Marco Polo’nun gördüğü Türk kızları ve...

Abdullah Rıza Ergüven şöyle der bir şiirinde: “Marco Polo
Görüp dilinden
düşürmediğin
O Türk kızları
Marco Polo
Amu Derya kıyılarında
Dönmüş ucubeye
Özyurdumda”
13. yüzyılda Türk beldelerini dolaşan Marco Polo, Amu Derya nehrinin yukarılarında Kuzey Doğu’ya yayılan ve “Büyük Türkiye” diye tanımlanan yerleri ziyaret ederken Türk hükümdarlarının kızlarından şöyle söz eder: “Prenses öylesine güçlü ki tüm ülkede onunla başa çıkacak erkek bulmak güç. Çünkü kim çıkarsa hepsini alt etmektedir. Babası kendisini evlendirmek istediği halde o buna razı olmamakta ve (kendi beğendiği birini bulana kadar) hiç kimse ile evlenmek niyetinde olmadığını açığa vurmaktadır. Bundan dolayıdır ki babası ona yazılı olarak, dilediği erkekle evlenebileceğine dair söz vermiştir. Bunun üzerinedir ki prenses, ülkenin dört bir yanına haber salarak genç delikanlıları, kendisiyle güç denemesine çağırmış ve kendisiyle başa çıkacak birini bulduğu zaman onunla evleneceğini açıklamıştır.”
Yalnızca bu kadar değil o döneme ait bilgilerimiz. İlk Şamanların kadın olduğunu söylüyor tarih bize. 1206’da toplanan Kurultay’da Timuçin’e “Cengiz” adını Şaman Kukçe veriyor. “Hanım” sözcüğü de Cengiz’den kalma. Diyor ki beylerine, eşini işaret ederek: “Ben sizin hanınızım, bu da benim han’ım”. Bu büyük han öldüğünde, tabutun önünde at üstünde kadın şamanlar gidiyor.
Ve Orhun Yazıtlarında şöyle buyrulmaktaydı: “Türk Milleti yok olmasın diye babam İlteriş Kağan’ı, annem İlbilge Hatun’u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmış. (...) Türk Milletinin adı sanı yok olmasın diye Atam Kağan’ı, anam Hatun’u yüceltmiş olan Tanrı...”
Peki ya sonraları? Öyle yitirdik ki özümüzü; Arap gelenek ve göreneklerine göre baktık kadına; cariyelik yoktu, ihdas ettik, harem-selamlık koyduk. “Boş ol ” dedik, doluya koymak için “hülle”ye başvurduk. Mirastan az pay verdik. İkisinin tanıklığını bir erkeğe eşitledik. “Kadın Müslüman değildir, Müslüman’a yarar” diyen softalara uyduk; “saçı uzun, aklı kısa”, “kanayaklı”, “kaşık düşmanı”, “küldöken” dedik Dede Korkutumuz’un bir zamanlar “Göz açıp gördüğüm, gönül verip sevdiğim” dediği kadınlarımıza.
Ve bugün... Ne diyor tarikat lideri Mahmut Hoca denilen kişi “Kadının tek başına bakkala gitmesi bile caiz değildir”. Ve ne diyor bir başkası: “Kadının yeri dört duvar”, “Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme.
Ve hızla artmakta koca infazları, töre cinayetleri...

Işıktan bir kadın hayali

Sözü, Erzurumlu Kara Fatma’ya yazdığım “KURDANA” adlı uzun destanımın final bölümü ile bağlayayım ki, kadını nereye koyduğumuz daha iyi anlaşıla:
“Kurdana!.. Kurdana!..
Yaratılış Destanı’nda
Tanrı’ya yaratma ilhamını
veren
Ak Ana gibisindir benim gözümde.
O Ak Ana ki ışıktan bir
kadın hayali
O Kurdana ki ışıkların
içinde olacağı Tanrı vaadi.
Ve oralarda teey Altaylar’da
Altay Türkleri’nin
Kadınlık şerefine diktikleri
bir anıt durur
Koca bir dağ
Kadın Dağı derler onun
adına.
Bu dağdan kadın ağlayışına
benzer sesler yükselir.
Ben bu destanı doruğunda
haykırdığım gün
Palandöken Dağları’ndan da
böylesi sesler yükselmekteydi.
Yücesine bir Kurdana Anıtı
istediğini
Boran diliyle haykırıyordu
Palandöken.”

Yazarın Diğer Yazıları