“Kürtçü” feodalizme karşı Kardelen Elif olabilmeliyiz
Haziran 2010 tarihi itibarıyla en önemli sorunu Türkiye’nin, etnik kimliğe dayalı bölücülük hareketleridir. Cumhuriyeti yıkıp yerine “İslam Kürt Cumhuriyetini Kurmak” amacıyla 1925’te Türkiye Cumhuriyeti Devletine isyan eden hainler, bugünlerde “kahraman” addedilip anılmaktadır. Bir büyük kentin sokaklarının duvarlarına, onun “şerrüt” kokan surat afişleri asılmaktadır... Bir anlamda 1925’te yapılan kalkışmanın tekrarı için ortam hazırlanmaktadır...
* Etnik bölücüler ne istiyor? Amaçları nedir? Bu soruların net cevabının ortaya konulması gerekir. Artık açıkça ifade edilen ve Türkiye Cumhuriyetinden istenenler şunlardır; 1- Anayasanın teklif edilmesi dahi yasak olan ilk üç maddesinin değiştirilmesi, 2-Devletin kurucu unsuru olarak “iki millet” varlığının ifadesi ve buna uygun bir devlet yapısı, 3- Etnik kökene göre ana dilde eğitim, 4- Bölgesel özerklik veya otonomi...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu istekleri kabul edecek mi? Etnik kimliklere göre devlet yapılanması isteğini esas alan ayrışmayı benimseyecek mi? Bütün mesele budur...
Dini istismar ettiler
Anadolu’da, ta Osmanlıdan beri başlayıp bugün bile devam eden “Kürtçülük” hareketlerinin bir özetini verirsek birçok insanın aklını başına getirebilir.
Osmanlı Devleti; Batılı emperyalistlerin, Osmanlının bünyesindeki etnik kimlikleri kaşıyarak, ayrıştırarak yıktıkları bir imparatorluktur. Önce “hasta adam” olarak ilan ettiler sonra parçaladılar, geriye kalan son vatan parçası Anadolu’yu işgal ettiler... Osmanlıyı parçalayıp paylaşmak yetmedi; çok zor şartlarda ve imkânsızlıklarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu hazmedememişti emperyal güçler... Genç cumhuriyet de tehdit altındaydı... Henüz ilk yıllarıydı; emperyalistler yine etnik ayrıştırma kozunu kullandılar; “şeriatı getirmek, dini korumak” için halkın inançları istismar edildi, cumhuriyet ve onun kurucu felsefesi “din düşmanı” gösterilerek cahil vatandaşlar kışkırtılmış, yeni isyanlar başlatılmıştı Anadolu’da... Cumhuriyeti kuran kadrolar, Osmanlının etnik ayrışmadan dolayı yıkıldığını biliyorlardı ve bunun için de Cumhuriyete yönelik bölücü “Kürtçü” faaliyetleri yakından izliyorlardı.
Kurucu unsur olmak için mi
Bu isyanları kimler ve nerede çıkartmıştır? Burada sorulacak bir soru vardır; Anadolu’da bu isyanlar olurken bu feodal güçlerin amaçları milli devleti ve cumhuriyeti mi korumak ve kurmaktı? Bu “Kürtçü” hareketlerin amaçları Osmanlıyı birlikte kurtarmak mıydı, Türkiye Cumhuriyeti Devletini birlikte kurmak mıydı? Bu soruların cevabı aşağıdaki “Kürtçü” isyanlar listesinde saklıdır!
