Lozan'ın gizli maddeleri ve Abdullah Gül
“AKP ve Fethullah Gülen Cemaatini Bitirme Plânı” olarak takdim edilen varak pâre ile ilgili bir soru üzerine Cumhurbaşkanı sayın Gül, “Hiçbir şey gizli kalmaz” dediler ya, inanınız aklımıza ne zamanın ABD Dışişleri Bakanı Powell’la yaptıkları gizli anlaşma geldi, ne sayın Erdoğan’ın Büyükanıt’la Dolmabahçe Sarayı’nda vardıkları “gizli mutabakat!”
Dedik ki,“Mâdem öyle, n’olur Lozan Andlaşması üzerinde Demokles’in kılıcı gibi gidip gelen şu ‘Gizli Protokoller’ meselesini bir açıklığa kavuşturun. Kavuşturun da, millet bir rahat etsin!”
Çünkü birkaç gün önce Mehmet Şevket Eygi Millî Gazete’deki köşesinde yine Lozan’ın gizli maddelerinden bahsetti. Ki sayın Eygi bunu zaman zaman yapıyor, 2006 Ocak’ında da, “Lozan’ın Gizli Protokollarının mimarı Osmanlı Devletinin son Başhahamı Hayim Naum efendidir. (..) İngiltere devlet arşivlerindeki belgeler, aradan yetmiş beş sene geçtikten sonra tarihçilerin, araştırıcıların tedkiklerine açılır. Fakat, Hilafetin kaldırılması, yeni Türkiye ile ilgili birtakım belgelerin, Türk resmî makamlarının istekleri üzerine bir müddet daha gizli ve saklı tutulması istenmiştir ve İngiltere bu isteği kabul etmiştir. Acaba ‘Belgesi şu anda elimizde olmayan’ Lozan’ın gizli protokolları da bu açılması istenmeyen evrak içinde midir?” diye yazan da sayın Eygi idi. “Lozan Zafer mi Hezimet mi”nin müellifi Kadir Mısırlıoğlu da tv 5’te Türkiye’deki her türlü olumsuzluğun müsebbibi olarak Lozan’daki ‘gizli maddeleri’ göstermişti.
Özetle denen şu: “Lozan’da İngiltere’nin dayatması ile TBMM hükümeti Hilafeti kaldırdı! Laikliği dayatan da Lozan’dır.” Bu satırların yazarı, “Hiçbir şey gizli kalmaz” diyen Cumhurbaşkanı’ndan Lozan’ın bu “gizli” yönünün açıklığa kavuşturulmasını istemektedir. Bir gün nasıl olsa bu açıklanacak o gün niye bugün olmasın?
Varsa şayet, o “gizli maddelerde”ne yazarsa yazsın, ben müstevlilerden temizlediğim, gönderinde bayrağımı dalgalandırdığım, kendi paramı basıp, minarelerimi yükselttiğim ve bütün mazlum ve esir milletlere örnek olduğunu bildiğim ve gördüğüm Türkiye Cumhuriyeti ile gurur duymaya ve onu kurup yaşatanlara dua etmeye yine devam eder ve şöyle derim:“- Demek ki o gün öyle davranmak gerekiyormuş!” Bugün bunca imkânlar içerisinde kastedilen o “gizli maddelerden” çok daha vahiminin altına açıkça imza atanları gördükten sonra kimse de beni ayıplayamaz...
Neymiş, Türkiye İngilizlere söz verdiği için hilafeti kaldırmış... Milli Mücadele esnasında İstanbul’dan, “Anadolu’dakiler haindir” fetvaları çıkmıyor muydu? Buna rağmen Milli Mücadele’yi zaferle noktalayan TBMM, 18 Kasım 1922’de Abdülmecid Efendi’yi Halife seçerken, imzasını, “Halife-i Müslimin ve Hadimül Haremeyn” diye atması şartını getirmemiş miydi? Abdülmecid Efendi imzasını padişahmış gibi, “Abdülmecid bin Abdülaziz Han” olarak atmaya, Cuma selamlığına Fatih’in kıyafetleri ile çıkmaya, İslâm âlemi için hazırladığı beyannameye “İstanbul” yerine, “Dar’ül Hilafe” yazmaya yeltenmemiş miydi?
İngiliz’inden Fransız’ına, Yunan’ından İtalyan’ına kadar onca müstevliyi yenen TBMM’nin yetkilerini kendi seçtiği halifeyle paylaşacağına kim inanır?
Hele o yetkileri toptan devralmaya kalkışan birinin varlığına tahammül edeceğini düşünmek akıl kârı mı?
Laikliğin Lozan dayatması olduğu ise bir tuhaf. Lozan 1923’ün 24 Temmuz’unda imzalandı ve 23 Ağustos 1923’te de Meclis tarafından onaylandı. Laikliğin kabulü ise bu tarihten tam 14 yıl sonra 1937 yılında değil mi?
Lozan’ın altında Yunanistan, İtalya, Romanya, Bulgaristan, Belçika, Fransa ve Rusya’nın da imzaları yok mu? Onları susturan kim? Sayın Cumhurbaşkanı.. Halkı devletinden soğutmak ve zaferin mimarlarından koparmak için iki de bir gündeme getirilen şu “Lozan’ın gizli maddeleri” fitnesinden bizi kurtarın lütfen..
Ne çıkarsa râzıyız..