Mahkemelere kilitlenen Türkiye ve derin şüpheler...

Başbakan Tayyip Erdoğan ve avanesi her fırsatta çıkıp bol keseden atıyorlar; “Şuralara el attık buralara el attık. Kimsenin giremeyeceği alanlara girdik, şöyle yaptık, böyle yaptık” diye. Bana somut olarak bir tek örnek gösterin. Hangi alanda ne reform yaptılar da toplumun kanayan bir yarasına merhem olabildiler?
Yargı reformundan bahsediyorlar?
Sevsinler böyle reformu!..
Eskiden de, “geciken adalet” ve “yargıda belirli bir zümrenin hakimiyetinden” şikayet ederdik. AKP iktidarında güç el değiştirdi. Hepsi o kadar.
Günlük hayatımızda değişen bir şeyler var mı?
Yok..
Madem reformlarda bu kadar ustalar; cezaevlerindeki bu doluluk oranındaki rekor artış neden?
Şöyle bir zihninizi yoklayın. Yalnızca kamuoyunun yakından bildiği meşhur davaları ve onların tutuklu sanıklarını sıralayın. Bakın bakalım, aradan yıllar geçmesine rağmen bir arpa boyu yol alınabilinen bir tek dava var mı?
Özel yetkili mahkemeleri haftalardır tartışıyoruz. Hükümette her kafadan bir ses çıkıyor. Başbakan’ın dediğini Başbakan Yardımcısı, onun dediğini ise bir başka Bakan yalanlıyor. Medya üzerinden kavga ediliyor, kapalı kapılar ardında bin türlü pazarlık yapılıp bin türlü film, fırıldak çevriliyor.
AKP iktidarının, DGM’lerin yerine AB isteği doğrultusunda kurduğu özel yetkili mahkemeler...
Peşinen söylemeliyim ki; benim bu mahkemelerde görevini hak ve hukuk çerçevesinde yapanlara hiçbir diyeceğim olamaz. Özel yetkili mahkemelere de karşı değilim. Türkiye’nin hem coğrafi hem de siyasi olarak içinde bulunduğu koşulların uzun bir süre daha kritik davalara özel olarak bakması gereken üst düzey mahkemeleri gerekli kılacağı kanısında olanlardanım. Mahkemelerin adına ne denirse densin... Hiç önemi yok. Sıkıntı, Türkiye’yi yönetenlerin siyasi zihniyetleri ile alakalı. Sıkıntı, DGM’leri kapattırıp Leyla Zana gibi bölücüleri serbest bıraktıran, sonra da özel yetkili mahkemeleri kendi elleri ile kurup, onlara veryansın edenlerle alakalı.
Şu zihniyete bir bakın!..
Koskoca Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı ile birlikte kendisini ziyarete gelen Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyelerine diyor ki; “Ben, Başbakan ve Başbakan Yardımcısı iken özel yetkili mahkemeler konusunda hükümeti ikaz etmiştim”.
Fazla değil, iki dakika düşünün.
Siz hiç, Abdullah Gül’ün 2004 yılından bu yana özel yetkili mahkemeler konusunda bir eleştirisini, en azından bir ikazını hatırlıyor musunuz?