1- Babanzade Abdurrahman Paşa isyanı (1806- Musul); 2- Babanzade Ahmet Paşa isyanı (1812 - Musul); 3- Zaza isyanı (1820); 4- Yezidi isyanı (1830- Hakkari); 5- Şerefhan isyanı (1831- Bitlis); 6- Bedirhan isyanı (1835- Botan); 7- Garzan isyanı (1839- Diyarbakır); 8- Ubeydullah İsyanı (1881- Hakkari); 9- Bedirhan Osman Paşa ve kardeşi Hüseyin Paşa isyanı (1872-Mardin-Cizre); 10- Bedirhan Emin Ali isyanı (1889- Erzincan); 11- Bedirhaniler ve Halil Rema isyanı (1912-Mardin); 12- Şeyh Selim Şehabettin ve Ali isyanı (1912- Bitlis); 13- Koçgiri isyanı (1920- Koşgiri); 14- Nasturi isyanı (1924- Hakkâri); 15- Jilyan isyanı (1926- Siirt); 16- Şeyh Sait isyanı (1925- Bingöl-Muş-Diyarbakır); 17- Seyit Taha ve Seyit Abdullah isyanı (1925-Şemdinli); 18- Reşkotan ve Reman isyanı (1925- Diyarbakır); 19- Eruhlu Yakup Ağa ve oğulları (1926-Pervani); 20- Güyan isyanı (1926-Siirt); 21- Haco isyanı (1926- Nusaybin); 22- I. Ağrı isyanı (1926); 23- Koçuşağı isyanı (1926- Silvan); 24- Hakkâri-Beytüşşebab isyanı (1926); 25- Mutki isyanı (1927- Bitlis); 26- II. Ağrı isyanı; 27- Biçar harekâtı (1927- Silvan); 28- Zilanlı Resul Ağa isyanı (1929- Eruh); 29- Zeylan isyanı (1930- Van); 30- Tutaklı Ali Can isyanı (1930- Tutak-Bulanık-Hınıs); 31- Oramar isyanı (1930- Van); 32-III. Ağrı harekâtı (1930); 33- Buban aşireti isyanı (1934- Bitlis); 34- Abdurrahman isyanı (1935-Siirt); 35- Abdulkuddüs isyanı (1935-Siirt); 36- Sason isyanı (1935-Siirt); 37- Dersim isyanı (1937-Tunceli); 38- PKK terörü (1984-...).
Soru: Bu isyanlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletine “kurucu unsur” olmak için mi yapıldı?
Hegemonya savaşı
Genç cumhuriyet, toplumdaki ayrıcalıklı sınıfları ortadan kaldırmak istiyordu. Bu gerçekleştiği takdirde ağa ile topraksız köylü (reaya), şeyh ile mürit, seyyid ile ümmet, aşiret reisi ile göçebe halk arasında fark kalkacaktı. Mustafa Kemalin bu düşüncelerine, devrimlerine karşı duran Kürtçü feodalizm her fırsatta isyanlar çıkarıp vatandaş üzerinde kurduğu hegemonyayı sürdürmek istiyordu.
Doğuda vatandaşı “mal” gibi kullanan ağalar, şeyhler, seyyidler, aşiret reisleri bu değişime şiddetle karşı çıkıyorlardı. Tipik örnek olarak Dersim (Tunceli), Şeyh Sait isyanları verilebilir. Bu isyanlarda “Feodal Kürtçülük” temel alınmıştır. Fakat bu ayrımı yapanlar yine ağalar, şeyhler, seyyidlerdir. Şeyh Sait, elinde tuttuğu “şeyhlik” feodalite gücünü kaybedeceğini anladığı için cumhuriyete karşı isyan etmiştir. “kâfir rejimi cumhuriyeti yıkacağım, şeriat Kürt devletini kuracağım” diyerek etrafındaki müritleriyle devlete isyan etmiştir.
Devletin Doğu Anadolu’da kırmaya çalıştığı yerel feodal güç, yüz yıllardan beri devam eden feodalizmdir; Atatürk’ün yaşamı süresince yapılan çağdaşlaşma devrimleri, her seferinde, bu bölgede feodalizmin kurşunlarına hedef olmuştur... Devletin dirayetli ve kararlı duruşu sonucunda Dersim’de feodalizme son verilmiştir; ağalık, şeyhlik, seyidlik, reislik hegemonyası kırılmıştır. Fakat Dersim’de hiç unutulmayacak acılar da bırakmıştır...
