Manşetlerin sakladığı Türkiye gerçeği: Köşe bucak yolsuzluk

Almanya’nın jet hızıyla karara bağladığı “asrın yolsuzluğu”, “asıl failleri”nin bulunduğu Türkiye’de kaplumbağa hızıyla ilerliyor... Özelleştirmeden imara “iktidar götürecek” boyuttaki, dokuz sütuna manşetlik skandallar gazetelerin “köşeleri” ne gizleniyor... Nasıl soyulduğumuzu yazabilen gazeteciler “Yazdık, yazdık hiçbir sonuç alamadık, bunun da üstü örtüldü” diye veryansın ediyor... Muhalefet milletvekillerinin TBMM kürsüsünden ilan ettiği rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık dosyalarını üst üste koyunca dünyanın en yüksek ve yüz kızartıcı dağını oluşturuyor... Ve iki temel “denetim” mekanizması; yargısı ve medyasıyla bütün bunlar “olmuyormuş” gibi yapmayı becerebiliyor bu ülke!
Neden peki?
57. Hükümetteki “yolsuzlukla mücadele” operasyonlarıyla dikkat çeken dönemin İçişleri Bakanı Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan “TBMM’nin saf dışı edilerek bütün yetkinin tek elde, Başbakan’da toplanması” na bağlıyor bu “görmedim, duymadım, bilmiyorum” oyununu. Bir de artık “müjde”mi sayarsınız bilmem ama haberi var size:
“İktidarı, mali güce dönüşmek için başvurduğu yolsuzluk ekonomisi götürecek!”

Yalçın Doğan dünkü Hürriyet’te “Yalıkavak 532 No’lu parsel” başlığıyla yayınlanan yazısında Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun Muğla, Bodrum, Yalıkavak’taki imar planı değişikliğiyle ilgili 25.4.2013 tarih ve 2013/68 sayılı kararını yayınladı.
Buna göre;
“Bir yılı aşkın süredir her türlü imar planlarının durdurulduğu Yalıkavak’a Özelleştirme Yüksek Kurulu doğrudan müdahale ederek, imar planını değiştiriyor”du.
“Belirlenen bölge Hazine’ye ait”ti.
Doğan yazısını üç önemli soruyla noktaladı:
“1- Hazine’ye ait bu arazi neden imara açılıyor?
2- O arazi kime ya da kimlere verilecek?
3- Nasıl verilecek? İhaleye çıkılacak mı?”
“Kamu yararı” gözetmekle sorumlu gazetelerde dokuz sütuna manşet olacak bu sorular, Hürriyet yönetimince yok sayıldı. Konu Doğan’ın köşesinde saklandı; gazetenin birinci sayfası Hayrünnisa Gül’ün “Lincoln” öykünmesi, Aziz Yıldırım’ın bebek sevinci gibi çok daha “önemli!” haberlere ayrıldı.


Rüşvetçi ile buluşan bakan kimdi


Yine dün aynı gazetenin bir başka köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Kılıçdaroğlu-Swoboda polemiğinin perde arkasından çıkan “unutulmuş” bir yolsuzluk olayını hatırlattı. Yılmaz, dönemin Milliyet yazarı Metin Münir ile birlikte bu skandalın patladığı 2008’de, konuya dair 10 yazı yazmış ancak “hiçbir sonuç alamamış” tı!
İşte Yılmaz’ın dünkü satırları:
“Siemens isimli Alman şirketinin dünyanın değişik ülkelerinde rüşvet dağıttığına ilişkin Almanya’da sürdürülen soruşturmada ortaya çok çarpıcı bir gerçek çıkmıştı.
Siemens, Türkiye’de de bazıları askeri olmak üzere kamu ihalelerine girmişti ve bu ihalelerde de rüşvet dağıtıldığı ileri sürülüyordu.
Siemens’in rüşvet ağının Türkiye ayağını Tonio Arcaini isimli bir İtalyan iş takipçisi yönetiyordu.
Arcaini, önemli bir ihale öncesinde Siemens Telekom Mali İşler Müdürü Michael Kutschenreuter ile bir Türk bakan arasında bir yemek organize etmişti. (...) Siemens eski finans direktörünün 7 Aralık 2006 tarihinde Münih Savcılığı’na verdiği ifadeye göre Türkiye’de bir ihale almak için rüşvet verilmesi üst yönetimde kararlaştırılmıştı.
Türkiye’de askeri bir ihale söz konusuydu ve Kutschenreuter konuyla ilgili olarak İtalyan iş takipçisi aracılığıyla bir bakan ile de görüşüldüğünü söylüyordu.
ABD Borsa Denetleme Kuruluşu, Siemens’in dünya çapında 4 bin 283 olayda toplam 1 milyar 400 milyon dolar rüşvet dağıttığını iddia ediyordu.
Şirket, Almanya’da sürmekte olan davada da rüşvet dağıttığı için 400 milyon Euro para cezasına çarptırılmıştı.
Olayı soruşturan Alman savcı, Türkiye isterse dava dosyasının ilgili bölümünün gönderilebileceğini de belirtmişti.
Böyle bir istek gelmedi tabii!”
AP Sosyalist Grup Başkanı Swoboda’nın karısı, şirketin üst yöneticilerinden biriydi ve Yılmaz’ın yazdığına göre Brüksel’deki randevu krizinin asıl nedeni Kılıçdaroğlu’nun Esad benzetmesi değil, “CHP’nin bu konuda Başbakan aleyhine verdiği gensoru nedeniyle karısının afişe olmasından çekinmesi”ydi!


