Kurtuluş Savaşı sürüyor
Türkiye’yi yöneten her hükümet Cumhuriyetçi olmak ve Atatürk’ü içine sindirmek zorundadır. Tıpkı ABD’yi yönetenlerin Kurucu Babalar’ın kurduğu Cumhuriyet’e ve niteliklerine karşı olamayacakları gibi.
Bu ülkede, şeyhlerinin dışkılarını misk-amber yerine koklayanlar, kirli çoraplarını yıkayıp suyunu ilaç yerine içenler, ki bunlar Atatürk’ü, yapıtını, cumhuriyetini, geçmişini ve geleceğini, yedi göbek sülalesini hallaç pamuğu gibi atarlar, ama bir türlü doymazlar. Doymasınlar! Kimse Atatürk’ü sevmek zorunda değil. İddia edildiği gibi Atatürk’ü sevmemenin bir cezası da yok. Ancak, bir hukuk ülkesinde köyün delisine de küfretseniz onun bir cezası vardır, olmalıdır.
Kurtuluş Savaşı’na devam
Atatürk’ü sevmeyenler, özellikle de İslamcılar ve soldan sınıfta kalıp belge alanlar, Atatürk’ün devlet kurma irade ve çabalarını hoş karşıladıklarını beyan ettikten sonra, “İyi de, Takrir-i Sükûn Kanunu var, Dersim Harekâtı kırımları var, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmaları var!” derler; mağrur ve kibirli bir gülümsemeyle yüzünüze bakarlar. Baksınlar!
Bu türden müntakim zevata verilecek tek bir cevap vardır. İster kabul ederler, ister etmezler, paşa gönülleri bilir: Takrir-i Sükûn Kanunu, Dersim Harekâtı, Kürt isyanlarının bastırılması, söz konusu iki siyasal partinin kapatılması Kurtuluş Savaşı’na dahildir. Kurtuluş Savaşı, Lozan Antlaşması’yla, Cumhuriyet’in ilanıyla sona ermemiştir. Cumhuriyet devrimleri de Kurtuluş Savaşı’na dahildir.
Vatanı kurtarıp, yeni devleti kurup, ortamı gülistana çevirip, ülke saltanatçılara, halifecilere, mürtecilere, işbirlikçilere ve bölücülere mi teslim edilecekti? Aslına bakarsanız, geri vitesçi iktidarlara karşın Kurtuluş Savaşı hâlâ devam etmektedir ve kazanılıncaya kadar mutlaka devam etmelidir.
“Bir Türk kadınının Atatürkçü olmaması bir yana onun yeminli düşmanı olması, işbu kadının zihinsel ve ruhsal bakımdan engelli olduğunun kanıtıdır.”
Zihinsel engelli kadınlar
Erkeklerin Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve devrimci olmamalarını anlamak mümkündür. Olabilir! Ancak bir Türk kadınının Atatürkçü olmaması bir yana onun yeminli düşmanı olması, işbu kadının zihinsel ve ruhsal bakımdan engelli olduğunun kanıtıdır. Atatürk düşmanı kadınlar hakkında yazmayı zaman israfı sayarım. Doktorlar böyleleri için “Ne yerse yesin, serbest!” derler.
Biz buradan işin özüne gelelim: İktidara gelmemek koşuluyla, her türlü fitne ve fesadın ifade özgürlüğü çorbasından içmesine engel olunamaz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten her hükümet Cumhuriyetçi olmak ve Atatürk’ü benimsemek ve içine sindirmek zorundadır. Tıpkı ABD’yi yöneten Başkanlık hükümetlerinin Kurucu Babalar’ın kurduğu Cumhuriyet’e ve onun niteliklerine karşı olamayacakları gibi. Kurucu Babalar yapısı değişmeyen bir Cumhuriyet kurmuştur. Bizimkilere sorarsanız değişmeyen yapı statükodur, antidemokratiktir. Bizim eski ve yeni mürteciler Anayasa’da değişmez maddelerin bulunmasını demokrasiye aykırı bulurlar. Hangi demokrasiye? Cumhuriyetsiz ve demokrasisiz bir demokrasiye(!). Yeryüzünde, Türkiye dışında, böylesine müstehcen ve pornografik bir demokrasi yoktur. Kurtuluş Savaşı devam ediyor. Bu büyük savaşın cephede ve cephe gerisinde kadınlara çok büyük gereksinimi var.
