Mao'ya Allah dedirttiler!
Kanadalılar fok balıklarını başlarına sopa vura vura katlediyorlar ya Çinliler de Uygur Türklerini çivili sopalarla başlarına vura vura katlediyor. Urumçi ve Kaşkar sokakları vahşice öldürülen binlerce Türk cesetleri ile doldu.
Görünen o ki katliamlar devam edecek.
Uygur Türk’üne Çin işkencesi altmış yıldır işte böyle sürüp gidiyor.. Bugüne kadar Kızıl Çin’in katlettiği Türk sayısı 35 milyonu geçti ve bu katliamlarda akla hayale gelmez işkenceler uygulandı. Sabık Türkistan Hükümeti Genel Sekreteri rahmetli İsa Yusuf Alptekin, Çin Hükümeti’nin geçmişte Uygur Türklerine bir “yasaklar” ve bir de “Mükellefiyetler” listesi dayattığını söyler ve bunları şöyle sıralardı.
“Yasaklar” listesi:
1. Hacca gitmek, namaz kılmak, oruç tutmak, dini tedrisat yapmak.
2. Türk ve Türkistan kelimelerini kullanmak.
3. Yabancılara rastladıkları takdirde, yüzünde yeis ve hüzün âlameti göstermek.
4. İzinsiz seyahat etmek.
5. İdam edilen ve işkencelere tabi tutulan yakınları için gözyaşı dökmek, ölülerine hürmet göstermek.
6. Çinlilere “Hıtay” diye hitap etmek.
7. Etli ve yağlı yemek yemek.
Kızıl Çin’in Uygur Türküne yüklediği “Mükellefiyetler” den bazıları şunlardı:
1. Mao’ya “Allah” diye hitap etmek.
2. Diğer hayvanlarla birlikte domuz beslemek.
3. Türkistan lehçesine karışmış Arapça, Farsça, Rusça terimlerin yerine Çince terimler kullanmak.
4. Çinlilere “Ağabey millet” diye hitap etmek.
5. Her gün belli miktarda çöp, tezek, yaprak, ağaç kabuğu ve sivrisinek toplamak ve bunları hükümete teslim etmek, hububat yiyen kuşları avlamak. Bir elbiseyi dokuz sene giymek.
“Yasaklar” ve “mükellefiyetler” listesindeki yükümlülüklerini yerine getirmeyen Uygur Türküne yapılan işkenceler ise türlü türlü idi.
Mesela:
1. Toprak sahibi Müslüman Türkleri, kendi tarlasındaki bir ağaca baş aşağı asmak suretiyle öldürmek. Bu öldürüş usulünün adı, “Tarlaya Bakmak” olup, zamanında doyamadığı topraklara, baka baka ölsün, demekti. Asılan kişi nefesinin kesileceği anda yere indirilir, ayıltılır ve gözünü açtıktan sonra, “Çabuk öldüğün takdirde toprağına kâfi derecede bakamazsın. Doya doya bakarak öl” denir ve ipi çekilerek işkenceye devam edilirdi.
2. Bazı arazi sahiplerini çuvallara sokup nehirlere atarak boğularak ölmelerini sağlamak da bir işkence türü idi ve adı da “Suya Doyurma” idi.
3. Toprak sahiplerini kendi atlarının kuyruğuna bağlayıp üzerine bir şikâyetçiyi bindirmek suretiyle hayvanı tarlalarda hızla koşturarak öldürmek. Bunun adı da, “Toprağı kucaklamak” tı.
4. Mahkumların bir ayağını bir öküze, diğer ayağını ikinci bir öküze bağlayıp bu hayvanları aksi istikamete koşturup mahkumu parçalamak suretiyle yapılan işkencenin adı ise, “Müsavi taksim” di.
5. Toprak sahibi hamile kadınları sırt üstü yatırıp üzerine birisi veya bizzat kocasını çıkarıp çiğnetmek suretiyle öldürme işkencesinin adı ise, “Kolay doğum” du. Bugün olduğu gibi geçmişte de Uygur Türklerinin pek çoğu vücutlarına çivi sokularak katledilmiştir.
Mahkûmları ağır şekilde döverek yarı ölü hale getirdikten sonra kara gömüp öldürmenin adı, “Soğuk Depo” , mahkûma kendi mezarını kazdırdıktan sonra o çukura sokarak, diğer mahkuma üzerine toprak attırarak diri diri gömerek ölüme terk etme türü işkencenin adı ise “Kendi kendine defin” di.
Rahmetli Alptekin der ki:
“Bu faciaya şahit olan halktan ve mahkûmların aile efradından birçok adam çıldırdı. Birçok kişinin dilleri tutuldu.”
Bugün yine o gün...
Yine Cuma yasaklandı ve yine çivili sopalar sivil elbise giydirilmiş Çin askerlerinin ellerinde.
Ve bütün dünya olup biteni seyrediyor. Afganistan’da seyrettiği gibi, Irak’ta, Filistin’de, Çeçenistan’da, Karabağ’da seyrettiği gibi.
Katledilen Türk ve Müslüman olduğunda ne Rus’un sesi çıkıyor, ne Avrupalıların, ne de ABD’nin.
Mahmut Toptaş Hocamızın ifadeleri ile, ABD’si, Rus’u, Avrupalısı, Türk ve Müslüman’ın nîmetlerini paylaşmada “hasım” Türk ve Müslüman’ı katletmede “hısım” oluveriyorlar.