Lübnan; Hariri ve Suudi Arabistan gerçeğini aşabilir mi?
Lübnan Başbakanı Saad Hariri, 3 Kasım'da Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da beklenilmeyen istifa kararını açıkladıktan iki hafta sonra ülkesine döndü. Bilindiği gibi Veliaht Prens Selman, 2 Kasım'da Suudi Arabistan'da kraliyet ailesinin birçok üst düzey mensubunu, aralarında Bin Velid Talal gibi tanınmış işadamlarının bulunduğu eski bakanlar ve bazı medya patronlarını gözaltına alırken eşzamanlı Lübnan Başbakanı Saad Hariri'yi Riyad'a çağırması ve istifaya zorlandığı yönündeki spekülasyonlar Lübnan başta olmak üzere dünyada çeşitli yorumlara yol açmıştır.
Her ne kadar Hariri Riyad'da kaldığı süre içerisinde çok kısıtlı olsa da yaptığı mülakatlarda ve daha sonraki görüşmelerinde Suudi Arabistan krallığında tutsak olmadığını ve rehin tutulmadığını ifade etmiş olsa da 3 Kasım'da Riyad Havaalanında normal protokol uygulanmadan karşılanması kafaları karıştıran ilk nedenlerin başında yer almıştır.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Hariri'nin Suudi Arabistan'da Amerikan özel güvenlik şirketi Black Water tarafından tutulduğunu ifade eden bir tweet atması ve daha sonra da bu mesajı silmesi düşündürücüdür. Batılı ülkelerde Lübnan'ın Hariri ve Suudi Arabistan gerçeğiyle nasıl baş edebileceği sorgulanırken Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel yaptığı açıklamada; "Hariri'nin istifasının Riyad Yönetiminin baskısı altında cereyan ettiğini ve bölgenin istikrarı konusunda çok kaygılı olduklarını, bundan dolayı tüm tarafların gerginliğini düşürmeye çalışıyoruz" dedi.
Riyad Yönetimi bu açıklamaya ilişkin Berlin Büyükelçisini geri çağırdı ve Gabriel'in açıklamasıyla ilgili protesto notası verildi.
Yine Batılı medyadan alınan bilgilere göre Fransa'nın Riyad Büyükelçisi'nin Hariri ile bir araya geldiğinde tek başına görüşme fırsatını elde edememesi de kontrolün Riyad'ın elinde olduğu görüşlerinin devamına sebep olmuştur. Ayrıca Fransa'dan üst düzey bir diplomat Reuters Ajansı'na yaptığı açıklamada; "Lübnan o kadar sarsıldı ki Hariri'nin buraya gelmesi krizin en iyi nasıl aşılabileceğini konuşmak açısından önemlidir." dedi.
Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 9 Kasım'da Suudi Arabistan'a yaptığı sürpriz ziyareti sırasında başlattığı diplomatik girişimler sonucunda Hariri ve ailesinin Riyad'dan çıkmalarını sağlayabilmiştir.
Lübnanlıların meraklı ve endişeli bekleyişleri devam ederken Hariri 18 Kasım'da Fransa'ya uçabildi. Ancak çocuklarından ikisinin Suudi Arabistan'da kalması hareket özgürlüğünün halen kısıtlı olduğuna dair iddialara yol açmıştır. Sabahın erken saatlerinde Fransa'ya geçen Hariri ile eşinin Paris'teki konukevlerine varışı Lübnan televizyonu tarafından canlı olarak yayınlandı.
Lübnan'da 80'li yıllardan beri 20 yıla yakın devam eden iç savaşın sona ermesi Lübnan'daki dinsel ve mezhepsel yönden farklı gruplar arasında 1989'da imzalanan Taif Anlaşmasıyla mümkün olabilmiştir.
Böylece Lübnan'da diğer gruplar gibi İran'ın desteklediği Şii grubuna mensup Hizbullah ile koalisyon kuran Saad Hariri'nin aynı zamanda Esat ile yakın temas içinde olması Riyad Yönetimini rahatsız etmiştir.
Hariri'nin resmi olarak istifa etmesi ve Hizbullah'a karşı sert bir muhalefet başlatması da bekleniyor. Hariri ile Cumhurbaşkanı Mişel Avn birçok konuda farklı düşünse de yaşanan son gelişmelerde Hariri'ye sahip çıkmıştır. Hariri'nin Lübnan'ın bağımsızlık gününde Beyrut'a dönmesi çok anlamlıdır.
Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın talebi üzerine istifasını askıya alan Hariri öne sürdüğü bazı şartlar dahilinde istifasını geri çekeceğini kamuoyuna açıklamıştır. Şartlarının ise Taif Antlaşması'nın korunması, kendine güven ilkesinin uygulanması ve Arap ülkeleriyle olan ilişkilere zarar verilmemesi olduğu öne sürülmektedir.
Sonuç itibariyle Hariri'nin siyasi etkinliği kısmen düşse de bundan sonra atacağı adımlar kritik olacaktır. Lübnan istikrar ve egemenlik ortamında mı kalacak yoksa Suriye'de olduğu gibi bölgesel savaş meydanına mı dönecek? Bunları Hariri'nin atacağı adımlar belirleyici olacaktır.