Lice’de gerçekten ne olmuş olabilir

Son günlerde 20 sene önce Lice’ye PKK tarafından yapılan baskın ve bu baskın sırasında şehit edilen rahmetli Tuğgeneral Bahtiyar Aydın tekrar tartışılıyor. 20 senelik zaman aşımının bitimine bir gün kala savcı iki subayı, aralarında B. Aydın’ın da bulunduğu 16 kişiyi öldürmekle suçladı. Tartışmanın gerekçesi savcılık tarafından ileri sürülen bir iddia. Basında çıkan haberlere göre savcılık Lice’nin PKK tarafından basılmadığını, olayın bir kurgu olduğunu, amacın ise Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın katledilmesi olduğunu iddia ediyor. İddianameye göre artık hayatta olmayan Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve o zaman üsteğmen olan Tünay Yanardağ, bu olayları planlamış ve çıkan kaos içinde Bahtiyar Aydın Paşa’yı öldürmüşlerdir.
Savcılık iddianamesine göre 11 saat süren çatışmada, şehit olan Tuğg. Aydın dışında sadece bir polisin yaralanması, hiç bir PKK’lının vurulmaması şaşırtıcı görülmüş. İddianameye göre Üsteğmen T. Yanardağ, arası bozuk olduğu için kurmay olmasını engelleyeceğini düşündüğü Tuğg. Aydın’ı şehit etmiş. Dönemin ilçe kaymakamı Mustafa Ünlüsoy, olayların olduğu gün ve sonraki iki gün hükümet binasından çıkmadığını söylüyor. İlçe Emniyet Müdürü Hasan Yarbaşar ise hiç PKK’lı görmediğini, gören olduğunu da duymadığını söylüyor.
Öte yandan anılan tarihte Asayiş Bölge Komutan Yardımcısı ve tümgeneral olan İlker Başbuğ yaptığı açıklamada 22 Ekim 1993 günü Korgeneral Hasan Kundakçı ile Şenyayla bölgesinde devam eden büyük çaplı operasyonu yerinde görmek üzere o bölgeye gittiklerini, Şenyayla bölgesinden Muş’a geldiklerinde, Tuğg. Bahtiyar Aydın’ın vurulduğunu öğrendiklerini ve bunun üzerine birlikte aynı helikopter ile Lice’ye intikal ettiklerini açıklamıştır. Başbuğ, helikopterin yoğun ateş nedeniyle komando bölüğünün bulunduğu yere inemediğini, bunun üzerine, ateş altında iç güvenlik taburunun bulunduğu bölgeye güçlükle indiğini ifade etmiştir. Helikopterden inen Asayiş Bölge Komutanı Korg. Kundakçı ve yardımcısı İlker Başbuğ beraberinde bulunan subaylar ile, ateş altında sıçrayarak en yakındaki mevzilere girmişlerdir.
E. Korg. Hasan Kundakçı da anılarında hadiseyi kapsamlı bir şekilde anlatmaktadır. Korg. Kundakçı, 1984’den itibaren PKK’ya karşı ön cephede savaşmış deneyimli bir özel harpçidir. Bir üsteğmen ve bir albayla birlikte bölgede hiç PKK’lı olmamasına rağmen sanki bir çatışma varmış gibi yapıp Korg. Kundakçı’yı mı kandıracaklardır? Bu hayatın akışına ters. Savcının Korg. Kundakçı’nın şahitliğine başvurup vurmadığını bilmiyorum. Anlaşılan Başbuğ’un şahitliğine de başvurulmamış. Ancak iddianamede PKK’nın “Biz o gün o bölgede çatışmadık” şeklindeki açıklaması, davanın açılmasında kullanılan kanıtlardan birisi.
Güneydoğu Anadolu’da 1984’ten bugüne gelişen olayları yakından inceleyen bir akademisyen olarak Lice iddianamesi ilgimi çekti. Kendi kendime şu soruyu sordum: “Bir üsteğmen, nasıl olur da aralarında bir korgeneral, bir tümgeneral ve onlarca subayın olduğu bir heyeti, yüzlerce subayı aldatır. Kurmay olma yolunda engel gördüğü bir generali, generalin aile dostu olan (Bahtiyar Aydın’ın muhterem eşinin ifadesi) Eşref Hatipoğlu’nu kendisine yardım etmeye ikna ederek, nasıl Kanas tüfek ile şehit eder? Kendisine bu konuda kim yardımcı olmayı kabul eder? Üstelik yüzlerce askeri, binlerce mermi yakarak karşılarında kimse olmadan 11 saat çatışmaya ikna eder. Bütün bunlar nasıl gizli tutulur? Bölgeye inen Hasan Kundakçı ve İlker Başbuğ’un da bu çatışmalara katılmasını/kanmasını sağlar? Hatta onları da ateş altına alır.” Bu soruları artırmak mümkündür. Ben bu soruların cevabını bulamadım. Belki siz bulmuşsunuzdur. Anlayan var ise benimle de paylaşır ise sevinirim.

Not: Dünkü yazımda sehven Atatürk’ün ilk kez 23 Nisan 1923’te Cumhurbaşkanı seçildiği yazılmıştır. Doğrusu 29 Ekim 1923 olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları