Madem bu işi yaptınız vebalini de taşıyacaksınız

Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi yolunda mola verdiği Ilıca'da karşılaştığı yaşlı adamın, Çukurova'dan Erzurum'a gittiğini öğrenince sorar:

- Herkes Erzurum'dan Batı'ya doğru çekilirken, sen Erzurum'a neden gidiyorsun?

- Paşam, duydum ki İstanbul'dakiler, bizim Erzurum'u Ermeni'ye verecekmiş. Geldim ki göreyim, kimin toprağını kime veriyorlar…

Paşa etrafındakilere döner ve şöyle der:

- Bu milletle neler yapılmaz ki!

***

2009 yılıydı; Arslan Bulut, bu anekdotu naklederek başlamıştı 'herkes Erivan'a giderken Yeniçağ yazarlarının niye Kars'a gittiğini' anlatmaya.

Tam da bunun içindi işte;

Biz de duymuştuk ki, Ankara'dakiler, Karabağ'ı işgal eden, Doğu Anadolu'da ve Azerbaycan'da yüzlerce, binlerce Türk'ü, insanlık tarihinin görüp görebileceği en hunhar, en psikopatça yöntemlerle katleden ve bundan zevk alan, gurur duyan, bugün bile hâlâ Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarında gözü olan, Kars'ta, Iğdır'da, Van'da, Trabzon'da, Erzincan'da, Ağrı'da, Gümüşhane'de, Rize'de, Muş'ta, Karabağ'dakine benzer bir "fiili durum" yaratmak için fırsat kollayan Ermenistan'la sınırları açacaklarmış…

Demiştik ki, 'Bir görelim bakalım, bunu, hangi cüretle, nasıl yapacaklarmış…'

Özcan Yeniçeri, Sadi Somuncuoğlu, Arslan Bulut, rahmetli Muhiddin Nalbantoğlu, Şuayip Özcan, rahmetli Sami Yavrucuk, İsrafil Kumbasar, Yavuz Selim Demirağ, Cazim Gürbüz, Mustafa Aslan, Remzi Özdemir ve Ahmet Yabuloğlu ile birlikte Ermenistan sınırına kadar gitmiş, "Doğu Kapı"nın önünde şöyle haykırmıştık:

- Türkiye, kapıları açarak işgalci ve yayılmacı Ermenistan Devletini ödüllendiremez! Ermeni işgallerini meşrulaştıramaz! Bölgede kapı sorunu yoktur; işgal sorunu vardır. Sorunu çözmek, ancak, işgalci Ermenistan'ın işgal altında tuttuğu toprakları boşaltmakla mümkün olabilir!

Azerbaycan'ın, o dönemki Kars Başkonsolosu, gözyaşlarıyla karşılamıştı gösterdiğimiz tavrı.

***

Karşılığı mı?

Biliyorsunuz işte, yıllardır devam eden ambargolar, kâh aleni kah örtülü tehditler, saldırılar, baskılar…

Göğsümüzde gururla(!) taşıyabildiğimiz yegane unvan:

Öz vatanımızın, kurucusu ve asli sahibi olduğumuzun devletin paryalığı!

Zira biliyoruz ki, "bu", Türk'ün, Türklüğün, Türkçülüğün bu topraklardaki tarihi, siyasi, sosyal karşılığı!

***

Hilal Kaplan

Erivan'a gitti; Ermenistan parlamentosundaki bütün partilerin, "Türkiye'nin 1915'i soykırım olarak tanımasını ve Karabağ meselesinde Azerbaycan'la Ermenistan'ı kendi haline bırakmasını istediklerini" vurgulayıp, Türkiye'ye "İnkâr politikası dışında herhangi bir olumlu adım atması"nı tavsiye etti.

"İnkâr politikası" dediği, Türkiye'nin (dönemin Osmanlı yönetimi adına aslında) "soykırım iftirasını" reddetmesi. Zira ona göre, "1915'te devletin suç işlediği gün gibi açıktı"!

Alenen, "Ermeni malları üzerine bina edilmiş bir devletimiz var. Bu kadar haramdan 'helali hoş' bir hayat devşirmek imkânsız" diyordu.

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hocalı soykırımını da komuta eden katillerden biri olan dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile "maç keyfisi" yaparken, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan "Azerbaycan topraklarının işgali sona ermeden sınır kapısı açılmayacaktır" diyordu ya, Kaplan, Erdoğan'ın, "Protokollerin tam tersi istikamette konuşarak açılım sürecini tepetaklak ettiğini" öne sürüyor ve bundan da hiç hoşlanmıyordu.

"Azerbaycan yönetimiyle işbirliğimizin sadece 'dost ve kardeş' ülke olmamızdan kaynaklandığı iddiası bana hiç de açıklayıcı ve inandırıcı gelmiyor" diyor ve "tek millet, iki devlet" politikasına itiraz ediyordu.

Karşılığında, "Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçisi Hazar İbrahim"den, üzerinde, "Azerbaycan askerinin sahada verdiği savaşın yanı sıra ülkemizin vatan savaşı döneminde haklı davamızı tüm dünyaya duyurmak için medya alanında da bir savaş verdik. Bu savaşımızda yanımızda durarak, gerçekleri olduğu gibi dünya kamuoyuna ulaştırdığınız için size şükranlarımızı sunar, Türkiye Azerbaycan kardeşliğine desteklerinizden ötürü teşekkür ederiz" yazan bir teşekkür belgesi aldı.

***

PKK'yla yapılan müzakereleri topluma hazmettirmek üzere oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti'nde görev yaptıktan, devlete "katil" hatta "seri katil" deyip, binlerce insanın katili Öcalan'ın "yaşatmayı seçtiğini" savunduktan, "TSK, gerçekten Peygamber Ocağı olsaydı arife günü kan döker miydi?" tivitleri attıktan, asker eşlerine hakaretamiz ifadelerde bulunduktan, o askerlerin canları pahasına dalgalandırmaya çalıştığı Türk bayrağının (HDP'li Demirtaş gibi) "adının değiştirilmesi"ni teklif ettikten sonra, Cumhurbaşkanı'na, sınırda görev yapan askerlerimize yaptığı "moral ziyareti"nde eşlik edenler arasında Kaplan'ın da yer alması "vicdanları" ne kadar yaraladıysa, Azerbaycan devleti, yöneticileri ve temsilcileri bilsin ki, bu "teşekkürname" de o kadar yaraladı!

***

Yanlış anlaşılmasın…

"Niye bize vermediniz de ona verdiniz" diye yapmıyorum bu hatırlatmaları. Amacımız, "teşekkür" almak olsaydı, yağlı ballı iki satıra bakardı; ki bu ülkede, bu en konforlusu, en kolayıydı.

Veryansın TV'den Erdem Atay'ın belirttiği gibi, bugün yenilen kimi hurmalar, yarın Ermeni işgalinden temizlenen Karabağ topraklarına atıfla "Ermeni malları üzerine bina edilmiş bir Azerbaycan var" diye tırmalamaya başlarsa, "Vay efendim bilmiyorduk" olmasın, kimse, bile göre yol açtıklarının vebalinden kaçamasın diye yazıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları