Küreselleşmenin kötü tohumu: Otokrasi
Küreselleşme yalnızca ekonomik çerçevede değil, siyasi ve sosyal çerçevede de yeni eğilimler, alışılmamış ve tahmin edilmeyen sorunlar getirdi...
Kontrolsüz sermaye ekonomik düzeni bozdu... Ekonomi bir denge düzenidir. Komünist sistemler, mülkiyeti aşırı sınırladıkları için kendilerini yok ettiler. Çin orta yol buldu. Kuzey Kore halkı ise sürünüyor.
Küreselleşme ile sermaye hareketleri kontrolsüz serbest bırakıldı. Piyasa ekonomisi diye devlet dışlandı. Artan kâr hırsı spekülatif piyasalar yarattı... Ülkelerarası ve bir ülke içinde zengin ve fakir farkı açıldı... Avrupa'da ve gelişmekte olan ülkelerde işsizlik arttı... Çevreyi hor kullanan siyasi iktidarlar ekolojik sorunlar yarattı.
Siyasette de dünya çuvalladı... Tek dünya derken, kimlik sorunları tırmandı... Bölgesel ve toplumsal kutuplaşma tırmandı. Arap Baharı derken, Orta Doğu kan gölüne döndü... Demokrasi derken, siyaset ve demokraside temsil krizleri ortaya çıktı.
Aslında, siyasi ve sosyal alanda ortaya çıkan bu sorunlar da küreselleşmenin spekülatif sermaye tarafından kontrol edilmesinin bir yan etkisidir.
1) IMF kendisine muhtaç, bizim gibi gelişmekte olan bazı ülkelerde, dalgalı kur sistemini yerleştirdi. Dünyada kur savaşları yaşandı. Ulusal politikalara ağırlık veren ve bu nedenle millî parasının aşırı değerlenmesini önleyen ülkeler dış ekonomik ilişkilerden dolayı cari fazla vererek kazançlı çıktılar. Bizim gibi bazı ülkeler ise sıcak paranın rehavetine kapıldı ve yüksek cari açıklar vererek zararlı çıktılar.
Cari açık, kaynak kaybına neden oldu ve aynı zamanda dış kaynak ihtiyacını artırdı. Bazı ülkelerin üretimi, ithal ara malı ve ham maddeye ve sonuçta dışa bağımlı oldu. Hükümetler, kaynak ihtiyacı için dış borçlanmaya ve büyüme için yabancı sermayeye bağımlı hale geldi.
Çin gibi bazı ülkeler, dalgalı kur sistemi dışında kaldılar ve bu küresel sömürüden kurtuldular.
2) Spekülatif sermaye, özellikle Orta Doğu petrolünü de kontrol etmek istedi... Arap Baharı projesi yarattı. Belki petrol konusunda imkân sağlandı ve fakat maliyetler açısından evdeki pazar çarşıya uymadı. Milyonlarca aç insan Batı'nın kapılarını zorluyor. IŞİD gibi terör örgütleri, dünyanın huzurunu kaçırıyor.
3) Demokrasi halkın siyasi sürece katılmasını sağlar... Halkı ikna etmek zordur. Oysa ki adı demokrasi olduğu halde, yönetimi otokratik olan ülkelerde, bir grubu kontrol etmek daha kolaydır. Bunun içindir ki siyasi alanda dünyada bazı diktatörler elimine edildi... Ancak dünyada demokrasi eğilimi zayıfladı, otokrasi tırmandı.
4) Dünyada gelir dağılımının bozulmasına, söz konusu otokrasi eğilimi de etkili oldu. Zira otokrasiye gidişte siyasi yatırımlar, propaganda giderleri ve daha önemlisi iktidardaki partilerin bütçeyi bu amaçla kullanmaları iki önemli etki yaratı...
Birisi servet el değiştirdi...
Diğeri kaynakların objektif ve verimli kullanılması önlendiği için potansiyel kalkınma zayıfladı.
5) Demokrasinin önemli bir vasfı, bütçe harcamalarının objektif kriterlere göre kullanılmasıdır. Kamu hizmetleri ve bütçe harcamaları, toplumsal refahı maksimize etmek için, en verimli şekilde kullanılmalıdır. Bunun yolu da demokrasilerde halkın öncelikleri tespit etmesi ve bu anlamda siyasete yansıtmasıyla ortaya çıkar.
Demokrasinin yerleşmediği, demokrasi kültürünün oluşmadığı birçok gelişmekte olan ülkede otokrasi eğilim siyasetin bir kişinin veya bir grubun hegemonyası altında olmasına yol açmıştır.
Bütçe ile otokrasi eğilimi arasında karşılıklı ilişki vardır. Yasalarla, sosyal güvenlik gibi, işsizlik yardımı gibi veya her vatandaşa yahut bir kısım vatandaşa maaş bağlanması gibi objektif kriterlere bağlanmış yardımlar, gelişmiş demokrasilerde de vardır. Ancak, ekonomik gerekçelerle değil de siyasi yarışlarla dağıtılan bütçe imkânları veya hükümetler tarafından yapılan erzak yardımları halkı siyasi iktidara bağlar. Bu nedenle halk iktidarın değişmesini istemez. Bu da siyasette rekabeti engeller. Otokrasiye gidişi hızlandırır.
Bu nedenlerledir ki; dünyada her ülkede vatansever aydınların işi, demokrasinin biçimsel bir oyun olarak kullanılmasını engellemek olmalıdır. Zira dikta rejimlerde her şey açık ve bellidir. Demokrasiyi biçimsel olarak kullanan yönetimler, toplumu zaman içinde otokrasiye alıştırır ve toplumsal tepkileri törpülerler.