü, dünya değişti, ortada böyle bir hukuk kalmadı. Yok bu değil de, 1876’da aleniyet kazanan; din, mezhep, ırk/etnisite ve dil esasına göre kümelere dayalı hukuk düzeni ise, Sevr’deki gibi, bugünkü dünyada bu da yok. Meselenin bam teli işte burası.
Ülkemizin bölünmesini isteyen haçlılar bize, dünyada olmayan bu köken hukukuna dayalı rejimi dayatıyor. Irak’ta olduğu gibi. Osmanlı’yı dağıtan “Yeni Osmanlıcılık” yoluyla Türkiye’nin de dağıtılmak istendiği açık değil mi? Haçlıların himmetine (!) sığınarak, onların projeleriyle şan ve şerefe ulaşılacağına göre, oyun bellidir.
Bugünün dünyası iyi bilinmeli. Evrensel hukuk, insan hakları sözleşmeleri ve dünyadaki geçerli uygulamalara göre, demokrasi ve hür rejim, bireylerin eşitliğine dayanmaktadır. Hiçbir ülkede kökeni ne olursa olsun, hiç kimse küme kimliği ile temsil talep edemez, buna göre egemenliğin paylaşılmasını isteyemez. Kökeni ne olursa olsun her birey, ister sosyolojik yoldan, ister hukuken vatandaş oldu mu, artık eşit konumdadır, kimliği de uyruğunda olduğu devletin ana kimliğidir. Yani devleti kuran milletin adını taşıyan kimlik.
Sonuç: Milli ve üniter devlet yapısı, çağımızın temel gerçeğidir. Milletini seven herkes buna dört elle sarılmalıdır. Aksi dağılmaya evet demektir.