Mardin katliamı ve bir Türkiye gerçeği!
Evliyanın zirvesi Abdülkadir Geylani hazretleri Mardin taraflarına uğrar, abdest almak istediğini söylediğinde, çevresindekiler, bu yakınlarda su bulunmadığı cevabını verince, bastonunu yere vurur ve o çevrede kırk yerden kırk pınar fışkırır, halk da, kırk çeşme yaptırır, kırk çeşme Mardin Mazıdağı çevrede hâlâ şarıl şarıl akmaktadır.
Bâzıları da böyle bilgilere burun kıvırmakta, bırakın bu masalları, diyerek önümüze bir “Çağdaş Türkiye” efsanesi sürmekteler.
Lâkin bir coğrafya işte böyle uhrevi zenginliklerle “coğrafyadan vatana” dönüşmekte, bunu, “Çağdaş Türkiye” diye tutturanların ilham kaynağı Batı çok iyi bildiği için de, bu Türk yurdunda “Hıristiyan Azizlerinin” izini sürmekte, buldukları her izi ihya etmek için ülkeyi yönetenlere akıl almaz etki ve baskılar uygulamaktadır.
Ne ilginçtir ki Batıdan gelen bu baskılara bir “kültür zenginliği” ve bir “insanlık mirasıdır” diye sahip çıkmayı “çağdaş” ve “aydın” olmanın olmazsa olmazı olarak görenler, sıra Türk-İslâm medeniyet ve kültürünün manevî değerlerine, mesela evliyalarına sahip çıkmaya geldiğinde, nevirleri döner hale gelivermektedir.
Türkiye’deki pek çok problemin altında işte bu aymazlık yatmaktadır.
Sen bu topraklardan Abdülkadir Geylani’yi Mardine’e çeken Sultan Şeyhmus’ları, Hacı Bektaşi Veli’leri, Mevlana’ları, Ak Şemseddin, Hacı Bayramı Velî, Yunus Emre, Allah (c.c.) Resulü(s.a.s) sancaktarı Ebû Eyyûb el Ensari’leri’leri siler ve onların menkıbeleri üzerine toprak atarsan işte o topraklardan Hıristiyan Azizleri, Barış Gönüllüleri ve PKK teröristleri, kan dâvaları, töre cinayetleri fışkırır. Küçük büyüğü saymaz, büyük küçüğü sevmez, haksız yere bir kişiyi öldürmenin Allah katında bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer olduğu şuuru nasırlaşır, üç kuruş için, yan baktın için cinayetler işlenir, eroin ve insan ticareti, devlet imkânlarını siyasi yakınlıklarla zimmete geçirme alır başını gider, yani, helâl-haram kavramı ortadan kalkar, kanundan kaçabileceğini gözüne kestiren her türlü haltı yer. Hz. Abdülkadir Geylani, müridi Musa bin Mahin el Mardini, yani namı diğer Sultan Şehmus’u ziyaret için geldiğinde kırk çeşme hediye ettiği Mardin-Mazıdağı Bilge köyünde, kız alıp verme yüzünden çoluk çocuk, kadın erkek demeden 50’ya yakın kişi işte böyle katledilir ve o çeşmelerden pınar suyu değil, gözyaşları akmaya başlar.
Evet, çağdaşlık bu değildir.
Atatürkçülük, Kemalizm bu değildir.
Biliyorum biz ne söylesek söyleyelim muhataplarımıza sözümüz bir “çağdaş” bir “aydın” bir “solcu” kadar etkili olmayacak.
Öyleyse ne demek istediğimizi, İsmail Şefik Aydın büyüğümün bir hatırlatması ile, kendilerinden biri, Vedat Nedim Tör’e bırakalım.
Vedat Nedim Tör, 1933 yılında yayınlanan ’Kemalizm’in Dramı’isimli makalesinde Kemalizm’in özgünlüğü hakkında şu tespitleri yapmış: “Yeni Türk Devleti, geri teknikli bir yarı sömürge ülkesinin hem ekonomik, hem politik olarak yeniden kuruluşunun tarihte ilk örneğidir. Devrimimizin bu özelliğini bazıları kavrayabilmiş değildir. Onu sadece Avrupalılaşma yani Fransız devriminin doğurduğu devlet tipine ve toplum koşullarına ayak uydurma hareketi sananlar var. İşte bu anlayış bizi taklitçiliğe götürüyor. Türk devrimine özgü bir ekonomi politikası, Türk devrimine özgü bir eğitim sistemi, Türk devriminin amaç ve niteliğine göre bir Türk toplumunu kurma savaşı yerine, bunların Avrupa örneklerine özenmeye yeltenmeler bizim en büyük sıkıntımızdır. Oysa Avrupa’dan ancak metot ve teknik alabiliriz. Fakat sistem, ideoloji ancak bu toplumun kişiliğinden, Millî ve Manevî değerlerimizden doğabilir. Bir yarı sömürgenin özgür ulus olma örneğini tarihe ilk armağan etmiş olan Atatürk Türkiye’si, kendine özgü dünya görüşünü yine kendisi yaratmak zorundadır” (A.Akgül, Din-Devlet Demokrasi, s.243).
İnşallah ne demek istediğimizi anlatabilmişizdir.