* Özdemir İnce / Hürriyet
+++
Apo, “Silahlı
mücadelenin
miadı dolmuştur” diyen Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’i fırçalamış.
Demek ki
Osman’ın
miadı doldu!
* Fahrettin Fidan
+++
Kurban kesip, fakir fukaraya dağıtana ne mutlu...
Komşulara hava atmak için kurban kesip, o kurbanı kendi buzdolabına istifleyenlerin ise, rüyasına angus girsin inşallah!
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Peki bu ilanlara kaç para ödendi!
Tamamı AKP destekçisi olan gazetelerde yer alan tam sayfa kocaman bir ilan!
Türkiye’de hiç böylesi görülmemişti. Aynen size iletiyorum: “Süleymaniye’de Bayram Sabahı.
Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı restorasyon çalışması yapılan Süleymaniye Camii, bayram sabahı Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımlarıyla ibadete açılıyor.
Tarih yeniden canlanıyor. Bayramınız kutlu olsun.”
Tarih, Tayyip’in namazıyla canlanacak! Peki bu tam sayfa ilanları kim, kimler vermiş?
Altındaki isimlere bakalım: İlki Güryapı İnşaat. Restorasyonu yapan firma olsa gerek. İkincisi ise bir devlet kuruluşu: “T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü.”
Bir devlet kuruluşu ile özel firma, yani işi verenle işi alan, “Tayyip’in nerede bayram namazı kılacağını” paralı ilanlarla duyurmaktan çekinmiyorlar. “Din-ticaret-siyaset” olayının somut örneği karşımızda.
Peki bu ilanlara kaç para ödendi? Bu din ticaretine kim, kaç para harcayarak ortak oldu? Bu ilanların çok büyük miktarlara ulaşan parasını şirket mi, doğrudan Başbakan’a bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü mü ödedi? İlanlar niçin sadece yandaş-yalaka gazetelere verildi? Bana nasıl olsa yanıt vermezler de!.. Bu konunun muhalefet partileri tarafından Meclis gündemine önergelerle taşınması gerekir. Allah, paralı ilanlarla namaza duran Tayyip’in dualarını kabul etsin. Amiiin!
* Emin Çölaşan / Sözcü
+++
Erdoğan’ın fedaisi Kara Polat
Elimde patlamış mısır falan,
kuruldum koltuğa...
Bitmek tükenmek bilmeyen reklam işkencesinin arasına sıkışmış bir yerli fragman, “tak” diye çıktı karşıma.
Filmin adı: “Kurtlar Vadisi Filistin” .
Bizim Polat Alemdar, bu kez “Mavi Marmara” gemisine yönelik İsrail baskınının intikamını almak üzere “Ver elini İsrail” demiş.
***
Fragman önümden hızla akıp giderken...
Birden ağzımdan, “Tayyip Erdoğan’ın fedaisi Kara Polat” cümlesi çıktı.
Polat Alemdar ve adamları...
İsrail şehirlerini birbirine kattıkça, bombaları patlatıp silahları konuşturdukça ve hepsinden önemlisi İsrail yetkililerine “savaşın da bir adabı olduğuna” dair nutuklar çektikçe...
Şu sahneyi hayal ettim:
Filmin en başında Başbakan Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’de gizlice kabul ettiği Polat Alemdar ve adamlarına görevi veriyor. Diyor ki:
“Senin görevin Polat, Mavi Marmara’nın intikamını almaktır... Yakalanırsan seni tanımıyoruz, anlaştık mı?”
Seyretmediğim için bilmiyorum:
Eğer film böyle bir sahneyle başlamıyorsa büyük bir eksiklik duygusuyla dolu olacağım.
Çünkü...
Bu film, biraz da “Polat Alemdar olgusu” nu, “Apo’yu teslim alıp getirmek amacıyla yola çıkan mert, delikanlı, yiğit milliyetçi Türk genci” bağlamından çıkarıp, “Yeni Türkiye’nin düşmanlarının düşmanı olan yiğit muhafazakâr demokrat Türk genci” bağlamına oturtuyor.
