Lozan'sız Ayasofya olur mu?
"Sıra Ruhban Okulu'nda…"
"86 yıllık ara dönem…"
"Lozan, yaptırım gücünü kaybetti…"
Birer birer dökülüyorlar; gururla!
A, be akılsızlar -bütün bunları belli bir akıl ve mantık düzeyine sahip olarak yazıyorlarsa, yapılan akılsızlık değil ihanettir zira-;
Velev ki, kendini darı ambarında sanan aç tavuklar misali söylediğiniz gibi…
Velev ki, hezimet saydığınız "Lozan" hükmünü kaybetti…
Ne olacak sanıyorsunuz?
Musul'u, Kerkük'ü, 12 Ada'yı , Girit'i, Kırım'ı ve Batı Trakya'yı Türkiye'ye mi verecekler?
Yok, tersine bir de üzerine Karaağaç'ı alacaklar; malum Lozan'da "savaş tazminatı" olarak vermişti burayı Yunanistan Türkiye'ye!
Lozan'la kaldırılan kapitülasyonları "güncelleyerek" vermeye devam edeceğiz.
Patrikhane'ye siyasi statü vereceğiz; "Eyüp Kaymakamlığı"na bağlı olmaktan filan kurtulacak, fiilen ilan ettiği ekümenikliğini "resmi"leştirecek. Koşa koşa Ruhban Okulu'nu açacak.
Lozan hükümsüzleşiyorsa, Sevr hükümran olur herhalde;
Anadolu'nun doğusunda bir "Kürdistan" ve bir "Ermenistan" devleti inşa ve ihya edeceğiz!
Boğazları, Türk üyesi olmayan bir komisyona havale edeceğiz.
Ege'nin bir bölümüyle, Midye-Büyükçekmece hattının batısını komple Yunanistan'a terk edeceğiz.
Kayseri-Sivas'ın kuzeyine kadar Fransa'ya…
Afyon'dan Kayseri'ye uzanan hattın güneyini İtalya'ya…
Ordudaki asker sayısını düşüreceğiz; ağır silah ve uçakları tasfiye edeceğiz, hele deniz kuvvetlerinin kökünü kazıyacağız…
Bunu mu istiyorsunuz?
***
Teslimiyetçiliği, müstemlekeliği bir genetik miras olarak benimseyenler için bunların hiçbiri sorun değil diyelim ki;
Ya İstanbul?
Lozan'ı imzalayıp Sevr'i hükümsüzleştirememiş bir Osmanlı/Türkiye'nin İstanbul'a sahip olması düşünülemeyeceğine göre…
İstanbul'u teslim edip de Ayasofya'nın "cami olarak" ibadete açık kalabileceğine mi inanıyorsunuz!?
SORU-YORUM
Tarihi bir zafermiş de, Türkiye emperyalistlere karşı "egemenliğini" ilan etmiş de, karara imza atanlar ve onlara bu cesareti veren iktidar tarihe geçmiş de, hepsi birer "kahraman"mış da…
Sanırsın Üçüncü Cihan Harbi'nin muzaffer komutanları!
İktidar yanlılarının geçtiğimiz Cuma gününden bu yana yazıp, konuştuklarının zorunlu kıldığı bir soru var:
Kiminle savaştınız?
Öyle ya;
Ayasofya, kimin elindeydi de kimden aldınız?
"Siz" kimsiniz ve bu "zafer"i kime karşı kazandınız?
"Düşman" kim?
"Esas"ı illa ki başka da, "usul"en, teknik olarak Türk yargısının aldığı bir kararın, Türk yargısı tarafından bozulmasından başka bir şey olmayan bu "fiil"i bir "yeniden fetih" gibi, bir "Kurtuluş(!) Savaşı" gibi konumlandırmak da ne ola?
Bir de tabii bu ulu orta ifadeler Türkiye'nin Ayasofya'nın ibadete açılması kararına kadar "egemen olmadığı" anlamına gelmiyor mu aynı zamanda; kimin esareti altındaydık(altındaydınız) acaba?
Zulmünüz artsın…
İnsan illa "ölüme tahliye" edilince mi "makbul" sayılır o güne kadar ki tedavi talepleri; o gün mü "hak" verilir, "haklı" görülür ancak?
İlla "kanser" mi olması gerekli insanın o rutubet dolu dört duvarın arasında, illa "kalp krizi" mi geçirmeli? Beyin kanaması mı? Felç mi?
"Sağlık"ın gasp edilemeyecek, Anayasal koruma altındaki bir hak ve devlet açısından da vatandaşına karşı bir "sorumluluk" sayılabilmesi için ne derece trajik olmalı teşhisin ismi?
Duyarsız olduğunuz çok daha büyük acılar olduğu için mi "sinek vızıltısı" muamelesi gördü Murat Ağırel'in dişleri; "devlet"in kendine emanet olan birinin saçının telinden dahi mesul olması gerekmez mi?
***
Dişlerinde yaşadığı problemden dolayı hanidir ağrılar içinde kıvrandığını artık sağır sultanın bildiği Murat Ağırel, tedavisi için hastaneye sevk edildi;
Günler, gecelerce ızdırap çektikten sonra…
Talepleri günler, haftalarca duymazdan gelindikten sonra…
Cerrahi müdahale gerektiren bir sağlık sorunu, bunca zaman, hiçbir işe yaramayan ağrı kesicilerle geçiştirildikten sonra…
Celal Ülgen'in tanımıyla "ağzında cam kırıkları varmış"çasına zor konuşur hale getirildikten sonra…
***
"Madem ki, hastaneye sevki mümkündü, neden bu kadar zaman beklediniz" diye sormuyorum artık.
Her kim/kimler ise bu "zulmün" müsebbibi, ona;
"Madem ki, hastaneye sevki mümkündü ve bunu yapmadınız; demek ki, göz göre göre acı çekmesini istediniz, hukuku daha nasıl acıtıcı bir sopaya dönüştürürüm ona çalıştınız" diyebiliyorum sadece.
Hatta belki, kıvranmasını keyifle izlediniz bile; zevkten dört köşe…
Zulmünüz artsın ki, tez zamanda zeval bulun; biz de görelim şu dünya gözüyle.