Küreselleşme bazı ülkelerde refahtan götürdü
Küreselleşme kağıt üzerinde olduğu gibi kalmadı. Dünyada sektörel dengeleri bozdu. Sıcak para dediğimiz, kısa vadeli spekülatif sermaye hareketlerinin artmasına ve finans sektörünün reel sektör aleyhine büyümesine yol açtı. O kadar ki, spekülatif sermaye birçok ülkede, siyaseti de kontrol altına aldı. Söz gelimi Soros'un açık toplum enstitüleri, ideolojik ve siyasi alanda toplumu yönlendirmek için çalıştı.
İçinde bulunduğumuz iktisadi konjonktürde, küresel sürecin sürükleyici unsuru olan sermaye hareketleri global ekonomide kırılganlığı artırdı. Dolar, spekülatif işlemler aracı oldu, istikrarsız bir para birimi oldu.. Küresel istikrar dünya para sisteminde yeni arayışlara yol açacak kadar bozuldu.
Küreselleşme sürecinde yalnızca sermaye hareketleri tam, mal hareketleri ise kısmen serbest hareket etti; emek faktörünün hareketine ise tersine sınır getirildi.
Spekülatif sermayenin doymaz iştahı ve hırsı olmasaydı, sermaye gibi emek faktörü de serbest dolaşabilseydi, o zaman dünya refahına etkisi daha yüksek olurdu.
Sermaye hareketlerini dikkatli kullanan, yararlanan Çin gibi ülkeler, devamlı cari fazla verdi. Sıcak paranın getirdiği geçici rehavete kapılan, Brezilya, Türkiye gibi ülkeler ise sürekli cari açık veriyor. Cari açık, dış borca dönüşüyor ve cari açık veren ülkeler sürekli dış borca dayanan bir büyüme serüveni yaşıyor.
Türkiye küreselleşmeden, hem demokrasi cephesinde, hem de ekonomik istikrar olarak en fazla zarar gören ülkelerden oldu.
Buna karşılık küreselleşme ile gelişen iletişim ve haberleşme, sosyal medyanın gelişmesi, toplumların çevre ile etkileşiminin artması vasıtasıyla tüm insanlığın refah toplumlarında olan insan hakları ve demokratik özgürlükleri öğrenmeleri kolaylaştı.
Aynı şekilde yine son çeyrek yüzyılda, tıpta ilerleme sağlıklı olma ve uzun yaşamanın yolunu açtı. Bilişim, teknoloji ve iletişimde gelişmeler, bilgiye erişimi kolaylaştırdı. İnsanlık; insan hakları, demokratik özgürlükler ve insani gelişmenin önemini anladı. İnsan hakları ve insan güvenliği konusunda da kurumlar gelişti.
Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerin ve refah toplumlarının yaşam tarzlarını öğrendi. Bunun içindir ki küreselleşme sürecinde aynı zamanda toplumların demokrasi ve refah talebi arttı. Ne var ki küreselleşme konjonktürü ters yönde çalıştığı birçok gelişmekte olan ülkede ve özellikle İslam ülkelerinde sosyal tepkiler ve sorunlar arttı.
Diktanın pençesinde olan Venezuela gibi ülkeler can çekişiyor.
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi, dünyada yüksek insani gelişmişlik düzeyine ulaşmış ülkelerin dünyanın yalnızca dörtte biri oranında olduğunu gösteriyor.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından 1990 yılından beri "Küresel İnsani Gelişme Raporları" yayınlanıyor. 2016 İnsani Gelişme Raporu beş temel mesaj içeriyor ve bunlardan ilk ikisi;
* "Evrensellik, insani gelişmenin anahtarıdır ve herkes için insani gelişme ulaşılabilir bir hedef olmalıdır.
* Çeşitli insan grupları hâlâ temel yoksunluklar yaşıyor ve bunları aşmada büyük engellerle karşı karşıya kalıyor." şeklindedir.
Küresel insani gelişme endekslerinde geri kalmış ve yoksunlukların devam ettiği toplumlarda var olan ya da yeni ortaya çıkan birtakım engeller var. Bu engeller, siyasi popülizm, siyasi ayrımcılık, dışlama, sosyal norm ve değerler, ön yargı ve hoşgörüsüzlüktür.
Ne var ki biz ve bizim gibi gelişmekte olan birçok ülkede ve özellikle Orta Doğu'da insani gelişmede tersine engeller arttı ve gerileme oldu. Birleşmiş Milletler'in tespit ettiği insani sorunlar devam ediyor.