İsviçre’den bavulla para taşıyan AKP’li


Türkiye’nin unuttuğu skandallar Siemens olayıyla sınırlı değildi. Taraf muhabiri Mehmet Baransu’nun 2011 yılında ortaya attığı şu iddia görülmemiş bir organizasyonla karartıldı: “AK Parti’li bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum.”
Bu paranın kimin parası olduğu, Türkiye’ye kim tarafından neden getirildiği manşetlerde tartışılmadı belki ama Baransu’nun yazdıklarının izini süren Aydınlık yazarı Mehmet Ali Güller, aynı günlerde çarpıcı iddialarda bulundu:
“Bu konuyla ilgili ilk duyum, 2006’da geldi. Ulusal Kanal Haber Müdürü olduğum o dönemde e-postama gelen Hayrullah Mahmut imzalı bir yazıda vardı bu bilgi... (...) Mahmut’un belirttiği olay özetle şudur:
“2005 yılının ilk çeyreğinde ABD Büyükelçisi Eric Edelman, Tayyip Erdoğan ile görüşür. Edelman, Erdoğan’ın önüne, İsviçre’deki sırdaş hesabıyla ilgili dosyayı atar ve İncirlik üssü, Kıbrıs, Kuzey Irak, Afganistan ve Kürt sorunu konularında ABD’nin isteklerini yapması karşılığında, dosyayı gizli tutacaklarını söyler. Wikileaks’in tam beş yıl sonra yayımladığı ABD gizli bilgileri, Edelman’ın, Erdoğan’ın İsviçre hesaplarını daha 2004 yılının sonunda öğrendiğini ortaya koydu. 30 Aralık 2004 tarihli kriptoda şöyle söylüyordu Edelman: İki ayrı kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre, Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı var. ABD Büyükelçisi, bu bilgiyi önce Washington’a geçmiş, yaklaşık üç ay sonra da ülkesinin çıkarlarını AKP’ye uygulatmak için Erdoğan’ın önüne getirmiştir.”


İhale Kanunu’nu kevgire döndüren büyük korkular


Baransu’nun “AKP dönemi yolsuzlukları”na dair tek iddiası o “para dolu valiz” değildi. Baransu, ekonomideki örgütlü suçların Özel Yetkili Mahkemelerin görev sahasının dışına çıkarılması, Sayıştay Kanunu’nun değiştirilmesi, İhale Kanunu’ndaki değişiklikler, kamu ihalelerine fesat karıştırmanın neredeyse suç olmaktan çıkarılması, kamu ve belediyelere ait gayrimenkullerin kira ve satışına ilişkin tüm izin ve imzaların Ankara’da toplanması, rüşvet suçunun hafifletilmesinin arkasında “iktidarın büyük korkuları”nın bulunduğunu öne sürüyordu. Ve sordu:
“Sizleri bu kadar korkutan ne? Hangi usulsüzlük ve yolsuzluklar aklanacak? Kimler kurtulacak? Hangi ihaleler sizleri bu kadar korkutuyor? “
Baransu’nun yazdığına göre “Sayıştay’dan bir yetkili” aynen şöyle demişti: “Gerçekler bir gün ortaya çıktığında iktidarın ömrü öğlenden ikindiye kadar sürmez” CHP’li Aykut Erdoğdu, Kamu İhale Kanunu’nda 1 Ocak 2003’ten bu yana yapılan 60 değişikliği “Bu, iktidarın belli kesime kaynak aktarmasından başka bir şey değil” diye yorumladı.


