Macron ve Teopolitik strateji
Teopolitik hareketler insanlık tarihiyle yaşıttır. Bu bağlamda Hıristiyanlığın emperyalist bir enstrüman haline gelmesiyle kapitalist sömürü başlamıştır. İncil ile toprak değiş tokuşu sömürü tarihinin somut yüzüdür. Misyonerlik özü itibarıyla bir dini faaliyet değil ekonomik ve askeri bir stratejidir.
1933 yılında SSCB'ye karşı kutsal cephe fikri ortaya atılmıştı. Süreç içinde bu proje yeşil kuşak adını almıştı. Bu stratejiye göre, ABD ve İngiltere aynı dini-kültürel köklere sahiptir. Enerji havzaları ise Orta Doğu'dadır. Sovyet yayılmasını önlemek için bir dini cephe oluşturulmalı ve mücadele ortak cephenin konusu olmalıydı.
1990'lı yıllarda ise radikal siyasal İslam'a karşı ABD'de bir silah olarak "Ilımlı İslam" kavramı ortaya atmıştı. ABD'deki stratejistler, Radikalizmin ve bunun doğal sonucu olan "terörün nedeni Müslümanlar değildir, İslam dinidir. İslam dini yapısal olarak teröre uygun bir din" olduğu ön yargısından hareket ettiler. Bu anlayışa göre, İslam dinini teröre uygun olmaktan çıkarıp modernizme, demokrasiye ve liberalizme uygun hale getirmek için "Ilımlı İslam" ülkeleri oluşturmak gerekiyordu. Bunun için de Büyük Ortadoğu Projesi ortaya atılmıştı. Arap Baharı ve ardından ilan edilen "yüzyılın anlaşması" bu amacın sonucuydu. Amaç İslam'ı ılımlı, uyumlu ve müsait hale getirmekti.
Bütün bunları hatırlatmamızın amacı, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un "İslam dünyanın her yerinde kriz yaşıyor…Fransa'da, cumhuriyetin ortağı olması için İslam'ın yapılandırılması gerekiyor…." sözleridir. Bu amaç için hazırlanan yasa tasarısının 'Fransa'da Bakanlar Kuruluna sunulacağını' ayrıca İslam ile ilgili bilimsel araştırmaların yapılacağı bir enstitünün de kurulacağını Makron açıkladı.
Özelde Fransa genelde Batı, "hayat tarzı" için tehdit olarak gördüğü İslam'a el koymak, Müslümanların inanma biçimlerini değiştirmek ve İslam ülkelerinde sömürülmeye uygun bir inanç inşa etmek için doğrudan Kur'an'a, İslam'ın yapısına ve içeriğine müdahale etmeyi amaçlamaktadırlar. Gelinen aşamada inşa edilmiş bir Avrupa/Fransız/ABD İslam'ından söz etmek mümkün hâle gelmiştir. Müslümanlara dayatılan gerçekte "İslamsız İslam" anlayışıydı.
2017 yılında yayınladığımız "Hedef İslam: İslam'a Yönelik Küresel Stratejiler" adlı çalışmada "İslamsız İslam" yaratmak stratejileri bütün ayrıntılarıyla ortaya konulmuştu. Bu eserde şöyle bir paragraf vardır: "İslam üzerine en fazla mesai sarf eden ve eser üretenlerin hem Hıristiyan hem de Batılı düşünür olması rastlantı olamaz. Onların yaptıkları çalışmalardan bazıları şunlardır: "İnancın Sonu" (Sam Harris), "İslamsız Dünya", "Siyasal İslam'ın İflası" (Graham E. Fuller) "Siyasal İslam'ın Geleceği", "Küreselleşen İslam" (Olıver Roy), "Önlenemez Devrim; Modernizm İslam Coğrafyasını Nasıl Değiştiriyor?" (Emmanuel Todd), "Başkaldıran İslam: Bir Çatışmanın Doğuşu" (Gabrıel Martınez-Gros Lucette Valensı), "Cumhuriyetçi İslam" (Jean-Françoıs Bayart), "İslam'ı Demokratikleştirmek" (Asef Bayat) vb. Bu kitapların başlıkları bile olanın bitenin ne anlama geldiğini vurgular niteliktedir.
Önce bu kitaplarda ortaya atılan tezlere Müslüman düşünürler daha içerikli eserlerle cevap vermeleri gereklidir. Tabii Fuller'in şu tespitini de dikkate alarak: Geride bıraktığımız uzun yüzyıllar boyunca Batılı olmayan dünyanın tarihi büyük oranda resmi olarak Batılılar tarafından yazılmıştır. Genel olarak tarihin nasıl yazılacağını belirleyenler galiplerdir. Müslüman dünyanın bizzat kendisin de bile, Müslüman akademisyenler geçtiğimiz yüzyıl boyunca onlarca yıldır, kendi tarihlerini öğrenmek ve anlamak için Batılı ilim adamlarına bağlı olmuşlardır.
Dün BOP'un eş başkanlığı ya da Dinler Arası Diyalog stratejisinin savunucuları, bugün Macron'un krizde olan İslam'ı "yeniden yapılandırmak" sözlerine tepki göstermesi sorunu çözüyor mu? BAE, Bahreyn, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Sudan gibi İslam ülkelerinin Türkiye'nin değil ABD'in "yüzyılın anlaşması"nın yanında olması birilerine bir şeyler söylemiyor mu?