***


Hadi deyin ki bana, “Olur mu canım. Bu tür uyarılar önüne geldiği yerde yapılacak uyarılar mı?”
Eyvallah!.. Bunu da kabul ettik.
Bendeniz, Abdullah Gül Başbakan’ken kendisinin baş danışmanlığı görevini yaptım. Kapalı kapılar ardında da böyle bir uyarısına hiç şahit olmadım. Cemil Çiçek de Adalet Bakanı idi. İkili arasında bazı şeylere şahit oldum, bazılarını ise izledim.Yine böyle bir konuyu hatırlamıyorum. Başbakanlık baş danışmanlarının her şeye vakıf olacağı gibi bir kural da yok. Abdullah Gül kabinesinde Çalışma Bakanlığı yapan MHP’li milletvekili Murat Başesgioğlu’na sorduk. ANAP döneminden beri tanıdığım Murat Başesgioğlu özü sözü bir siyasetçidir. Bildiğine, “biliyorum”, bilmediğine “bilmiyorum” der. Konuşmayacaksa da bunu kesin ve kısa olarak size bildirir. Bir Başbakan veya yardımcısının DGM’lerin yerine kurulacak özel yetkili mahkemeler konusunda ikaz veya sıkıntıları olacak, o da Bakanlar Kurulu’na gelmeyecek. Böyle bir şeye imkan var mı?.
Murat Başesgioğlu’na o dönem Abdullah Gül’ün bir uyarısı olup olmadığını sorduk. Aldığımız cevabı aynen yazıyorum:
“Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılıp yerine Özel Yetkili Mahkemeler kurulduğu dönemde kabinede ve Mecliste tartışmasız bir süreç yaşandı. Dönemin Başbakan’ı Abdullah Gül’ün o dönem konuyla ilgili herhangi bir eleştirisi olduğunu hatırlamıyorum. Belki kapı arkalarında 3’lü 5’li görüşmeler olmuş olabilir. Ancak görünürde kimsenin bir eleştirisi olmadı. Tartışma ortamı yaşanmadı.”
Cumhurbaşkanı’nın milleti saf yerine koyduğu bir ortamda bırakın mahkemeleri filan tartışmayı “adalet duygusu ve hislerimiz” ne hale getiriliyor. Farkında mısınız?
Mahkemeler yetmiyormuş gibi TBMM’de şu veya bu sıfatla kurulmuş bir dünya komisyon. Hangi birine gitseniz, bir dünya beyanat alıyorsunuz. Sanırsınız ki, memleketi deterjanla tertemiz edecekler. Dönem sonunda hep birlikte göreceğiz -eğer yetiştirebilirlerse- hazırladıkları raporlar Meclis’in tozlu arşivlerine kaldırılacak.
Mahkemelerden taa Meclis komisyonlarına kadar uzanan derin bir adalet tartışması, şüpheler, dün kahraman olan bugünün hainleri, dünün doğrucuları, bugünün yalancıları, dünün büyük devlet adamları, bugünün.......(burayı da siz doldurun).
Hadi çıkın işin içinden!..
Çıkamayacaksınız.... Çıkartmayacaklar.
Bir iş yalnızca onu gırgıra alıp sulandırılmaz ki. O her zaman ihtiyaç duyduğumuz ve her daim de duyacağımız adalet kavramı işte böyle ustaca sulandırılır.
Sizi adalet, hak hukuk kavgası adına kandırırlar. Rantı paylaşıp “beraber yürüdük biz bu yollarda” yı söylemeye devam ederler.
İşte böyle bir atmosferde 15 Haziran Cuma gününe geldik. Yarın Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde çok önemli bir kanunun görüşülmesi var. Anayasa Mahkemesi, CHP’nin Cumhurbaşkanı’nın görev süresi ile ilgili kanuna yaptığı iptal başvurusunu görüşecek. Mahkeme saat 9.30’da toplanacak. Konu mahkemenin gündeminin 5’nci sırasında.Yarın bir karar çıkar mı çıkmaz mı? Her kafadan bir ses çıkıyor. Daha önce siyasi kulislerde, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi üyeleriyle teker teker görüştü iddiasını” yazmıştım. Şimdi de aynı iddia Tayyip Erdoğan için atıldı. İddia edilir ki;
“Tayyip Erdoğan Anayasa Mahkemesi üyeleriyle teker teker görüşmüş ve ’alacağınız karar memleket için çok hayati önem taşıyor. İyi düşünün taşının’ demiş.”
CHP kulisleri Anayasa Mahkemesi’ne kilitlenmiş durumda. Son yapılan yorumlar:
“Bizim iki konuda başvurumuz vardı. Birincisi; Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin beş yıl olması. İkincisi de; mevcut Cumhurbaşkanları, Gül’de seçime giremez ibaresi vardı buna itiraz etmiştik. Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanının görev süresi 7 yıl diyecek. Abdullah Gül’e seçim yolunu ise ikinci kez açacak . Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararı artık tartışamayız. Bizim başvurumuzu kabul ederse YSK’nın çalışmaya başlaması gerekiyor. Kabul etmediği takdirde yapacak bir şey yok süreç böyle işleyecektir.”
15 Haziran Cuma günü(yarın) başkent Ankara’da var olan sıcaklık, termometre patlatabilir veya tam tersi de; hava birden bire serinleyiverir.
Ne olursa olsun keşke mahkeme konu ve kararları bu kadar tartışılır olmasa.

Yazarın Diğer Yazıları