Bu durumu...
Tayyip Erdoğan’ın, “Beni Putin’e benzetmeyin kardeşim... İlle de benzetecekseniz Fatih Sultan Mehmet’e benzetin” şeklindeki çıkışıyla da örtüştürürsek...
“Tayyip Erdoğan’ın Fedaisi Kara Polat” çağrışımının ne denli isabetli kaçacağı biraz daha belirginlik kazanmış olur.
* Ahmet Hakan / Hürriyet
+++
Kini olanın dini...
Dinimizin bir ayrım ve nefret aracı olarak kullanılmadığı zamanları pek nadir görüyoruz.
Ömer T. İnançer “Biz birbirimizi sevmedikçe iman etmiş olmayız” diyor. Bunu kendisinin değil Hz. Peygamber’in söylediğini belirtiyor.
Güncel saplantılarımızın din adına bizi nasıl dinden uzaklaştırdığını hatırlatıyor... İnançer, bayramın içerdiği yücelik ve neşeyi hak etmediğimizi düşünüyor. Neden mi? İşte cevabı: “Bu bayramda o ’Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız’hadisinden vazgeçtim, şu hadisi tefekkür etmenizi niyaz ediyorum. Efendimiz saadetle buyuruyorlar: Kini olanın dini olmaz!”
Bayramınız kutlu olsun...
* Güngör Mengi / Vatan
+++
Tokun açın halinden anlamadığı nasıl da belli
Dar gelirlim, emekli memurum, işçim, gecekondu garibanım, köylüm, az ücretli memurum, dul ve yetimim... kurban eti bedavadır, yemeyen enayidir diyerek kırmızı ete yüklenme.
Hele çiğ et yeme. Yedin mi; toxoplasmosis adlı parazit vücuduna giriyor(muş), merkezi sinir sistemine yerleşiyor ve şizofreninin ortaya çıkmasına neden oluyor(muş).
Gelelim Kurban Bayramı süresince emeklilerin, memurumun, asgari ücretle çalışanımın, işçimin, dar gelirli insanlarımın, işsizimin sabah, öğle, akşam nasıl besleneceklerine...
Fazla çikolata ve tatlı, öğle akşam aşırı et tüketirsen başına gelecekleri unutma: Mide yanması, bağırsak bozuklukları... Daha sonraları kalp ve damar rahatsızlıklarından kurtulamazsın!
İşçim, memurum, işçi memur emeklilerim, işsizim, dul ve yetimlerim, köylüm, gecekonduda yaşayan kardeşlerim, dar gelirlim:
İşsizliğin bir numaralı sorun olduğu.. enflasyonun gündem sıralamasında hâlâ baş sıralarda yerini koruduğu.. açlık sınırında olanların yirmi milyona yaklaştığı Türkiyemizde...
...kısacası gazetelerde yayımlanan yukarıdaki listedeki ağır hamur tatlıları, şeker, aşırı yağlı, çok tuzlu, kalori açısından yoğun yiyeceklerin vs’nin cazibesine kapılarak...
-Satın alma olasılığını bir yana bıraktık-
İkram da olsa; sen sen ol, sakın ha, yeme!
Hiç değilse elindeki tek malzemeyi, sağlığını koru.
Karnı tok olan, zaten açın halinden anlamayanların yönettiği bu ülkede!
* Cüneyt Arcayürek / Cumhuriyet
+++
MİNİ YORUM
“Bir şey” olma şerefine erişmişler...
Hillary Clinton, “Dört kadın gazeteciyle The View programının benzerine katıldığım Türkiye ziyaretimden bir şey hatırlıyorum...” deyince Milliyet basmış başlığı: “4 kadını unutmadı”.
Hani Bay Clinton olsa Aysun Kayacı’yı görüyordur diyeceğim de, sanırsın Bayan Clinton her gece rüyalarında Müjde Ar’la, Çiğdem Anad’la, Pınar Kür’le başbaşa... ABD’linin hafızasında “bir şey” olarak kalmış olmakla övünen kompleksli medyam benim, vah sana!