Dikkatinizi çekti mi hiç? “Açılım” şampiyonları neden hiç feodalizmin yıkılmasına, ortadan kaldırılmasına yönelik söylemleri olmuyor? Hâlbuki terörün ilk çıkış noktası, feodalizme karşı isyandır... Bugünkü bölücü örgüt önce “ağa bımırın” (ağalar ölsün) sloganıyla işe başlamıştı... Şimdilerde ağalıktan, şeyhlikten, aşiretten bahseden hiç yok! Bunda bir gariplik yok mu?
Cevabı millet verecek
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun fukara ve eğitimi ihmal edilmiş halkını aldatarak, menfaatleri için kullanarak, feodalitelerini sürdürmeye çalışanların, dünden bugünlere geriye kalan feodalizmin artıkları yine meydanlardadır... Herkesten önce kendini “Kürt” sanan ya da öyle hisseden, fakat Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan, “Türk milleti” kimliği ile temsil edilmekten asla gocunmayan, bunu en büyük şeref sayan vatandaşlarımız; başta analar ve gençler olmak üzere, bölücülere gereken dersi mutlaka vermelidirler...
Onların aldatmacalarına değil, Cumhuriyet kanunlarına sonuna kadar bağlı olduklarını, her ortamda haykırmalıdırlar... Muşlu “Kardelen Elif” gibi cesur ve açık olarak hainlere karşı tavır koymalıdırlar... Türk-Kürt kardeşliğini devam ettirecek yine bu milletin kadim evlatlarıdır... Ayrılıkçı teröre karşı, “Kürtçü feodalizme” karşı her ana, her genç, birer “Kardelen Elif” olmalıdır...
* Prof. Dr. Ramazan Demir
+++
Asayiş berkemal(!)
Yıllardır İstanbul’da yaşayan Temel’le , memleketten yeni gelen köylüsü Dursun arasında geçen konuşmadır bu :
- Hoş geldin Dursun !...
Ne var ne yok memlekette ?
- Vallahi öyle anlatacak pek
bi şey yok gibi..
Temel hemen çok sevdiği köpeğini sorar:
- De bakayım bağa, bizim karabaş
ne yapay ki ?
- Ula hiç sorma sizin karabaş öldi...
- Ula ne diyisin...
Karabaşa ne oldu da öldi ki?
- Sizin ölen o kıratın kemüklerini
yerken boğildi.
- Ula sen diyisin bizim kırat da mı öldi...
- He daa !.. O da rahmetli babanın tabutunu taşırken ayağı kayınca yardan uçti
- Uyyy bubam da mı öldi ?
- Ne yapsın... Rahmetli ananın acısına daha fazla dayanmadı... Daha kırkına varamadan o da terk-i hayat eyledi..
- Ula sen diyisin anam da mı öldi... Desene bizim ocak hepten sönmüş...
- Vallahi daha sönüp sönmediğini pek
bilmiyim... Ben tam yola çıktığımda evinizde yangın çıkmıştı da komşular
söndürmeye çalışıydiler.
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, “Memleketimizde halen OHAL’i gerektiren bir durum yok” diye açıklama yapınca birden aklıma bu fıkra geldi de...
* Ali Öztürk
+++
Uzun uğraşlardan sonra Ergenekon’un bir ve ikinci numarası bulunmuş;
bilginize!
* Tanju Can
+++
Rafine bakış
2.Dünya Savaşı’ndan önce Fransa’da, ordu ve özellikle subaylar halkın eğlence konusu, adeta günah keçisi idi. Halk hemen her fırsatta ve yerde subaylarla dalga geçer, onları tiye alır, kafayı bulurdu...
Savaşın başlamasıyla, öz direnci kırılmış subaylar nedeniyle dünyanın en sağlam ve geçilemez sayılan Majino hattına rağmen Almanya, Fransa’yı işgal etmişti...