Say say bitmiyor


AKP dönemindeki yolsuzluklar ve bunların meşrulaştırılmasına TBMM’ den yükselen tek ses bu değildi. MHP Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu “Hatay ilindeki Ali Dibo olayı, İzmir Devlet Demiryolları liman taşıma ihalesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi araç sigortalama ihalesi, Devlet Demiryolları istasyon yenileme ihalesi, TMSF otel ihaleleri, Derince arazi satımı, Balıkesir SEKA, Halk Bankası Net Holding alacağı, Mavi Akım formül yenileme işi, SSK’da Roche yolsuzluğu, Aycell-Aria birleşmesi, Aycell-Siemens anlaşması, Bingöl deprem konutları, Millî Eğitim Bakanlığı 62 ilköğretim okulu ihalesi, TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’lık hissesinin Yahudi iş adamına peşkeş çekilmiş olması, Beyaz enerji, Isparta, Çorum, İstanbul, Kayseri, Nevşehir, Amasya, Samsun belediyeleri, Sabah-ATV Grubu satışı ve kredisi, Telekom’un özelleştirilmesi, Bolu tünelleri, Karadeniz otoyolu fiyat farkı ödemeleri...” diye başladığı sözleri şöyle bitirdi:
“Say say bitmiyor!”


Hz. Muhammed yaşasa cipe binerdi diyecek kadar zıvanadan çıktılar


Gidişata AKP’nin içinden çıktığı “Milli Görüş” geleneği de tepkiliydi. Mehmet Şevket Eygi’ye göre cip kullanan tesettürlü kadınların sayısındaki artış hayra alamet değildi. Hatta öyle vahimdi ki Eygi, her daim eleştirdiği İsmet İnönü devrini mumla arar hale geldi: “Her şey çığırından çıkmış durumda. Birtakım dinî cemaatler ve tarikatlar siyasete niçin bu kadar girmişler? Siyaset kirlidir, kirletir. Onların siyasetin üzerinde kalmaları gerekmez mi?
Birtakım kurumların bütçelerinde bir kuruş kalmamış, iflâs durumundalar. Bu paralar hakkıyla mı harcanmış, yoksa yenmiş ve hortumlanmış mı?
(...)
Bendeniz Millî Şef İsmet Paşa devrini yaşadım. Çok kötü bir devirdi. (...) Diktatörün oğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okurken Dolmabahçe Sarayı’nın bir kısmını lojman olarak kullanmıştı ama o tarihlerde bugün olduğu kadar yolsuzluk ve hırsızlık yoktu.
Türkiye’nin bir kısmı bolluk, zenginlik, refah sahasına, bir filin züccaciye dükkânına girmesi gibi girdi.
Birtakım İslâmcılar o kadar ileri gittiler ki, “Hz. Muhammed zamanımızda yaşasaydı en lüks cipe binerdi” diyecek kadar zıvanadan çıktılar.”


“Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim”


Şimdi AKP Genel Başkan Yardımcısı olan Numan Kurtulmuş da 2008 yılında Saadet Partisi Genel Başkanlığı’na geldiğinde ilk sözü Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak söylediği “Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğim” cümlesiydi.
Ve nihayet bir AKP’li, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eski AKP’li Meclisi Üyesi Hakkı İsmail Şimşek, iktidar belediyelerinde büyük yolsuzluklar yapıldığını iddia etti. Şimşek’in “Hodri Meydan! Yolsuzluk yok, diyebilir misiniz?” çağrısı o gün karşılığını bulamasa da aradan geçen yıllar haklılığını gösterdi:
- Hürriyet yazarı Yalçın Bayer’in köşesinde bundan üç ay önce yayınlanan mektup da medyaya “İmar değişikliği yaparak görevi kötüye kullanmak suçundan mülkiye müfettişleri tarafından hakkında dava açılan Afyonkarahisar Belediyesi ve encümen üyelerini de yazın” çağrısı yapıldı.
- Barış Terkoğlu, 6 Mart 2013 günü Yurt’ta yayınlanan haberinde Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin “AKP’yi yıkacak yolsuzluğu”nu yazdı. Yolsuzluk dosyasını kapatan raporu hazırlayan Kayseri Vali Yardımcısı Ali Yener Erçin, dava dosyasına giren konuşmalarında soruşturmayı usulsüz bir şekilde kapattığını açıkça itiraf ediyordu: “Ben Büyükşehir Belediyesinin bir soruşturmasını kapattım, bu AK Parti’nin sonunu getirecek bir olaydı.”
- AKP’li Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu ve üst düzey belediye yöneticileri ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma ve evrakta sahtecilik iddialarıyla yargılandıkları davada mahkum oldu.
- AKP Van Milletvekilli Fatih Çiftçi hakkında Erciş Belediye Başkanlığı yaptığı dönemle ilgili “Yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, imar mevzuatına ayrılık ve evrakta sahtecilik” yaptığı iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
- Bolu Belediye Başkanı AK Parti’li Alaaddin Yılmaz’ın baş danışmanı Yaşar Taşkıran, arsasıyla ilgili sorun yaşayan bir kişiden, buluştuğu kafede seri numaraları alınmış 15 bin TL’yi rüşvet olarak aldığı iddiasıyla suçüstü yakalandı.
Bunlar sadece şu son birkaç ay içinde açığa çıkanlar...
CHP Adana Milletvekili Turgay Develi’nin Enerji Piyasası Kanunu’na ilişkin Genel Kurul görüşmeleri esnasında dile getirdiği bir TEDAŞ özelleştirme yolsuzluğu var ki milyonlarca liranın buhar olduğu olay unutuldu gitti.
Buhar olmaktan bahsetmişken listeye, Almanya’da “Deniz Feneri e.V” derneğinin topladığı 41 milyon euronun bir kısmını amaç dışı kullandığı iddiasıyla açılan, Mehmet Gürhan, Mehmet Taşkan ve Firdevsi Ermiş’in “dolandırıcılık ve haksız kazanç elde etmek” suçundan mahkum olduğu davanın Türkiye ayağını anmadan olmaz.
Frankfurt Eyalet Yüksek Mahkemesi’ne göre bu dev yolsuzluğun “asıl failleri” Türkiye’deydi.
Derneğin muhasebe sorumlusu Ermiş, yardım için toplanan paralarla gayrimenkul alındığını ve şirketler kurulduğunu itiraf etmiş, dönemin Euro 7 Genel Müdürü Mehmet Gürhan karar duruşmasında “Yardım paralarını bağışçılara sormadan birtakım faaliyetlerde kullandığımız için üzgünüm. Bunun için herkesten özür dilerim” demişti. Bu açık seçik itiraflara rağmen, Türkiye’de AKP’li bürokratlara da uzanan davanın kaplumbağa hızıyla ilerlemesi yetmezmiş gibi bir de sanıklar değil davayı açan savcılar yargılandı.


