Malta’dan Silivri’ye
Çifte standart hayatın her alanına girdiği gibi sorumluluk isteyen basın kuruluşlarında kendisini daha fazla hissettiriyor. Kendi mensuplarına sahip çıkamaz duruma düşen medyada sözkonusu Ahmet Şık olunca birden harekete geçmelerinin asıl sebepleri üzerine uzun uzun yorum yapmaktansa Ahmet Şık olmasaydı Nedim Şener de tıpkı Soner Yalçın, Barışlar ve Doğan Yurdakul gibi unutulur giderdi iddiamı tekrar etmek istiyorum. Tabi Müesser Yıldız’ın hiç esamisi okunmuyor. Vatan Gazetesi’nin internet sorumlusu bayan tutuklanınca kıyametler koparanlar Silivri’de tek tutuklu bayan gazeteci Müesser için kıllarını bile kıpırdatmıyor. Olsun... zaten Yıldız’ın onlara ihtiyacı yok. O şimdi Silvri’de Ziya Gökalp ile fikir tartışmalarına girmiş, kâh fikir ayrılıklarına düşüyor kâh ortak noktada buluşup Türkiye’nin meselerini ve çözüm yollarını arıyorlar. Evet yanlış okumadınız Malta sürgünü Ziya Gökalp ile Silivri de zorunlu ikamete mecbur edilen ve henüz iddianamesi hazırlanmamış olan Müesser Yıldız, aynı suça (?) iştirak eden iki arkadaş gibi. 91 yıl İngilizlerin Meclisi Mebusanı basarak tutuklayıp Malta adasında hapsettikleri Türk münevveri Ziya Gökalp ile Müesser aynı kaderi paylaştıkları için zaman kavramını bir kenara bırakıp maphus ortamında buluşmuşlar. Daha doğrusu Müesser Silivri cezaevinden bana yazdığı mektupta anlatıyor bunları. Canım arkadaşım neler yazmış neler..
Tüm kitap çalışmalarına el konmasına rağmen içeride bile boş durmuyor. Önce Ziya Gökalp’in Malta günlerini ve kızı Seniha’ya yazdığı mektupları okumuş. Sonra oturup her satırına cevap vererek Malta’dan Silivri’ye adını vereceği kitabın hazırlığını yapıyor. Benim medya dayanışması üzerine karaladığım yazılara karşılık Gökalp’in 17 şubat 1930 da kızı Seniha’ya yazdığı mektuptan bir bölüm hatırlatmış: “Vefalı dostlar yoktur ki hatırlasınlar. Matbuat cemiyeti muharrirler için çalışıyor, fakat benim de bir muharrir olduğumu hiç hatırına getirmiyor. Bizi de Allah düşünsün..”
Gazi’nin fiki, babam dediği Ziya Gökalp’in 91 yıl önce Malta’dan Türkiye’nin bugünkü halinin fotoğrafını çekip 14 Ekim 1920’de kızına yolladığı mektubu tokat gibi vurmuş Müesser:
“Şimdi yalan havadis neşretmek, bir sanat, bir fen mahiyetini almış. Bunun birçok memurları, mütehassısları, kuvvetli teşkilatı var. Hatta bazı memleketlerde bunun için bir Nezaret de icad etmişler; başına bir Nazır dikmişlerdir. Yalan havadis neşretmenin nazikane ismi propagandadır. Şimdi insan nasıl yediği yağların halis olduğundan emin olmazsa, gazete ve ajans havadislerinin, yahut adi sokak laflarının da doğruluğundan emin olmamalıdır. Bugün bütün insanlar bu propaganda adlı ağın içindedir. Bir taraftan ilim, insanlara hakikati öğretmeğe çalışırken, diğer taraftan da propaganda, insanları yalanlara inanmağa icbar ediyor. Medeniyet iki yüzlü bir acûzedir. Doğruyu da o söyler, yalanı da o icadeder. Yalan söylemek; Ticaret namına yapılırsa adı REKLAM’dır,
Siyaset namına yapılırsa adı PROPAGANDA’dır,
Din namına yapılırsa adı MİSYONERLİK’tir,
Ahlak namına yapılırsa adı NEZAKET’tir.
Bence en iyisi bu son ikisidir; çünkü en az zararı ve en çok gövdesi olan budur.
Havadisleri masal dinler gibi dinlemeli! En akla sığmaz masallarda bile bir hakikat ruhu olduğu gibi, en yalan bir havadiste bile bir hakikat şemmesi sezilir. Mesela birisinin aleyhinde bulunmakla ısrar ediliyor. Bu, yalnız ona çok kıymet verildiğini gösterir. Ajanslar, gazeteler bir haberde çok mübalağa gösterdiler mi, mutlaka onun aksi doğrudur; çünkü fiilin tesirini azaltmak için, sözün kuvvetine müracaat ediliyor. Hasılı, insanların yüzleri sinemadaki çehrelerden farksız olduğu gibi, sözleri de romanlardaki sözlerden daha çok doğru değildir. Rahat yaşamak isteyen, ne yüzlere aldanır, ne de sözlere inanır. İnsan öyle bir kumaştır ki, ekseriya tersi yüzüne uymaz. Sözlerin arkasındaki işleri görebilmek, havadislerden ziyade vakı’alara dikkat etmek hünerdir..”
Demekki propaganda ya da pisikolojik harp teknikleri sadece günümüzde değil 91 yıl önce de aynı metodları uyguluyormuş.. Sahi Türk aydınları arasında Ziya Gökalp’in adını ananlara rastlıyor musunuz?..Yeni nesillere Gökalp’i anlatacak kaç kişi kaldı...Gökalp’in memleketi Diyarbakır’dan notlarda buluşmak üzere ülkü ile kalın..