Lozan'da verdiklerini alma zamanının geldiğini düşünen Batı emperyalizmi
İŞBİRLİKÇİLER
İllhami’nin yeniden basılan ünlü kitabının adı: “Kurtuluş Savaşı’nda İşbirlikçiler”
*
Sevgili İlhami birdenbire yıllar ötesinden çıkagelip de ’Merhaba’ deyince dayanamadım...
Peki, neden çıkagelmişti İlhami?..
Çünkü bugün Kurtuluş Savaşı’ndakilerden beter işbirlikçiler ortalığı sarmış bulunuyorlar...
*
’Mütareke Aydınları’ belki de işbirlikçilikte ’mazur’ idiler...
O dönemde ortalığı öylesine bir umutsuzluk sarmıştı ki işgalciyle anlaşmaktan gayrı bir çıkar yolu düşünmek çoğu kişiye delilik gibi görünüyordu...
İşte bugünkü Irak’ın hali...
Zavallı halk bir gazetecinin işgalciye ayakkabısını fırlatmasıyla teselli bulup oyalanıyor...
Dünya egemeni düşman, ülkenin başkenti İstanbul’u 1920’de işgal etmiş... Çaresizlik her yanı sarmış...
Anadolu’da direnişe geçenleri çılgın sayarak karşısına çıkmak, işbirlikçilik sayılsa da, bağışlanır bir yanını bulmak olanağı yok mu?..
Ya bugün?..
Bugünkü işbirlikçi ’Mütareke Aydını’ndan beter...
İlhami’nin kitabına “Sunuş”u yazan Dr. Sipahi Çataltepe söze şöyle başlıyor: “İlhami Soysal’ın ’İşbirlikçiler’ adlı bu kitabının yeniden yayımlanmasının önemli sebeplerinden birisi, işbirlikçi denilen kişilerin son 15-20 yıl içerisinde çok mesafe almalarıdır. Bunların, kurdukları sivil toplum kuruluşları ile, özellikle vakıflar, dernekler, özel üniversiteler ve medya kuruluşları ile toplumda etkili olmaya başlamış bulunmalarıdır.”
*
Kısaca vurgularsak Lozan’da Lord Curzon, İsmet Paşa’ya ne demişti: Sana verdiklerimi şimdi cebime koyuyorum, bunların hepsini sırası geldikçe birer birer çıkaracağım...
Batı emperyalizmi, Lozan’da verdiklerini geri almak için zamanlamanın geldiğini düşünüyor...
Doğaldır ki işbirlikçiler dün olduğu gibi bugün de varlar... Önümüzdeki günlerde daha da artıp güçlenecekler... Eylemlerini yürütecekler...
Çünkü dışardan her biçimde (maddi-manevi) destekleniyorlar...
Temel sorun onlar değildir, Türkiye’de bağımsız-laik cumhuriyeti savunup koruyabilecek olan ulusal güçlerin bilinçsizliğidir...
Önce kendi içimizde bu bilinçsizliği aşarak birleşmenin ve güçlenmenin gerçekleşmesini sağlamak gerek...
Kimbilir, belki de İlhami bu amaçla uyarı için çıkageldi, kitabıyla hepimize merhaba diyor...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet
“Mütareke Aydını”nın günümüzdeki takipçileri, sivil toplum kuruluşları, vakıflar, dernekler, özel üniversiteler ve medyayı sömürgeleştirme aygıtı olarak kullanıyor
++++++
Birinciye, altında Bush resmi olan ayakkabı
Yarışmada 1. 2. ve 3. halis deriden altında Bush resmi olan bir ayakkabı..
3 adet mansiyona halis deriden altında Bush resmi olan birer terlik..
Sergilenen eserler açık artırmayla satılarak geliri Irak’ta sakat kalan çocuklara gönderilecektir..
Sergi açılışı için eğer hala sağ ve serbest olursa Muntazır El Zeydi’yi davet etmek için elimizden geleni yapacağız..
* Leman
++++++
Ticaret dahisi
Ey Ermeni kardeşlerim! Her ne ki elimizden, dilimizden, baltamızdan sâdır olmuş ise...
Başbakan Erdoğan görüşlerini açıklamış:
“Gazetecinin en önemli gücü dilidir, düşüncesidir. Yani onunla, Bush’u köşeye sıkıştırsaydı... Ayakkabı atma eğilimini ben asla doğru bulmuyorum...”
Ben de doğru bulmuyorum! O kadar ayakkabım yok çünkü...
Haftada 7 çift Başbakan’a... En az bir o kadar, eski Dışişleri Bakanı’na... 5’er çift Bahçeli’ye ve Baykal’a... 20 çift teröristlere “Kardeşlerimiz” diyen DTP’lilere ... 30 çift yolsuzluk yapanlara, hırsızlara, talancılara... 40 çift devleti babasının çiftliği zanneden bakanlara, bürokratlara... En az bunların toplamı kadar da iktidar yağcısı yobaz- liboş takımı yazar bozuntularına...
Nerede bu ayakkabı bolluğu?
Hoş ayakkabı fırlatmıyoruz da “maliyet”i düşürebiliyor muyuz?
Bir yazı yaz adam dayasın 100 bin YTL’lik davayı... “Gak” desen 10 bin YTL, “Guk” desen 20 bin YTL... İşin ilginci cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gazeteciler için en çok dava açan kişi, “Gazetecinin en önemli gücü dilidir, düşüncesidir” diyen Başbakan’ın ta kendisi!
Bugüne kadar kendisini “diliyle, düşüncesiyle köşeye sıkıştıran” herkese basmış davayı...
