Lozan Cumhuriyet'in tapusudur
Son günlerdeki siyasi demeçleri dinledikçe, "neden Japonlar çocuklarına konuşmadan önce dinlemeyi öğretiyor?" sorusunun cevabını verdim; "Boş konuşmasın, yanlış söz söylemesin, cehaletini ilim diye takdim etmesin" endişesiyle bu yolu seçmişler. Ne yazık ki insanların cehaletlerini ilim diye takdim ettikleri disiplinlerin başında tarih geliyor.
Tarih, okumak ve derinleşmek ister. Tarihi olayları kendi şartlarında değerlendirmek kolay iş değildir. Bu sebeple çok dikkatli bir çalışmayı ve sabırla arşiv dokümanları üzerinde araştırmayı elzem kılar.
Tek hedef: Vatanın kurtulması
TV'de bir program izliyordum. Konuşmacı Birinci Meclis çatısı altındaki 2. grubun temel çizgilerini sayarken hem de isimlerini vererek; bu değerli, onurlu insanların manda taraftarı olduklarını, Millî Mücadeleye bu yüzden karşı tavır aldıklarını söylüyordu. İşin aslı ise 2. grubun endişesi M. Kemal'in Meclis Başkanı ve Başkomutan olarak sahip olduğu yetkilerle diktatörlüğe yönelebileceğiydi. Halbuki M. Kemal Paşa'nın tek hedefi vardı: Vatanın kurtulması. Aslında ihtilafın 2. gruba göre kaynağı; Saltanat ve hilafetti. Kemal Paşa: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyor ve bu inancından asla taviz vermiyordu.
TV'deki konuşmacının Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey ile Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey'in Millî Mücadeleye karşı oldukları yalanını sorumsuzca ifade etmesinden elem duydum. Bu grubun başı olan Başbakan Rauf Orbay ise M. Kemal Paşa ile Samsun'a beraber çıkmıştı. Erzurum yolculuğunda Havza'ya yaklaşırken Paşa, Rauf Bey'e "Rauf, Millî Mücadele başarıya ulaştıktan sonra Saltanatı kaldırsak ne dersin?" deyince cevap çok açık ve kısa olmuştu; "Paşam ben, nimetleriyle var olduğum insanlara hıyanet etmem". Eğer Ş. Süreyya Aydemir'in "Tek Adam" kitabını dikkatle okursanız o günlerin her türlü unvanından istifa etmiş Kemal Paşa'sının yaşadığı ruh buhranlarında Rauf Bey'in bir kaya gibi O'nun yanında olduğunu görürsünüz. Ne yazık ki iş bu kadarla bitmiyor. "Lozan hezimet mi, zafer mi?" başlığıyla akıl almaz iddialar öne sürülüyor.
Türkiye bir örtülü savaş halinde
Çok şükür bu memlekette bu şuursuzluğu aşmış değerli ilim adamları, araştırmacılar ve onların eserleri vardır. 1683 II. Viyana Kuşatması mağlubiyetinden sonra uluslararası sözleşmelerde galibiyet aldığımız tek belge Lozan'dır. 1699 Karlofça Barışı'yla başlayan gerileyişimiz Çatalca'ya kadar dayanır. Hristiyan dünyası ve panslavist halklar Türklüğü yok etmek için üstümüze gelmiştir. Bu asırlarda milletimiz her türlü ihanete uğrayarak savaşmıştır. Romanyalı diplomat G. Djuvara'nın yazdığı "Türkiye'nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje" kitabında yer alanlar teker teker uygulamaya konulmak istenmiştir. Sevr bu anlayışın zirvedeki başarısıdır. Ancak M. Kemal'in önderliğinde ayağa kalkan milletimizin verdiği Kurtuluş Savaşı'yla bu zirve parçalanmış, onun yerine Aziz Atatürk'ün tarifiyle; "Türk ulusu aleyhine yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın çöküşünü bildiren belge Lozan Barış Antlaşması" olmuştur. Lozan ile uğraşmak nafile bir gayrettir. Lozan'da yapılması mümkün olan yapılmıştır. Şu anda bir darbe teşebbüsünü bastırmış olan TSK, Suriye'de açıkça ABD ile çatışma halindedir. Yurt içindeki bazı kişi ve çevrelerin bu darbe teşebbüsünü bahane ederek TSK'ya kesintisiz bir biçimde saldırdığını görüyoruz. Şu anda Türkiye terör örgütleri ve bunları oynatan güçlerle tam bir örtülü savaş halindedir. Türkiye'nin bütünlüğe, birliğe, milli düzeyde kesinlikle uzlaşmaya ihtiyacı var. Bunun yolu Cumhuriyet'e ve O'nun değerlerine sahip çıkmaktır. Ama ne görüyoruz? Cumhuriyeti kuranlar başta Atatürk ve Cumhuriyetin dayandığı temel prensipler ve felsefe yıpratılmak isteniyor. Bu tavırları ülkemizin hayrına görmek ve değerlendirmek mümkün değildir. Atatürk'le ilgili vicdansız sözler yayılıyor. Ordu hakkında uydurulmuş şerefsiz yalanlar her gün yenileniyor. Nankörlük hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Hele devlet adamlarının, devlet yetkililerinin nankörlüğü onları ebediyen siyah çerçeveler içinde kalmaya mahkum edecektir.
Türkiye öylesine ağır iç ve dış politika şartlarında bulunuyor ki bütün siyasi kadrolara düşen ülkenin yürek yakan sorunlarını görüp çare üretmektir. Dağ gibi sorunlar çözüm beklerken Yunanlar Ege Denizi'ndeki adalarımızı teker teker alırken bu yok oluşu sadece seyredenlerin Cumhuriyetin var oluş belgesi olan Lozan'la kavgalarını anlamak ve izah etmek mümkün değildir.