Mahmut Esat Bey’den günümüze adalet
Haftanın ilk yazısı nettavir.com’dan Avukat Uğur Tarhan’dan...
1924-1930 arası Adalet Bakanı olarak görev yapan Mahmut Esat Bey’in “Türk Savcıları, Türk Hakimleri;
Meriç kıyısında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sapanından tutunuz da, bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl Dağlarının ıssız kuytularında bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz” sözlerini hatırlatan Tarhan “hukuk devleti”nin dönüşümünü sorguluyor:
“Atatürk ve yol arkadaşları tarafından kurulan cumhuriyet’in kurucu fikri Türk Milliyetçiliği idi ve savunmadan eğitime, içişlerinden dışişlerine kadar bütün bakanlar tıpkı Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt gibi Türk Milliyetçisiydiler.
Kuşkusuz, Türk Milliyetçisi olmak için Türk Milleti’nin menfaatlerini diğer bütün çıkar hesaplarının üstünde tutmak gerekir. Şahsi çıkarlarını ya da bağlı bulunduğu grubun/partinin/cemaatin çıkarlarını milli çıkarlardan üstün tutanlar milletin menfaatlerini savunamazlar.
İşte bugün ülkemizin içinde bulunduğu kaos ve karmaşa ortamının sebebi; bağlı bulundukları zümrenin çıkarlarını her şeyin üstünde gören ve cumhuriyetin kurucu fikri ile kavgalı olan zihniyetlerin yıkıcı faaliyetleridir.
Hukuk devleti dediğimiz olgu, kamu gücünün yasalarla tanımlanan biçimde kullanıldığı, her kişi ve kurumun yargı denetimine tabi olduğu adaletli bir düzeni ifade eder. Hiçbir kişi ya da zümre kamu gücünü kendi menfaatleri doğrultusunda kullanamaz.
(...)
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran milli irade, hukuk devleti ilkesini milletin hak ve menfaatlerini korumak amacıyla benimsemiş ve anayasanın değiştirilemez hükümleri arasına koymuştur.
Hukukun, şahsi çıkarlar için tartışma konusu yapılmadığı ve milletin huzurunun iktidar hırsıyla bozulmadığı zaman Hz. Ömer’e (r.a) atfedilen özlü söz gerçek anlamını bulacaktır:
Adalet mülkün temelidir”
İade-i itibar...
“27 Mayıs’tan Balyoz’a” kitabının yazarı, Balyoz mağduru Mu. Kur. Alb. V. Murat Tulga gönderdiği teşekkür notunu, davanın sloganı haline gelen “Hakikat asla saklanmaz ve bir yerlerden muhakkak fışkırır” sözüne atıfla noktalıyor:
“Haklılığımızın ispatı ile artık tüm arkadaşlarımızın bir an önce tahliye edilmesi ve sonrasında da iade-i itibarlarının sağlanmasından başka seçenek kalmamıştır...”
AKP’ye karne
Pozitif-negatif fark etmez, her türlü ayrımcılığa karşı olduğumuz hepinizin malumu... Adil olmak adına, “sizden gelenler”i derlerken her hafta mümkün olduğunca farklı isimlerin mesajlarını aktarmaya özen göstereceğiz. Ve fakat bugüne mahsus, geçtiğimiz hafta ismini “Gizem Topuz” diye yanlış yazdığımız “Gizem Tosun”a -gönül almak maksatlı- bir ayrıcalık yapalım.
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olan Gizem, AKP’nin karnesini paylaşmış bizimle:
“Türkçe: 1
(Tek dil demedim, tek din dedim / Milletimin dili tektir / Ne tek dil dedim ne tek din dedim.)
Matematik: 2
(Trabzon’un plakası ne 61, bu kardeşiniz kaçıncı hükümetin başbakanı 61...)
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük : 1
(Kaldırılan Andımız... Gençliğe Hitabe ayet mi sorusu...)
Beden Eğitimi ve Spor: 5
(Uçan tekmeci vekil, gülle misali bilgisayar fırlatma, yumruklar...)
Müzik: 4
(Beraber yürüdük biz bu yollardaaaaa... Aynı yoldan geçmişiz biiiiz...)
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: 1
( AKP’li vekilin Erdoğan için söylediği söz: Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan lider... Edilen onca küfür...)
Yabancı Dil: 1
(Van münitt, vayt sii.)
Rehberlik ve Kariyer Planlama: 1
(RTE: Her üniversite bitiren iş bulacak diye bir kaide yok.)
Fen Bilgisi: 3
(En az üç çocuk, kürtaj yasağı.)
Kırıklardan “AK-PAK” olmaları için ayakkabı kutularıyla çamaşır suyu yollasak mı ne dersiniz?
Ne demişti Karakoç:
Kara çıkar, AK’ı derin eşince...”
Kahır...
Bir şiir de Yahya Akengin’den:
“Adını pazarlıkta satışa çıkarmışlar,
Dur konuşalım bunu, zahmet olmazsa şayet...
Sana ayrıca bir de fatura çıkarmışlar,
Olmamış devletinde, ne insan, ne adalet...”
Terazi taşlaması
Ozan-şair bol, okurlarımız arasında... İşte Salih Altun’dan bir taşlama:
“Din maskeli anahtar cümle kapıya uyar,
Emir verir medyaya verir millete ayar
Polis savcı kimmiş ki, arkanda başvekil var
Yürü benim hırsızım, yürü kim tutar seni,
Tezekten terazinin b..... olur dirhemi...”
“Suçluyum!”
28 Şubat Davası sanığı Alican Türk, son savunmasında suçunu böyle itiraf etti:
“Evet, çalıp çırpmadığım, yolsuzluklar yapmadığım için suçluyum...
Vatanımı satmadığım için suçluyum...
Ülkemi bölmediğim için suçluyum...
İnsanları “bizden - onlardan” diye ayırmadığım için suçluyum...
Siyasetle mahkemeler kurmadığım için suçluyum...
Ve nihayet, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün izinden sapmadan yürümeye özen gösteren ve O’nun askeri olduğunu göğsünü gere gere haykıran biri olduğum için suçluyum...”