Maksat, dostlar "uzlaşı"da görsün!


BASINDAN SEÇMELER

Maksat, dostlar "uzlaşı"da görsün!

Devletin temel esasları, laiklik, Türklük, Atatürk ilkeleri gibi konuların bulunduğu baş kısmından başlasalar anlaşamazdılar... Muhalefeti o
masada daha uzun süre oturtup “uzlaşarak yapıyoruz” havası vermek için Anayasayı yazmaya ortasından başladılar...

“Eğitim, medya, laiklik, demokrasi, özel yaşamın gizliliği, adil yargılanma hakkı gibi en temel ilkeleri yok edene...
Korku, dehşet, kin ve nefreti egemen kılana anayasa yaptırılmaz...”

Anayasayı yazmaya ortasından başladılar...
Çünkü anlaşamadıkları; devletin temel esasları, laiklik, Türklük, Atatürk ilkeleri baş kısımda... Çağdaş yaşam ilkeleri sonlarda...
Ortası kalıyor...
Yazıyorlar...
Böylece ortasında uzlaşılmış bir anayasa olur ki...
Kenarlarını AKP sonradan koyar...
Size soracak değil...

*


Tüm bu yapılan toplantılar, çağrılar, çalışmalar, komisyonlar, uzlaşma numaraları... Tümü, yeni anayasa uzlaşı ile yapılıyormuş havası vermek için...
Dış dünyayı ve Türkiye’yi kandırmak maksat...
O kadar...
Niçin size danışsın?..
Ya da neyi size danıştılar şimdiye kadar mesela?..
Bir tek “tutuklu milletvekillerinin salınması” konusunda uzlaşı sağlandı dediler... Kâğıtlar imzalandı, televizyondan millete kâğıdı gösterdiler...
Baktık; A4 kâğıdı...
Üzeri yazılı...
Bu arada; ne kadar hırsız varsa sıvıştı, Hizbullah tüydü, Deniz Feneri yırttı, Sivas’ta insan yakanlar kurtuldu... Milletvekilleri hâlâ hapiste...
Kâğıdı ise gören yok...
Dönüyorum başa...
Yazımına ortasından başlanan ilk anayasa bu...
Diyelim ki siz doktora gittiğinizde, ağrımayan yerlerinizi sayıyorsunuz zaten... Ki doktor söylemediğiniz yerin ağrıdığını anlasın...
Anayasanın önce ortasını yazmalarının nedeni; muhalefet o masada daha uzun süre otursun, sanki anayasa “uzlaşı ile” yapılıyormuş gibi olsun...
Sonra?..
Ortasını yazdıktan sonra, sıra iki ucuna geldiğinde, yani önümüzdeki günlerde önce CHP, peşinden BDP anayasa uzlaşı komisyonunu terk edecekler...
Göreceksiniz...
Figüranlık rolleri bitmiş olacak...
AKP, kurduğu düzenin anayasasını tek başına yapacak size...

*


Bence...
AKP bu ülkeye anayasa yapmamalı...
Eğitim, medya, laiklik, demokrasi, özel yaşamın gizliliği, adil yargılanma hakkı gibi en temel ilkeleri yok edene...
Korku, dehşet, kin ve nefreti egemen kılana anayasa yaptırılmaz...
Yoksa ne diyeceksiniz?..
“Anayasanın ortası da bizim” mi?..
Bekir Coşkun / Cumhuriyet




12 Eylül’de asker basını niye seviyordu

12 Eylül 1980 sabahı...
Yani Türkiye’nin son askeri darbesinin yapıldığı sabah.
O sabah Genelkurmay Başkanlığı’na ilk ulaşan kişi genç bir gazeteci.
O günlerde Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosunda çalışıyor.
Darbe olmuş ve o 18 21 00 numaralı telefondan, Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi’ni arıyor.
Telefona çıkan kişi Genelkurmay Genel Sekreteri General Fikret Küpeli.
Gazeteci soruyor: “Paşam, sokağa çıkma yasağı nedeniyle gazetelerin yayını konusunda ne gibi bir düzenleme yapılacak?”
Şimdi sıkı durun, darbeyi yapan ordunun cevabı geliyor:
“Gazeteler çıkmayacak diye bir şey yok. Gazeteler çıkacak. Zaten onlar bizim yanımızda...”
12 Eylül iddianamesinde tek gazetecinin adı yok
Arkadaşlar, aranızda Hasan Cemal’in demokratlığından şüphesi olan var mı?
Bu anekdotu, onun “Tank Sesiyle Uyanmak” adlı kitabının yeni baskısından aynen aktardım. Sayfa 7.
Şimdi bir düşünün.
Bu konuşma son 15 yılda yapılsaydı ve bavullar içinde Silivri savcılarına emanet edilseydi ne olurdu?
Düşünmek dahi istemiyorum.
Demek ki, o günlerde “Askerin yanında olmak” bugünkü gibi bir suç değilmiş.
Bunu da nereden çıkarıyorsun demeyin.
12 Eylül iddianamesinde bir tek gazetecinin adı geçiyor mu?
Uçaktaki gazetecilerin
Evren’e söyledikleri
En ilginç sohbetlerden biri ise Kuveyt gezisi sırasında yaşanıyor.
Ünlü bir gazeteci “Terörün bitmesinden dolayı milletin çok memnun olduğunu” söyleyince Evren, “Henüz bitmedi” diyor.
Ünlü gazeteci devam ediyor:
“Artık sokağa çıkabiliyoruz, Sayın Devlet Başkanım. Nefes aldık. Eskiden arabayla eve giderken akşamları hep tedirgindim. Önüme biri çıksa ezip geçeyim gibi düşünceler içindeydim.” Güneş gazetesinin sahibi Ömer Çavuşoğlu, Evren’e “Millet size çok ümit bağladı. Sizi baba gibi görüyor” diyor. Bunu söyleyen insanın, babasının 27 Mayıs darbesinden sonra Yassıada’da yargılandığını unutmayın.
Ertuğrul Özkök / Hürriyet




