“Maliyeti”ni canınla ödemek istemiyorsan; helalleşme...

Bütün kötülüklerin nedeni “öldürmeyi sıradanlaştırmış bir diktatörün komşusu” olmamızmış!
Böyle buyuruyor; muhabirlikten yandaş medya grubu CEO’luğuna hızla yükselen Mustafa Karaalioğlu.
“Öldürmeyi sıradanlaştırmış”lara yakın olmak bu kadar fenaysa, Oslo’da, üstelik arada “sınır”da olmaksızın PKK’lılarla aynı masayı paylaşanlar yahut daha beteri, halihazırda İmralı’da Öcalan’la kucak kucağa olanlarla arasındaki mesafeyi yeniden gözden geçirmesini salık veririm Karaalioğlu’na.


***


Ayrıca...
Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta şiddeti ile mezhebini özdeşleştirerek ötekileştirdiği Beşşar Esad, Sünni din alimi El-Buti’nin de hayatını kaybettiği bombalı saldırı sonrası ülkesinde “milli yas” ilan etmişti.
Peki senin “kimsesizlerin kimi” , “mazlumların hamisi” iktidarın, Reyhanlı’da “Cumhuriyet tarihinin en kanlı saldırısı” ndan sonra beğenmediği Esad kadar “insanlık” gösterebildi mi?
“Milli yas” ilan edebildi mi?
Ölenlerden ibaret değil;
Yaralananlar, belki sakat kalacaklar, evleri, işyerleri hasar görenler, aileler, eşler, dostlar, akrabalarla şu an hem fiziken, hem ruhen eşsiz bir “travma” yaşayan ilçeye gidip vatandaşlarının yaralarını sarmayı denedi mi? Sahipsiz gibi defnedilenlerin mezarlarına toprak atabildi mi? Bir annenin gözyaşlarını silebildi mi? Reyhanlı sokaklarında yürüyebildi mi?
Ne “milli yas”ı, “yokmuş gibi davranma” ya dönük “önlemleri” ile neredeyse “yas tutmayı” dahi engelledi.
Elinizi vicdanınıza koyup da cevap verin:
“Ölümü sıradanlaştıran” kim şimdi?


***


Dün, bu ülkenin sözde “en büyük medya grubu”nun bünyesindeki gazetelerden birinde, bir köşe yazarı hiç utanmadan sıkılmadan aynen şunu yazabildi:
“Reyhanlı’daki patlamaları ve şimdiye dek herhangi bir benzeri olayda görülmemiş yükseklikteki can kaybını, Orta Doğu politikasında ’etkili bir aktör’olmanın ’kaçınılmaz maliyetlerinden biri’olarak görmek gerekiyor...”
Reyhanlı’da, iktidarın dış politikada açtığı “stratejik çukur” a gömülmeye mahkum edilen onlarca -Türk olmaktan başka suçu olmayan- masum vatandaşımızın üzerine bir bardak soğuk su içilmesini tavsiye edebilen Cengiz Çandar, aynı ifadeyi 40 bin insanın katlinden sorumlu PKK’lılar için, yahut bu milleti sırtından hançerleyen Ermeni komitacılar için de kullanabilir mi?


***


Diyelim, “çekilme” sırasında üç-beş PKK’lı, taşıdığı üniformayı “vatana ihanet/terör örgütüne yardım yataklık” suçlarıyla lekelemek istemeyen onurlu Türk askerlerinin kurşunlarına hedef oldu (Ona bile gerek yok, diyelim ayağı kaydı düştü, başını taşa vurdu içlerinden biri);
Çandar, “Eeee bu olayı da, onca canilikten sonra elini kolunu sallaya sallaya çekip gidebileceğini düşünmenin kaçınılmaz maliyeti olarak görmek gerekiyor, olacak bu kadar...” diyebilir mi?
Yahut, Ermenilerin tehcir sırasındaki kayıpları için, “Eeee bu ’bilanço’yu da sana millet-i sadıka demiş bir devlete, hem de savaş zamanı, en savunmasız olduğu anda ihanet etmenin, kadınlarına tecavüz etmenin, bebeklerini hunharca öldürmenin kaçınılmaz maliyeti olarak görmek gerekiyor...” yazabilir mi?


***


Bu nasıl bir terazidir ki;
Öcalan’ın tırnağı kırılsa kalkışma nedeni... PKK’lıların kıllarına zarar gelecek olsa en iyi ihtimalle “süreci baltalayan teröristler(!)”in eylemi, yoksa “katil derin devlet”in işi...
Bir Kürt vatandaşımız, bir Ermeni vatandaşımız adi bir olayda dahi hayatını kaybetse kurulur illa “ırkçı Türkler”le ilgisi...
Gazze’de bir bebek ağlasa, beş ağlar Davutoğlu başında...
Banyas’ta can veren çocuklar “ajitasyon malzemesi” kontenjanından “bilboard” lara çıkar anında...
Adını-sanını duymadığımız Orta Doğu ülkelerinin açları, sefilleri, hastaları, yaralıları, mağdurları için gümbür gümbür yardım kampanyaları, zalimleri için “devirme senaryoları” sahneleriz jet hızıyla...
Sıra Gaziantep’e gelince; bir buçuk yaşındaki şehidimizi saracak bayrak bulamayız da koli bantlarıyla paketleyerek(!) yollarız son yolculuğuna!
Sıra Akçakale’ye gelince; ağaç kavuğundan çıkmış muamelesi yaparız şehit polisimize... Bu nasıl bir terazidir ki;
Filistin için dünyaya meydan okuruz, Kandil’i esen yelden koruruz, “Dersim’in intikamı” diye yüz yılın içinde eşelenir dururuz ve fakat sıra Reyhanlı’ya gelince “hak” olur ölüm nedense bize!
Bedelini canlarıyla ödemek pahasına vatanın bölünmez bütünlüğünü koruyanlara “Aman dur yapma” deyip ordumuzu tasfiye ederiz; Vatanın bölünmez bütünlüğünün çerçevesi olan sınırları korumaktan aciz iktidarın hataları uğruna “can feda” olsun isteriz!


***


Ey halkım;
Ne yalan söyleyeyim, Reyhanlı’nın viran olduğu günün gecesini kutsal kitabını açıp ölenlerine rahmet dileyerek değil de bilmem ne dizisi karşısında çekirdek çitleyerek geçirdiğini bilsem de... Önceki gün Kadıköy’de seni dahi katilleştiren halini görsem de... Ümidimi kesmedim;
Yarın bir gün gelir de Reyhanlı için sana “helalleşelim” derlerse, o kolsuz başsız yavruları mezarlarında ters döndürme!


İktidara yayın yasağı!

Televizyon kanallarının büyük bölümünün “yayın yasağı” gölgesine sığındığı önceki gece anlamlı bir tepki vardı BENGÜTÜRK TV’de.
Reyhanlı’daki trajediyle ilgili bütün gelişmeleri aktaran Ana Haber spikeri, anonsunu şöyle bitirdi:
“Vicdanımızın koyduğu yasak gereği Sayın Başbakan’ın bu konudaki açıklamalarının hiçbirine yer veremiyoruz Sayın Seyirciler...”
Böyle işte...
Gerçeği, doğruyu anlatmanın önüne bariyerler kurabilirler belki. Ama bir “yalan” a ortak olmama hakkımız baki... Boyun eğmemeyi tercih edelim yeter ki...

Yazarın Diğer Yazıları