Dün oturup saydım altı yılda açtığı davaların sayısı 120’ye yaklaşmış... 90’ına yakını gazetecilere, karikatüristlere, yazarlara açılmış! Başbakan’ın “tazminat terörü”ne uğramamış gazeteciye, “gazeteci” denmiyor bu ülkede!
* * *
Haydi bizler neyse genciz... Çalışır, kazanır öderiz o paraları. Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Kılıç Ali’nin gazeteci oğlu Altemur Kılıç ne yapsın?
Tutmuş beş yıl önce yazdığı bir yazıda “pervasız kabadayı” demiş! Sen misin diyen? Başbakan, yapışmış yakasına... Doksanına merdiven dayamış gazeteci büyüğümüz, Başbakan’a faiziyle birlikte tam 20 bin YTL ödeyecekmiş... Tabii bulursa!
Bizim Başbakan bir “ticaret dahisi...” “Gazetecilerin ayakkabı atma eğilimini doğru bulmuyorum” demesi bunun kanıtı...
Her gün başına 100 ayakkabı fırlatılsa, bunları korumalarına toplattırıp satsa kaç para eder? Gazeteci, dilini ve fikrini konuşturacak ki Başbakan açsın tazminat davasını, kapsın paracıkları, sürsün
sefasını...
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
YENİ ‘EN ÖNEMLİ MESELEMİZ’:
Teğet nedir?
Melih Aşık, Başkakan’ın mecliste verdiği geometri dersinden sonra kendisini arayan, Muharrem İnce’nin, ki fizik öğretmenidir, tarifine yer verdi: “Teğet geçmek geometride bir çizginin tek bir noktaya değmesidir, zarar söz konusu değildir. Günlük hayatta da teğet geçmek zaten değmeden geçmek anlamında kullanılır...” Bekir Coşkun, “Sol elimizin işaret ve baş parmağını birleştirdiğimizde oluşan daire”yi baz alrak çeşitli teğet modelleri geliştirdi. Sağ elimizin işaret parmağını bu daireye bir noktadan temas ettirirsek ‘teğet’... Sağ elimizin işaret parmağının bir ucu, sol elimizdeki dairenin öbür tarafından gözükürse; ‘delip geçen teğet’... Bir de teğetin son halini anlatmış. Onu hiç aktarmayayım, siz vatandaşın haline bakıp anlaytın artık...
++++++
Rektör atamasını Yeni Şafak mı yapıyor?
İstanbul Üniversitesi’nde rektör adayları seçiliyor. Prof. Dr. Ali Akyüz 483 oyla birinci, Prof. Dr. Yunus Söylet 467 oyla ikinci.
AKP yandaşı Yeni Şafak Yunus Söylet’e yarım sayfadan fazla yer ayırıyor. “Söylet’ten eski ittifaka karşı başarılı mücadele” başlığı ile bayram havası. Söylet’in resmi ve seçimle ilgili sözlerini aklıyor.
Yeni Şafak’ın öve öve bitiremediği Yunus Söylet, Abdulah Gül’ün YÖK’e atadığı üyelerden biri. Bir ara AKP’den milletvekili, hatta Sağlık Bakanı olacağı söylentileri yayılıyordu. Tayyip Erdoğan’a o kadar yakın.
Yeni Şafak yeni rektörü şimdiden ilan ediyor gibi. Birinci seçilen Ali Akyüz’ü görmezlikten gelmek, onların meşrebine uygun. “Söylet bizden biri” mantığı
* Yalçın Doğan / Hürriyet
++++++
Mahkemeye ne gerek var
“Bir sanığa mahkemenin şeriatçı, savcının Ergenekoncu diye yaklaştığı ilginç bir ülkede”ymişiz. Mehmet Altan öyle diyor.
Mahkemenin savcının iddialarını mutlak doğru sayması mı gerekiyor? O zaman mahkemelere ne gerek var? Savcılar iddianamelerinin sonuna hükmü de iliştiriversin.
Altan’ın yazısı bakın bana neler çağrıştırdı:
Bir sanığa milletin ‘kahraman’, savcının terörist diye yaklaştığı..
Bir sanığa ’Cenaze İşleri’nin fukara, savcının ‘kasa’ diye yaklaştığı...
Bir sanığa mahkemenin ‘bebek katili’, başbakanın ‘sayın’ diye yaklaştığı...
Bir sanığa yasaların müeebbet, bakanların afla yaklaştığı...
İlginç bir ülkede yaşıyoruz...
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Erdoğan, “Bu ülkede siyasetçi çocuğu olmak çileydi, onu ortadan kaldırdık” demiş.
Dahası... Siyasetçi çocuğu olmayı piyangodan büyük ikramiye kazanmaya benzettiler...
* Haldun Ertem
++++++
MİNİ YORUM
Sükût ikrardan gelir
Canan Arıtman’ın Cumhurbaşkanı’na etnik köken hatırlatması yapmasını ayıplayanlar için Mir Dengir Fırat’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nı ‘şıllık’ olarak tanımlaması o kadar da ayıp değil galiba...
Mustafa Mutlu, Gökçek’in “bir ‘İ’ yüzünden” Emin Çölaşan’a yüzbinlerce YTL tazminat ödettiğini hatırlatarak sormuş: “Partisinin eski kurmayı Mir’den de hesap soracak mı? Yoksa duymamazlıktan mı gelecek?” Herhalde Gökçek de sükûtun ikrardan geldiğini biliyordur!
* Selcan TAŞÇI