Allah kimseyi düşürmesin!

Bir zamanlar Sabah Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü ve Genel Yayın Müdürlüğü’nü yapan, oradan atıldıktan sonra da cemaate biat edip yandaşlığa soyunan Star ve Today’s Zaman yazarı Ergun Babahan, Fenerbahçe-Galatasaray maçının hemen ardından attığı, “Bu kupa Amerika’ya girsin” tweet’i nedeniyle özür dilemiş...
(...)
Ne olur çocuklarınızı iyi yetiştirin:
Gerekirse işlerini kaybetsinler ama...
Onurlarını asla!
Mustafa Mutlu / Vatan




Ve “vicdanlar” karar verdi

Ergun Babahan’ın Galatasaray’ın şampiyonluğunu “Bu kupa Amerika’ya girsin” tivitiyle kutlaması ve arkasından “gitsin demek istemiştim” şeklindeki kargaları bile güldüren “düzeltmesi”nden sonra Ekrem Dumanlı “Ergun korkunç bir hata yaptı. Bu hatayı itiraf edip özür diledi. Bundan sonrasına vicdanlar karar verecek” demişti... Babahan’ın önce Today’s Zaman’daki yazılarına son verilmesi, peşinden de Star yönetimi ile aldığı “ortak karar” üzerine ucu açık izne gönderilmesine bakılırsa “vicdanlar” Babahan’ın ipini çekti... İşini kaybeden yahut işinden edilme tehdidiyle karşı karşıya gelen birçok gazeteci için “ileri demokrasi kurbanı” dedik ama ne yalan söyleyeyim Babahan için elim böyle yazmaya gitmedi! Doku/kan -ne derseniz artık- uyuşmazlığının bu denli göze battığı bir mahallede “iliştirilmiş bünye” olarak zaten daha ne kadar barınabilirdi ki!




CHP’li Öztürk Adalet Bakanı’na Silivri gezisini sordu
Gazetecileri hangi kriterlere göre seçtiniz?

CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği önergede, Silivri cezaevinin gezdirildiği gazetecilerin “hangi kriterlere” göre seçildiğini sordu.
“Silivri Cezaevine gazetecilerden oluşan bir heyetle gezi düzenlemek, bu konuda basında çıkan haberleri etkisizleştirmek amacıyla psikolojik savaş taktiği” mi diyen Öztürk’ün Ergin’e yönelttiği diğer sorular şöyle:
Silivri gezisine katılan gazete ve gazeteciler hangi kriterlere göre belirlenmiştir? Yandaş gazeteler ve gazeteciler ağırlıklı olarak yer verilmesi, Silivri’deki gerçeklerin objektif olarak yansıtılmadığına ilişkin yeni kuşkular ortaya koymaz mı? Silivri’deki koşulların ne şekilde iyileştirilebileceği konusunda tutuklu ve hükümlülerden de görüş alınmakta mıdır Gazetecilerin Silivri’ye götürülerek koşulların olumlu olduğu mesajı verilmesi, yerine niçin Silivri’deki koşulların iyileştirilmesi düşünülmemektedir?




Özgürlüklerin kraliçesi

2005’te araştırmıştım, gazetelerin yüzde 41 kadarı iktidar destekçisi çıkmıştı. 7 yıl sonra bugün durum çok değişti. Bazı köşe yazarlarının, iktidar destekçisi medya yüzdesini 92’ye çıkarmalarını epey abartılı bulsam da, spor gazetelerini saymazsak, iktidar, 4 milyon 100 bin kadar satan siyasi gazeteden yüzde 60’ını tam kontrol ediyor, yüzde 25’ini denetimi altında tutuyor, haber ve manevra alanlarını belirliyor. Sadece yüzde 15 kadarı muhalif.
İktidarın kamçı-havuç politikasıyla denetlediği gazetelerin toplam satışı 1 milyonun biraz üzerinde, ama diyebiliriz ki, bu süre içinde okurlarının en az yüzde 30’unu kaybettiler...
TV’ler de hemen hemen benzer şekilde, çoğunlukla iktidarın ya tam denetimi altında ya da denetimli yayın yapıyorlar...
Matematik için, “Bilimlerin kraliçesidir, çünkü bütün bilim dallarında bir girdi olarak kullanılır” derler.. Özgür medya da öyle; bütün özgürlüklerin kraliçesidir, çünkü diğer özgürlüklerin varoluşlarını saydamlaştırır...
Orhan Bursalı / Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları