Liberaller Davos'u neden onayladılar?
Başbakan Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanına karşı Davos’ta takındığı tavır çok tartışıldı, daha uzun bir süre de tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor. Kimisi bu tavrın “danışıklı dövüş” , kimisi ani bir heyecan kabarmasının, kimisi de dik bir duruşun sonucu olduğunu iddia ediyor. Rivayet muhtelif.
Peres’e karşı gösterilen bu tepki, gerçekte Türkiye’yi temsil görevini üzerine almış her yöneticinin göstermesi gereken asgari tavırdır. Rutin bir duruştur. Abartılıp, köpürtülmesinin hem mantığı hem de ülkeye sağlayacağı fazla bir yarar yoktur. Ayrıca Sayın Başbakan’ın tavrıyla ilgili olarak işin bir de tutarlı olmayan diğer yanı vardır. Sözgelimi Başbakan’ın Irak’taki “çuval vakasında”, AB’nin, Barzani’nin ve Rumların ulusal gururu rencide eden onca dayatma ve söylemleri karşısında suskun kalmışken İsrail’e karşı olan tavrı temelde çelişiyor. Ancak bu ayrı bir husustur. Bizim üzerinde duracağımız husus, işin bu yanı değildir.
Onay gerekçeleri!
Biz, Erdoğan-Peres tartışmasında Başbakan’ın tavrını tasvip edenlerin bu davranışı onaylama gerekçelerine dikkat çekmek istiyoruz: Türkiye’nin çıkarını, Türk milletin onurunu ve Türkiye devletinin varlığını her şeyin üstünde tutanların Başbakanın tavrını onaylaması normaldir. Sonuçta Peres’e karşı ezik olmayan, suskun kalmayan bir tavır ortaya konulmuştur. Gereken cevap da verilmiştir. Bu bağlamda da milliyetçiler ya da ulusalcıların bu duruşu ihtiyatlı bir biçimde onaylamaları normaldir.
Diğer yandan Ümmet-i Muhammed’in Başbakan’ın tavrını tasvip etmesinden daha doğal bir şey olamaz. Çünkü Gazze’de din kardeşlerinin topla, bombayla ve tankla yerle bir edilmesine dindarların karşı çıkması ve buna tepkili olması oldukça normal bir husustur. Hatta İsrail’in varlığının dahi şeytani bir vaka olduğuna inanan radikal unsurlardan “El Kaide”, “Humeyni”, “Hizbullah” ve “Hamas” çizgisinde olanların da bu tavrı alkışlaması fevkalade normaldir. İnsanlığı samimi olarak önceleyen ve insani değerlere saygılı kimselerin de mahallenin kabadayısı kimliğindeki Peres’e karşı olan tavrı doğru bulması da mümkündür.
Bir zamanlar gerilla eğitimi ya da savaşmak için Filistin’e giden romantik/ütopik dünya devrimcilerinin de bu tavrı alkışlaması anlamlı bulunabilir. Doğrusu saydığımız bütün bu kesimlerin
her birinin tavrını açıklayan bir gerekçeden söz edilebilir.
Sizi gidi tutarsızlar sizi!
Ancak öyle bir kesim vardır ki, bunlar bir zamanlar Irak’ın, “demokrasi ve özgürlük” palavrası altında işgal edilmesini ve yıkılmasını alkışlamışlardı. Gürcistan ve Ukrayna’da ABD yanlısı renkli Soros devrimlerini küreselleşmenin zaferi olarak ilan etmişlerdi. Doğrusu bu liberal/neoliberal/ödlek/dönek/yumuşak/cıvık/küreselci, teslimiyetçi ve evrenselci olan kesimin başbakanın tavrını hangi gerekçeyle alkışladıkları pek anlaşılamamıştır. Hatta vicdani retçiler, zorunlu askerliğe hayır diyenler, sınırlar kalksın diye yırtınanlar, her yerde olan nükleer santrallerin Türkiye’de kurulmasına karşı kampanya düzenleyenler de Başbakan’ın Peres’e karşı tavrını onayladılar. Bu kesimin kimliksizliği, cinsiyetsizliği ve milliyetsizliği biliniyor da militer tavırları alkışlama gerekçesi pek bilinmiyordu. Doğrusu biz bu kesimin tavrını “savaşma seviş!” sloganlarıyla pek bağdaştıramadık. Bağdaştırabilenler varsa açıklasınlar da anlayalım...