Lütfen panik yapmayınız
Soruşturmadaki ihlalleri eleştiren gazetecileri “yargıya saygı”ya davet eden yandaş medya, Tolon’un tahliyesinden sonra telaşa kapılarak, yaptığı infaza ortak olmayacak bir hukuku tanımadığını kanıtladı
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon “delil yetersizliği” nedeniyle tahliye edildi. Tolon’un tutuklanmasına neden olan bir belgenin delil niteliği taşımadığı anlaşılmış. Şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir orgeneralini “asılsız bir delille” hapiste tutan ve sağlığını tehlikeye atanlar ne olacak?
Dava tavsayabilir
Bu köşeyi sürekli izleyenler, birçok tutuklunun aynı durumda olduğunu sık sık yazdığımı hatırlayacaklardır. Telefon dinlemeleri, internette milyonların elinde gezen kimi yazılarla, imzasız ihbar mektuplarıyla sanık durumuna düşürülenler için adalet elbet bir gün kendini gösterecektir. Bunun ilk adımı olarak konuların çeşitlendirileceğini ve birbirinden farklı birkaç davaya bölüneceğini tahmin ediyorum.
Sinyalleri verildi
Geçen hafta davayla çok yakından ilgilenen ve kimsenin bilmediklerini yazabilen bazı gazeteciler “Bu dava böyle gitmez, Susurluk için ayrı, Jitem için ayrı, darbe için ayrı davalar açılmalı” diye yazdılar. Mutlaka bir bildikleri vardır. Zaten telefon dinlemeleri ile ilgili son kararların, iddianamenin rötuşlanması talebinin, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun inceleme kararının da mahkemeyi zora sokacağı konuşuluyor. Demek ki önümüzdeki dönemde bazı yeni uygulamalar yapılacak.
* Can Ataklı / Vatan
Engizisyon daha insaflıydı
Ergenekon sürecindeki en önemli olaylardan biri Hurşit Tolon’un tahliye kararıdır. Hurşit Paşa “davada sunulan bilgi, belge, deliller ile ortaya çıkarılan gerçekler karşısında; hakkındaki suç şüphesinin ortadan kalktığı; kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunmadığı için hukuki gerekçelerle” tahliye edildi.
O halde Tolon Paşa neden yattı cezaevinde? Bu olacak şey değildir. 7 ayın hesabını kim soracak?
Tolon Paşa tahliye edildikten sonra atılan başlık şudu: “Tolon’un yurt dışına çıkması yasak”
Bu gazeteciliğe ihanettir. Tahliye edildi yazmaya dilleri varmıyor. Tolon Paşa’nın tahliyesindne sonra bunların televizyonları, “Tolon Paşa nasıl tahliye edilir? Kamuoyunda ciddi şüpheler uyandı” dedi. Çünkü bu zamana kadar Ergenekon sanıklarını kin ve nefretle suçladılar.
Son bir iki yıl içinde nasıl azgınlaştıklarını gördüm. Bunlarda Allah korkusu, peygamber korkusu hiçbirşey yok. Ortaçağ Engizisyon mahkemeleri bile bizim medyamızdan daha insaflıydı.
* Emin Çölaşan / Sözcü
Hesabını kim verecek?
Hurşit Tolon olayı hukuk devleti için yüz karası bir olay.
Savcı Zekeriya Öz’e “Bu delillerle bu kişiye dava açamazsın” dedi mahkeme.
Ceza Hukuku Profesörü Fatih Mahmutoğlu’nun şu değerlendirmesi Tolon olayının sorumluları için bir vicdan yarası olmalı: “Bu karar, mevcut deliller çerçevesinde kişinin neredeyse suç işlemediğine ilişkin, beraat hükmüne yakın, suçsuz olduğuna yakın bir muhteva içermekte.” Durumun ne kadar vahim olduğu ortada. Elinizde delil olmadan bir insanı 7 ay ceaevinde yatırmak hangi hukuk anlayışına sığar? Bu insanın paramparça edilen onuru, insan hakları nasıl onarılacak? Ya beyin tahribatına uğrayarak en yakınlarını bile tanıyamaz hale getirilen Şener Eruygur’a karşı işlenen insanlık suçunun hesabını kim verecek?