Bölücülüğün büyük bir hızla gelişmesi, toplu isyanların başlaması, özerklik, otonomi, plebisit konularının meclis koridorlarında tartışılması, AB ve ABD’nin bölünmeyi teşvik eden tavrı, hatta Kuzey Irak’taki Kürdistan denemesinin, kahraman subaylarımızın, son üç yılda maruz bırakıldıkları suçlama, hapis, tutuklama, gözdağı, sahipsizlik hissi sonucu olduğunu iddia ediyoruz...
* Yakup Yavuzer
+++
Katliam alanlarına akın
Son terör saldırılarında bir çok şehit verdik. Şehitlerimizin her biri bizler için çok önemli; ancak bazıları var ki insanın içi bir başka acıyor.
Osmaniye’de ikamet ettiği askeri lojmanda şehit düşen jandarma teğmen eşi Pınar Akdağ ve askeri servis aracında Mehmetçik dershanesine giderken şehit düşen subay kızı Buse Sarıyağ bunlardan ikisiydi. Yine Elazığ’daki hain saldırıda şehit düşen 70 yaşındaki Şerife nine de silahsız ve savunmasızdı. İETT otobüsünü kundaklayan PKKlıların, diri diri yanmasını seyrettikleri Serap Eser henüz 17 yaşındaydı.
Türk milleti her yıl Çanakkele şehitlerini anıyor, her yıl devrim şehidimiz Kubilay görkemli törenlerle anılıyor.
Bugün devletimize ve vatanımıza göz diken aymazlar, Şeyh Sait’i görkemli törenlerle anıyorlar.
Sivil ve günahsız kadın ve çocukları katleden eli kanlı örgütü dünyaya deşifre etmek için her yıl katliam yaptıkları yerlerde yürüyüşler yapılmalıdır.
* Engin Balım
+++
Ben bilirim ne yapacağımı
Nasrettin Hoca bir köydeki misafirliğini bitirdikten sonra yola koyulacak ama bakar ki heybesi yok. Çok sinirlenir ve köy meydanında “Eğer heybemi yarım saat içinde bulmazsanız görün bakın neler yapacağım” diye bağırır. Köylüler “Aman hocayı kızdırmayalım sonra ne yapacağı belli olmaz” düşüncesiyle hemen seferber olurlar ve Hoca’nın heybesini bulurlar. Hoca neşeli heybesini karakaçanın sırtına vurur ve düşer yola. Bu arada köylünün biri hemen hocanın yanına koşar ve “Hocam çok merak ettim. Heyben bulunmasa idi ne yapacaktın?” der. +“Hiç” der Hoca “Evde eski bir kilim vardı, onu kesip heybe yapacaktım!”
***
İsrail Gazze’ye insani yardım getiren
gemilere saldırıp el koyarak içindekileri
esir almıştı da Dışişleri bakanımız Davutoğlu “24 saat içerisinde esirler serbest bırakılmazsa görürsünüz ne yapacağımızı”
demişti ya.
Esirler iade edilmese idi ne yapacağımızı nihayet öğrendik. Başbakan G-20 zirvesinde Obama ile buluştuğunda esirlerin bırakılması konusunda ABD’nin İsrail’e yaptığı baskıdan dolayı teşekkür etmiş.
* Av. Selahattin Sekban / Trabzon
+++
MİNİ YORUM
82. vilayet
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, İsrailli bakan Ben Eliezer aracılığıyla Başbakan Netanyahu’ya ilettiği iddia edilen 5 talepten biri, Gazze’ye giderken el konulan “Türk gemileri” nin iadesiydi. Gazete üç Türk gemisi deyince kafamız karıştı; Mavi Marmara Türk gemisi miydi? Olmadığını Sedat Ergin, Emin Çölaşan gibi gazeteciler belgelememiş miydi? Gemi iade edilecekse; bayrağını taşıdığı Komor Cumhuriyetine iade edilmesi gerekmez mi? Sorular, sorular, sorular: Komor 82. vilayet oldu da biz mi bilmiyoruz!