Yolsuzluk raporunu sakladılar


Ve en ironiği. Biz “Nasıl oluyor da bu yolsuzluklar ortaya çıkmıyor” diye düşünürken, Fikret Bila, AKP’nin, Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Devletler Grubu 2006 Türkiye Raporu’nun yayınlanmasına izin vermediğini açıkladı. Raporda Türkiye’nin en önemli sorununun “yolsuzluk” olduğu, yargıçların denetlenmesi gerektiği ve bunun özellikle “özelleştirme ve kamu alımlarında ön plana çıktığı” belirtiliyordu.

Tantan: Eşkıya kavgası rantı su yüzüne çıkardı

Olağan demokrasilerde iktidar devirecek çaptaki yolsuzluk olaylarının üzerlerinin neden ve nasıl örtüldüğünü “yolsuzlukla mücadele” konusunda uzmanlaşmış bir isme Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan’a sorduk.
İşte Tantan’ın ağzından iktidarın yolsuzluk bilançosu:
“İhale Kanunu’nda değişiklikler yaparak rekabeti ortadan kaldırdı. İhaleler siyasi amaçlı verilmeye başlandı. Taşeronluk öne çıktı. Bu cılız hizmeti ve para kaybını getirdi. Aflar, vergi barışı derken naylon fatura patlaması yaşandı. İmar yolsuzluğu had safhada. TOKİ imara açılmaması gereken arazileri değerlendirtmekte kullanılıyor. Buna hazine arazilerini de ekleyin.
Esas yolsuzluk gümrüklü sahalar ve serbest bölgelerde. 2005’te Başbakan kanal kanal gezip “Petrol kaçakçılığından sadece iki senede 19 küsur milyarlık kayıp var” dedi ama adliyeye bir tane dosya göndermedi.
Sigara ve petrol kaçakçılığı her gün gündemde. Hangi şirketlerin içinde olduğu ortada. Halkalı gümrüğünde füze, Derince gümrüğünde iş makinesi gibi tank yakalandı, hepsinin üstü örtüldü.
Terörün finansmanı ve karaparaya el koymayla ilgili uluslararası sözleşme, daha yeni, iki ay önce iç hukuka sokuldu. O da OECD ülkelerin “Sizi terörist ülke kapsamına alırız” tehdidiyle.
Parlamentonun araştırma ve soruşturma yetkisinin elinden alınıp, Başbakan’a verilmesi de bunu engelliyor. Denetim sisteminin tek çatı altında toplanması kontrolü engelliyor.
Artık soyulacak bir şey kalmadı. Paylaşılacak bir şey kalmadı. Varsa da iktidar paylaşmamak için çok rijit davranıyor. Türkiye çöktü. Dış borç batağında. Üretim durdu. Fakirlik yoksulluk had safhada. PKK-KCK, cemaatler, iktidar ve yandaşlarından oluşan “üçlü devlet” oluşumda, eşkıyanın mal paylaşımı gibi kavgalar başladı. Yolsuzlukların açığa çıkmasının sebebi bu. Bu da iktidarın sonunu getiriyor. Kurumlar arasındaki dinleme, takip, dosyalama çalışmalarından görülüyor bu.”

Yazarın Diğer Yazıları