* Tufan Türenç / Hürriyet
Arşiv köstebeği mi?
“Mustafa” filmi ile Atatürk’ü, cephede Türk milletine kahramanlıklar yazdıran bir karakter yerine, sigara ve alkol bağımlısı, kadınlara düşkün, yalnız, mutsuz ve kindar bir kişilik olarak yansıttığı gerekçesi ile tepki çeken Can Dündar, bazı çevreler tarafından para kazanma amacıyla Türk milletinin değerlerini kullanmakla suçlanmıştı.
Edinilen bilgilere göre Can Dündar, film çekimleri başlamadan önce Genelkurmay Başkanlığı’ndan, ’sadece filmde kullanılmak üzere askeri arşivleri kullanma izni’ istedi. Son derece titiz bir çalışma sonucunda arşivlerini açan Genelkurmay Başkanlığı ise en az üç ay süren izin sürecini, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını yansıtacak bir çalışma olduğu için kısalttı ve gereken izni Can Dündar’a verdi.
Genelkurmay Başkanlığı’nın arşivlerini sonuna kadar kullanan Dündar, filminde arşiv görüntülerinden tek kare bile kullanmadı. Bunun yerine izin kapsamında olmadığı halde, tanınmış bir bankanın yayınları tarafından çıkarılan Mustafa adlı kitabında, Genelkurmay’ın arşivlerinden aldığı fotoğrafları izinsiz olarak kullandı.
Şimdi Genelkurmay Başkanlığı’nın, kulislerden sızdığı gibi dava açıp açmadığı ve Mustafa kitabından ne kadar para kazandığı merak ediliyor.
* Turktime.com
“1 numara Erdoğan mı” korkusu sardı
Ergenekon’un gizli bir numarası Tayyip Erdoğan mı diye bir kuşku düşüyor insanın içine. Öyle ya, Ergenekon hafiyesi insan avcıları 1 numara için ne demişlerdi? “Türkiye’yi Batı’dan koparıp Doğu’ya bağlayacak olan Avrasyacı bir dış politika istiyor” dememişler miydi?
“İsrail’e haddini bildiren Davos Fatihi” bu kadar şişirmeden sonra “Avrasyacılığın daniskasını da biz yaparız” derse, 1 numara arayanlar sakın şaşırmasın.
Yalçın Akdoğan, Yeni Şafak’ta Yasin Doğan adıyla yazdığı bir yazıda şöyle diyor: “İsrail’in gerilimi tırmandırması halinde, Türkiye’nin bu söylemi devam ettirmesi, birçok bölge ülkesini yeni bir konum geliştirmeye, halkının sesine kulak vermeye zorlayacaktır. Bu durum, ne bu rejimlere yarar, ne de İsrail’e... ”
Obama’nın yardımcısı Joe Biden, Gazze konusunda Mısır’la işbirliği yaparak bölgede sürekli ateşkes sağlamak istediklerini söyledi. Bu gelişmeler yüzünden hükümet yanlısı liberallerimizi de sıkıntı basmış gibi görünüyor.
Hasan Cemal üst üste beş gün, Cengiz Çandar da iki gün bu konuyu yazdılar.
Temel endişeleri de şu: Kabaran bu İsrail ve Yahudi düşmanlığına giderek ABD düşmanlığı da eklenir mi?
Acaba Obama yönetimi Amerikanın etki alanlarındaki bölgelerde kartları yeniden dağıtır mı, Türkiye’nin rolü yeniden yazılır mı?
Tabii böyle bir gelişme yeni yeni oyuncuların sahneye girmesine de yol açabilir.
Aslında yandaş liberallerin esas endişesi de buradan geliyor.
