Mağdurların mukavemet refleksi dikkate alınmalı!
Erzincan Cumhuriyet Savcısının hukuksuzluğa isyan ederek, “Direneceğim” dediğini dünkü yazımda belirtmiş, benim gibi delinin birinin söz konusu durumda direnmesi halindeki tabloda nelerin olabileceğini bugüne bırakmıştım.
Hukukun üstünlüğüne elbette güveniyoruz, ama vesayet altına sokulmak istenen siyasi baskı ile hukukun hiçe sayıldığı ortamda mukavemet refleksi göstermek de insanın yaradılışında değil mi? Hele hele sadece inandığı, onur duyduğu görevi yüzünden haksızca itham edilip yıllarca cezaevinde tutulacağı kanaatine sahip silahlı bir adamın göstereceği tepkinin boyutunu hiç düşündünüz mü?
Yandaş meydanının daha 200 subay alınacak diye Perşembe’nin gelişini işaret ettiği Çarşamba da zaten Kayseri İl Jandarma Komutanı Albay Cemal Temizöz bir yıldır tutuklu. Eskişehir’den sonra Balıkesir ve Konya İl Jandarma komutanları da tutuklu. İki emekli kuvvet komutanının serbest bırakılması karşılığında görevdeki generaller de tutuklu ve ne zaman çıkacakları meçhul. İşte bu psikolojik ortamda oturduğu lojmana ya da görev yaptığı askeri birliğe gelip arama yaparak gözaltına almaya kalkışanlara
karşı intihar etme yerine daha çılgın davranışlar sergilemeye kalkarsa ne olur? Allah göstermesin o sinir harbi esnasında hiç yok yere insanlar zarar görse bunun sorumlusu kim olur?
Bu satırları okuyanlardan bazılarının beni tahrikçilikle suçlayacağını tahmin ediyorum. Ancak halen içeride tutuklu olanlar ve sıranın kendilerine geleceğini düşünenleri iyi tanırım. Onlarla Kuleli Askeri Lisesi ve Kara Harp Okulu’nda gençliğimizin en güzel günlerini geçirdik. Düğün, cenaze ve özel günlerde halen görüştüklerim var. Teğmenliğinden, Albaylığına kadar ayağından postalı çıkarmamış, terörle mücadelede yıllarını dağlarda geçirmiş olan Türk subaylarından isyankarlığın haleti ruhiyesi ile, “İçeri girmektense dağa çıkmayı tercih ederim” sözlerini duyunca iliklerime kadar ürperdiğimi de belirtmiş olayım
Aklıma 1913 yılında yaşanan Balkan bozgunundan sonraki direniş geldi. Edirne Fatihi olarak bilinen Enver bey’in kurduğu müfrezelerin Süleyman Askeri, Kuşçu Başı Eşref gibi idealist subaylar Trakya’yı Bulgar işgalinden kurtarıp, İstanbul Hükümeti’nin çaresizliği ile Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni kurup bağımsızlıklarını ilan edişlerindeki, “Yazılmamış destanı” hatırladım. Dadaloğlu’nun, “Ferman Padişahınsa dağlar bizimdir” koçaklaması eşliğinde intikam alınmakta olan kahraman Türk subaylarını düşündüm. Malta Sürgünlerinin Ermenileri tehcire zorlayan suçlular olduğunu ilan edip, Dersim’de tarihi kıyım ile sürgünün hesabı sorulmalı diye avazı çıktığı kadar bağıran yerli işbirlikçileri düşündüm. Önce mideme kramplar girdi, kafama paslı çiviler çakılıyor, düşmemek için direniyorum.