Kurtuluş Savaşı bir ekonomik bağımsızlık savaşıdır
Kurtuluş Savaşı yalnızca Türkiye’nin bağımsızlık savaşı ile sınırlı bir savaş değildir... Ekonomik anlamda da bir bağımsızlık savaşıdır. Zira Kurtuluş Savaşı öncesi, ekonomik olarak da Osmanlı İmparatorluğu bir mali kriz içindeydi... Ekonomik sorunlar siyasi sorunlar kadar ağırlaşmıştı.
1838 Baltalimanı Anlaşması ve Düyun-u Umumiye, tam bir sömürü düzeni kurdu. Mevcut olan ekonomik ve mali krizi hızlandırdı.
1) 1838 Baltalimanı Anlaşması:
Kapitülasyonlar son dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun aleyhine gelişmeye başladı. Baltalimanı Anlaşması ise, dış müdahalenin yolunu genişletti.
Osmanlı İmparatorluğu 1838 yılında İngiltere ile Baltalimanı Ticaret Anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır isyanını bastırmak için, İngilizlerden istenen desteğin bir bedelidir.
Anlaşma ile İngilizlere ticari ve ekonomik alanda birçok imtiyaz verildi.
Özet olarak...
Osmanlı’da tarım ürünleri ve diğer bazı ürünler üstündeki tekel sistemi kaldırıldı.
İngiliz vatandaşlarının aynen Osmanlı vatandaşları gibi iç ticaret yapmaları karar altına alındı. Aynı şekilde dış ticarette de Osmanlı ürünlerini ihraç etme hakkına sahip oldular.
Transit resmi kaldırıldı.
İthalatta İngiliz malları için bir defa gümrük ödendikten sonra mallar alıcı tarafından nereye götürülürse götürülsün, bir daha gümrük ödenmeyecekti. Böylece İngiltere vatandaşları Osmanlı Devleti sınırları içinde ticaret yaparken, Osmanlı vatandaşlarından bile daha az vergi ödeyeceklerdi.
1838-1841 yıllarında buna benzer anlaşmalar Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz’le de imzalandı. Bu serbest ticaret anlaşmaları Osmanlı İmparatorluğu’nu açık pazara çevirdi. Geleneksel iç üretim, özellikle İngiliz malları ile rekabet edemedi. Silindi. Devasa dış açıklar ortaya çıktı. Mali çöküntü hızlandı. 1854 yılında Kırım Savaşı ile borçlanmaya başlayan İmparatorluk, 1874 yılında dış borçlarını ödeyemedi. Moratoryum ilan etti. Bu sorun Düyun-u Umumiye’ye giden yol oldu.
2) Düyun-u Umumiye...
Düyun-u Umumiye İdaresi, genel borçların idaresi anlamına gelir. Yabancı hükümetlerin alacaklarını tahsil etmeleri için onlara verilen vergi toplama imtiyazı olarak oraya çıkmıştır.
Vergi salmak ve vergi toplamak bir ülkenin hükümranlık hakkıdır. Eğer bir ülkenin vergisini başka ülkelere ait organizasyonlar topluyorsa, bu iç işlerine karışmaktan daha ağır bir müdahaledir.
Düyun-u Umumiye İdaresi, 1881-1928 yılları arasında II. Abdülhamit döneminde kuruldu. Devlet adına vergileri tahsil etmek bir yana Düyun-u Umumiye kurulduğu yıldan itibaren, Osmanlı Devleti’nin ekonomik yaşamı üzerinde etkili bir rol oynadı.
Düyun-u Umumiye’ye giden yol, Osmanlı Devleti’nin dış borçlanmasıyla ortaya çıktı. İmparatorluk ilk dış borçlanmayı Kırım Savaşı sırasında, savaşı finanse etmek için yaptı... Savaş sonrası da maalesef dış borçlanma devam etti. Osmanlı İmparatorluğu dış borçları açıkları kapamak için aldığından verimsiz kullanmış oldu.
Sonuçta 1874’te mali iflasın eşiğine gelindi. Çıkarılan kararname ile Osmanlı Devleti vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıkladı. Buna rağmen söz konusu taksiti de ödeyemedi.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı Bankası ile Galata Bankerleri’nden iç borç aldı. Almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı.
Hiç bir borç ödemesini yapamayan Osmanlı Devleti, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti. Alacaklılarla masaya oturan yaşlı imparatorluk, 1879’da damga, alkollü içki, balık avı, tuz ve tütünden alınan vergi gelirlerini 10 yıl boyunca iç borçlar karşılığı olarak alacaklılara bıraktı. Ancak alacaklı Avrupa devletleri buna tepki gösterdi ve 1881’de damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergilerin tüm geliri iç ve dış borçlara ayrıldı. Bu vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi de yeni kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi’ne verildi.
Bu kurum kurulduktan sonra da Osmanlı Devleti mali sıkıntılar nedeniyle dış borç almak zorunda kaldı. Lozan Antlaşması ile Osmanlı Devleti’ni yarı sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi sona erdirildi. Sadece borçların alacaklılara paylaştırılması görevini sürdürmeye devam etti. Bu borçlar, Osmanlı Devleti çöktükten sonra, Osmanlı topraklarında kurulan devletler arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü Türkiye’ye verilmiştir. Türkiye Düyun-u Umumiye’ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 1954’te ödedi.
Düyun-u Umumiye, ekonomide tutsaklığın bir göstergesidir.
İşte Kurtuluş Savaşı ve Atatürk, bu tablodan bağımsız bir ekonomiye geçişin de sembolüdür.