* Odatv.com
Tosuncuklar çalışıyor
Kılıçdaroğlu Başbakan’a “Tosun’u tanıyor musun?” diye sorup duruyordu. Başbakan “Tanımıyorum, manımıyorum, iftira” diyordu. Bir gün sonra bu Tosun, yani Ekrem Tosun, tos vurur gibi gibi bir açıklama yaptı... Dedi ki:
“Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan ile yengesi Sema Erdoğan, Atagold adlı mücevher firmasının yüzde 50 ortağıdır. Ben şirkette onlar adına oy ve imza kullanmaktayım.”
Bilal ve Sema Erdoğan Atagold’a nasıl ortak olmuşlar? Başbakan’ın yakın arkadaşı Cihan Kamer’in eşi Çiğdem Kamer’in kendi hisselerini devretmesiyle... Peki Bilal Erdoğan ve yengesi, bu hisselere kaç para ödemiş? Ödeyip ödemedikleri veya ne kadar ödedikleri belli değil. Bilal ile yengesinin ortaklıkları neden gizli tutulmuş? O da belli değil.
Ama bazı şeyler belli; mesela Başbakan Erdoğan, ilacın veya ekmeğin KDV’sini indirmezken pırlanta ve mücevherin KDV’sini sıfıra indirerek Cihan Kamer’in şirketlerine trilyonlar kazandırmıştı. Bunu bilmeyen yok...
Şimdi bizim dedikoducu milletin çenesini tutun bakalım tutabilirseniz... Diyecekler ki: “Başbakan KDV’yi indirip Cihan Kamer şirketlerine trilyonlar kazandırdı, o da oğlu Bilal’i ortak edip Erdoğan ailesine bu yoldan karşılığını ödüyordu...”
Tosuncuklar çalışıyor. Öyle çalışıyorlar ki... Yaşamını emeğiyle kazanan milletin anası ağlarken... Türkiye’nin yarısı sefalet ücretine talim ederken... Delikanlının kendisi Amerika’da yaşıyor, Türkiye’deki banka hesabına para akıyor. Ak adalet bu olsa gerek...
* Melih Aşık / Milliyet
PANA FİLM AÇIKLADI
Görevlerini yapmışlar
Pana Film’in “Kurtlar Vadisi’nin varlık sebebi suç ve suç örgütlerini dramatize etmektir” denen açıklamasında “Dizinin yayına başladığı günden bugüne, Türkiye’de çok sayıda çete deşifre edilmiş ve kanun karşısına çıkarılmıştır” ifadesi kullanıldı. Bugüne kadar dizinin gündemle pişti olmasını senaristlerinin analiz yeteneği ve öngörüsüne bağlayan Pana Film, yukarıdaki cümlelerinin “Biz gösterdik, onlar yakaladı” gibi de anlaşılabileceğinin farkında mı?
Devamındaki “Türkiye’de hukuk ve hukukun üstünlüğü ise bir dizinin “işi” değil, devletin kurumlarının işidir. Darbe şartları hazırlamanın hükmü kanunda açık şekilde yazmaktadır. Bu şartları hazırlayanlar, “darbe heveslileri”, er ya da geç hukuk karşısına çıkacaktır” satırları da eklenince açıklamadan “deşifre etmek bizim işimiz, cezalarını vermek sizin işiniz” anlamı çıkmıyor mu?
MİNİ YORUM
Müslüman azınlık ne demek?
Yahudi şair Roni Margulies, Sabah’tan Ecevit Kılıç’a verdiği röportajda, “Türkiye, 1923’ten beri azınlıklara ne yapacağını bilememiştir. Tabii gayrimüslim azınlıklara. Müslüman azınlıkları ise asimile etme yoluna gitmiştir.” demiş. Kılıç, Margulies’i “bilirkişi” kabul etmiş olmalı ki, “peki şu nasıl, bu nasıl” diye kendisinden yasalarımızla ilgili bilgiler almaya devam etmiş. Keşke “soru” sormayı tercih etseydi. En azından “müslüman azınlık”la kimlerin, hangi amaçla kast edildiğini öğrenmiş olurduk. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde böyle bir statü yok. Azınlık tanımı, Lozan’a uygun olarak gayri müslim vatandaşları yani Yahudi, Rum ve Ermenileri kapsıyor.